Güneş enerjisinden yararlanma potansiyeli, Türkiye’nin tüm bölgeleri için ciddiyetle ele alınmasını gerektiren büyüklüktedir. Kullanımı su ısıtma, konut ısıtma, proses ısısı sağlama, soğutma ve elektrik üretimi uygulamalarına ağırlık vererek geliştirilmelidir. Bu konularda teşvik uygulanmalıdır. Teşvikler; vergi indirimi, ucuz kredi ve sübvansiyonlar biçiminde yapılabilir. Ekonomik ve teknik koşullara göre güneşten yapılacak enerji üretiminin 2000 yılında 287 Btep ve 2020 yılında 3882 Btep olabileceği öngörülmektedir. Önerilen kullanım düzeyi Bakanlık raporlarında öngörülene göre 2000 yılında 2.4 kat ve 2020 yılında 5.5 kat yüksek olup, su ısıtma dışında diğer uygulamalar konulduğu için ulaşılabilecek bir değerdir. Güneş mimarisinin başarılı olması için yasaları da kapsayan yeni bir mevzuat gerekmektedir. Fotovoltaik üretim, gelecek açısından ihmal edilmemesi gereken bir konudur. Küçük güçlerde bile fotovoltaik güneş pili sistemlerinin şebekeye bağlanması için gerekli mevzuat düzenlemesi bir an önce çıkartılmalıdır. Güneş termik elektrik santrallarının büyük güçlerde olanları fosil yakıtlarla (özellikle doğal gazla) entegre çevrimler kapsamında hibrid santral olarak geliştirilmektedir. Türkiye’nin bu teknolojiyi yakından izlemesi gerekmektedir. Önümüzdeki 10 yıllık süreçte, 2005-2010 döneminde Türkiye’de ilk güneş-doğal gaz hibrid termik santralı kurulması üzerinde durulmalıdır. Türkiye’de güneş enerjisi uygulamalarının yaygınlaştırılıp geliştirilmesi, gerekli kurumsal alt yapının oluşturulması, güneş enerjisi ile ilgili sanayiye ve tüketicilere teşvikler uygulanması için bir yasal düzenleme yapılması zorunludur. Bu amaçla Güneş Enerjisi Yasası çıkarılmalıdır.
Türkiye’nin şebeke bağlantılı iki rüzgâr santralı olup, toplam kurulu gücü 8.94 MW’dır. Halen Yap-İşlet-Devret’e dayalı 30 başvuru ile kurulmak istenen santralların proje güçleri toplamı opsiyonlu olarak 658.02-750.02 MW kadardır. Bakanlığın rüzgâr enerjisi projeksiyonu bulunmamaktadır. Türkiye’nin 2000 yılı rüzgâr santral hedefi, 300 MW’dan az olmamalıdır. Uygun teşviklerle bu 500 MW’ı aşabilir. 2005 yılı hedef değeri ülkemiz için 1400 MW alınmalıdır. Hedef 2010 yılında 2900 MW, 2015 yılında 5100 MW ve 2020 yılında 7800 MW olarak önerilmektedir. Bu santralların yıllık çalışma süresi ortalama olarak 2500 h alındığından, kurulu kapasite %30 zaman faktörü ile değerlendirilmektedir. Türkiye’de rüzgâr enerjisi kullanımın gelişimi için bir “Ulusal Rüzgâr Enerjisi Programı” yapılmalıdır. Uzun dönemli olması gereken bu programda, hedefler, yatırımlar, teşvikler, iletim hatları ve trafo güçleri, Ar-Ge konuları yer almalıdır. Üretilecek elektriğe %100 alım garantisi verilmesi, belirli bir kapasiteye ulaşana kadar sabit bir fiyat deklare edilerek, istikrarlı bir piyasa oluşturulması, rüzgâr santrallarının kurulmasını özendirecektir. Rüzgâr santrallarının tamamının enerji alım garantili Yap-İşlet modeli kapsamında yapılması gerekir. Bu amaçla özel bir yasa çıkarılmalıdır. Ormanlık alanlarda kurulması gereken üretim tesislerinden orman köylüsüne yardım, ağaçlandırma ve erozyon fonu tamamen kaldırılmalıdır. Her derece doğal sit alanına rüzgâr santralı kurulabilmelidir. Denizler sürtünme azlığı nedeni ile rüzgâr hızının büyük olduğu alanlardır. Bu nedenle, Türkiye’de de deniz alanlarda, başlangıçta özellikle Ege’de kıta sahanlığı içinde bulunan kayalık ve adacıklarda, sığ yerlerde deniz tipi rüzgâr santrallarının kurulması özendirilmelidir. Rüzgâr santralları için teşvik edici özel bir yasal düzenleme gerekmektedir.
Türkiye’de saptanan 140 jeotermal alan prodüktif biçimde değerlendirme beklemektedir. Jeotermal kaynaklarımız daha çok merkezi ısıtmaya, endüstriyel proses ısısına ve kaplıca maksatlı kullanıma uygundur. Türkiye’de jeotermal kanununun olmaması, jeotermalin sahibinin ve kontrol mekanizmasının bulunmaması, jeotermal aramalara devlet katkısının azlığı, jeotermal kuyu riskinin devlet tarafından üstlenilmemesi, yeterince finansman ve kredi sağlanamaması, jeotermalin yeterince değerlendirilememesi sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bugün için Türkiye'de yaklaşık 50 000 konut eşdeğeri (350 MWt) ısıtma, 190 adet kaplıca maksatlı kullanım (285 MWt) ile birlikte jeotermalin direkt kullanımı 635 MWt'a ulaşmaktadır. Bu kapasite ile Türkiye jeotermal enerjinin direkt kullanımında dünyada ilk 5'e girmektedir. Ayrıca, 20.4 MW kurulu güçte olan, ancak 12-15 MW güçle çalıştırılan bir jeotermal santral vardır. Jeotermal konut ısıtma teorik potansiyelinin beş milyon konut olmasına rağmen, teknik ve ekonomik kullanılabilirlik ve pazar açısından, ısıtılabilecek konut kapasitesi bugün bir milyon konuttur. Konut başına düşen jeotermal merkezi ısıtma sistemi maliyeti (şebeke ve sistem dahil, ev içi kalorifer tesisatı hariç) 2000 $’dır. Jeotermal merkezi ısıtma sistemi yatırımları kendilerini en geç 5-10 yılda geri ödeyen, alt yapı hizmeti getiren, kömür, fuel oil, elektrik ve döviz tasarrufu sağlayan enerji üretimi ve çevre koruma (sıfır emisyon) yatırımlarıdır. Jeotermal ile ısınma maliyeti, doğal gaz birim enerji maliyetinden daha ucuz olup, 1/4 ile 1/7 oranları arasındadır. Jeotermal enerji için önerilen hedefler; 2010 yılında 500 MW elektrik, 500 000 konut eşdeğeri ısıtma (3500 MWt) ve 895 MWt kaplıca ve diğer kullanımdır. 2020 yılında ise 1000 MW elektrik ile 1 250 000 konut eşdeğeri ısıtma (8 300 MWt) ve 2300 MWt kaplıca ve diğer kullanımdır. Jeotermal enerjide uluslararası işbirliğine gidilmesi, sahaların bir an önce devreye girmesinde yararlı olacaktır. İthal edilmesi gerekli ekipmanlar için gümrük muafiyeti konması ve KDV uygulanmaması bu konudaki güçlükleri azaltacaktır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çevre Bakanlığı’nda Jeotermal Değerlendirme ve Koordinasyon Kurulu'nun oluşturulması gerekli görülmektedir. Projeler bu kuruldan geçtikten sonra uygulamaya sokularak, sektör disipline edilecek, standart altına alınacak, milli servetin heba ve vatandaşın mağdur olmasının önüne geçilecektir. Ayrıca, “Jeotermal Değerlendirme" seferberliği başlatılmalı, konuya üst düzeyde Devlet Teşviki sağlanmalıdır. MTA’nın programı kapsamında daha fazla kuyu yapılmalı, il özel idarelerinin ve belediyelerin finansman sağlayarak yaptırdıkları kuyular için kuyu riski sigortası getirilmelidir. Yerli ve yabancı özel sermaye şirketlerine de jeotermal kaynak arama, kuyu açma ve işletme hakkı yasa ile tanınmalıdır. Jeotermal elektrik üretimine uygun sahaların yap-işlet-devret ve/veya tercihan Yap-İşlet modeliyle elektrik enerjisi üretiminde, bunun dışında kalan sahaların da Özel İdarelerin, Belediyelerin ve özel sektörün merkezi ısıtma tesisleri ile değerlendirilmesine gidilmelidir. Türkiye’nin bir jeotermal yasası yoktur. Özellikleri nedeniyle, halen yürürlükte olan maden, yeraltı suları, kaplıcalar ve madensuları ile ilgili yasalar çerçevesine alınmasında büyük sakıncalar olan bu kaynak için, özel bir yasanın bir an önce yürürlüğe girmesi, büyük yarar sağlayacaktır.
Biomas enerji, ticari olmayan odun ve tezeğe dayalı klasik biomasdan modern biomasa dönüştürülmelidir. Bu açıdan enerji ormancılığı ve enerji bitkileri tarımı önemlidir. Biomas enerji üretim planlaması, orman ürünleri planlaması ve tarımsal üretim planlaması ile birlikte ele alınmalıdır. Bakanlık, odun ile hayvan ve bitki artıklarına dayalı olarak klasik biomasdan enerji üretiminin 2000 yılında 6963 Btep ve 2020 yılında 7530 Btep olmasını planlamıştır. Modern biomas enerji üretimi ise hiç öngörülmemiştir. Oysa, ticari olmayan klasik biomas enerji üretiminin giderek azaltılması ve modern biomas enerji üretimine başlanarak, bu üretimin artırılması gerekir. Klasik biomas enerji üretiminin 2000 yılındaki 6963 Btep’den 2020 yılında 3980 Btep’e düşürülmesi, bunun yerine 2000 yılında 17 Btep ile başlayacak modern biomas üretiminin 2020 yılında 3515 Btep’e yükseltilmesi önerilmektedir. Modern biomas üretimi, Enerji üretiminin yanısıra, kırsal kesimdeki gizli işsizliğe yeni iş alanları bulmak için de değerlendirilmeli ve teşvik edilmelidir. Biomas üretimin sürekliliği için üreticilerle uzun dönemli anlaşmalar yapılmalı, üretim için termik santrallar da tüketici kabul olunup, %100 alım garantisi getirilmelidir. Teşvik için vergi indirimleri getirilmelidir. Türkiye’ye iklim ve toprak koşullarına uygun, rotasyon süresi kısa, hibrid ağaç türleri yetiştirilmesi üzerinde durulmalıdır. Ormanlık alanların dışında, kentlerin mücavir alanlarında gecekondulaşmayı önlemeye yardımcı olacak biçimde kısa süreli biomas ağaç yetiştiriciliği yapılmalıdır. Enerji tarımı ise hiç el atılmamış konudur. Ülkemizde enerji bitkileri tarımına C4 tipi bitkilerle başlanmalıdır. Biomas enerji master planlaması yapılmalı, uygulamalarla ilgili araştırma merkezi oluşturulmalı, Ar-Ge çalışmaları desteklenmeli ve gerekli teknoloji transferlerine girişilmelidir.
Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de önemli potansiyeli olan deniz dalga enerjisinden, deniz dalga santralları ile yararlanılmalıdır. Bu amaçla dalga rasatlarına başlanarak, teknik ve ekonomik incelemeler yapılmalıdır. Karadeniz, Marmara ve Ege Denizi, tuzluluk gradyeninin farklı oluşu nedeni ile İstanbul ve Çanakkale boğazlarında üst ve alt akıntılar bulunmaktadır. Bu akıntılarla ilgili ölçümler önemli bir kinetik enerji potansiyeline işaret etmektedir. Gerek deniz dalga ve gerekse boğaz akıntıları üzerinde potansiyel saptama, geliştirilen son teknolojileri izleme amaçları ile Ar-Ge çalışmaları yapılmalıdır.
Hidrojen 21. Yüzyılın yakıtı olup, bir enerji taşıyıcısıdır. Bir başka enerji kaynağı kullanılarak, hammadde olarak sudan ve diğer bazı materyallerden üretilmektedir. Türkiye’de hidrojen üretiminde kullanılabilecek kaynaklar; hidrolik enerji, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, deniz-dalga enerjisi, jeotermal enerji ve adım atılması gereken nükleer enerjidir. Uzun dönem için fotovoltaik güneş-hidrojen sistemi uygun görülmektedir. Türkiye’nin hidrojen üretimi açısından bir şansı, Karadeniz’in tabanında kimyasal biçimde depolanmış hidrojen bulunmasıdır. Bugün hidrojenle çalışan oto ve otobüsler, uçaklar, hidrojen yakıt pilli lokomotifler ve denizaltılar deneme amacı ile kullanılır durumdadır. Yakıt pilleri ile elektrik üretilmektedir. Birleşmiş Milletler uluslararası hidrojen standartları hazırlamıştır. Önümüzdeki 10 yıl içinde hidrojenin ticari yakıt olarak kullanımının başlaması beklenmektedir. Türkiye’de Birleşmiş Milletler (UNIDO) desteği ile ICHET projesi kapsamında, İstanbul’da Hidrojen Enstitüsü kurulması konusu gündemdir. Bu projenin gerçekleştirilmesine çalışılmalıdır.