EĞİTİM ORDUSUNUN HÜZÜNLÜ GENERALİ

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

20.07.2012

 

Atatürk’ün generalleri sadece Türk Ordusu’nda değillerdi, eğitim ordusunda da generalleri vardı. Bu günlere kadar tek tük de olsa, emekli de olmuş olsalar onlardan bazılarına yine de rastlamak olanaklı. Ben onlardan birini 33 yıl önce Talim Terbiye Kurulu Başkan Vekili olduğu sırada tanımıştım. O zaman ben de genç bir akademisyendim. Üniversite öğretim üyeliğine özgü disiplin kalıpları içinde olmama karşın, onunla tanışmaya giderken yine giyimime ve görünümüme özen gösterdim, elini sıkarken heyecanlandım. Çünkü eğitim aleminde ününü, daha doğrusu büyüklüğünü önce eğitimci olan kardeşimden duymuştum ve sonra araştırmıştım.

 

12 Eylül 1980 darbesi  öncesi, Türkiye’nin yine sıcak günler yaşadığı bir dönemdi. Ülke kamplara bölünmüştü. Konuşmamız yaşadığımız günlerin siyasi gerginliğinin konularıyla başlamış, birden Atatürk devrimlerine ve ulusalcılığa kayıvermişti. O günkü sağ-sol çatışmaları içerisinde ulusalcılığın birleştiriciliğini düşünebilen pek yokken, eğitim ordumuzun bir generali ile Atatürk milliyetçiliği ve devrimciliğinde buluşmanın mutluluğu yaşıyordum, ama buluşmamızın nedeni bu değildi, evlenmek istediğim kızı için tanışmamızdı. Evet, tanıştığım kişi kayınpederim Mehmet İhsan Öğüş idi. Atatürk’ün eğitim ordusunun yılmaz bir generali, gerçek Atatürk devrimcisi.

 

Eşimle evlenmemiz 12 Eylül’ün faşist baskılı günlerinde Ecevit’lerin şahitliğinde gerçekleşiyor ve o nedenle de basına konu oluyordu. O faşist atmosfer sahte Atatürkçülükle gizlenmek istenirken biz kayınpederimle gelişmeleri gerçek Atatürkçülük çizgisinde kritik ediyorduk. Ben o günlerde Rahmetli Bülent Ecevit’in Arayış dergisinin çıkmasına yazı kurulunda yardımcı oluyordum. Arayış o karanlık günlerde demokrasiye açılan bir pencere idi. Arayıştaki yazılarım ve çalışmalarım için kayınpederim beni desteklemekle kalmıyor, fikirleriyle de yapıcı katkılarda bulunuyordu. Arayış, muhalif yayın organı olduğu için 12 Eylül Cuntası’nın hışmıyla kapatıldığında, kayınpederimin çok üzüldüğünü anımsıyorum, Ecevit’e hayrandı. Arayış kapatıldı, ama Ecevit ile 12 Eylül Anayasa’na karşı siyasi mücadelemiz sürerken de kayınpederim beni yüreklendiriyordu.

 

Dünya gazetesinde köşe yazarlığı yapıp Dünya Enerji dergisini çıkarırken de yazılarımın Türkçe gramer kritiklerini yapan, yapıcı eleştirileri ile beni yönlendiren kişilerden biri yine sevgili kayınpederimdi. Türkiye’nin enerji tarihçesi üzerine bir kitap yazmak istiyordum. Türkiye’de enerjinin duayeni devlet adamı Sayın Demirel’dir. Cumhurbaşkanlığı sırasında kendisiyle Çankaya Köşkü’nde tanıştım. Aramızda sıcak bir dostluk öylesine gelişti ve iki tahsilimin ötesinde kendisinden öyle demokrasi ve siyaset dersleri aldım ki, hayattaki en önemli kazanımlarım olarak değerlendiriyorum. Röportaj adı altında Sayın Demirel ile yaptığım sıcak sohbetler, “Süleyman Demirel’in Anı ve Yorumlarıyla Siyasetin İçinden Enerji Tarihçemize Bakış” adlı kitabın hazırlanmasını sağladı. Henüz yayınlanmamış olan bu kapsamlı çalışmanın düzeltmelerini, merkezin sağında değil de solundaki kayınpederim büyük bir titizlikle yaptı. Tabii, “Damat, 40 kızım olsa kırkını da sana verirdim” diyerek vurguladığı hatırım için, ama Sayın Demirel’i takdir ettiğini de her zaman söylemiştir.

 

Dünya gazetesindeki köşem de Dünya Enerji dergisi de AKP iktidarı sürecinde muhalif yazılarım nedeniyle kapatıldı. 2008-2011 yıllarında EkoENERJİ adı altında aylık siyasi ekonomi politik bir dergi çıkarttık. Başta Sayın Demirel olmak üzere eski ve yeni siyasilerle AKP politikalarını eleştiren muhalif bir yayın. 55 ay yaşayabildi. Her sayısını en ince ayrıntısına kadar okuyan, gördüğü hatalarla beni uyaran yine sevgili kayınpederimdi. Şimdi köşem ve dergim olmadığı için yazamadığıma üzülen de o.

 

Sevgili Kayınpederimin üzüntüsü ya da asıl hüznü, muhalif bir kişi olan benim yazamamam değil elbette. Hayatta kaybettiği sevgili eşinin de ötesinde onu en çok üzen, entropisi zirve yapan eğitim sistemimiz. Termodinamik hocası sıfatımla bir gün sohbetimizde ısı enerjisi çevrimlerinde düzensizliğin göstergesi olan entropiden söz etmiştim. Engin kültürü ile “Entropi eğitimde de kullanılan bir kavram” diye bana bilmediğim bir şeyi öğretmişti. Evrenin entropisi sürekli arttığı için bazı düşünürler sona doğru baş aşağı düşüşten söz ederler. Yararlı olanın yarasızla yer değiştirmesi, karmaşıklığın egemen olması gibi giderek düzensizleşen bir ortam.

 

Neyse, evrenin entropisi bir yana eğitim sistemimizin entropisi, Atatürk Cumhuriyeti’ni omuzlayacak yeni nesilleri yetiştirmek yerine, ılımlı İslâm cumhuriyetini yaratacak gençler yetiştirmenin hedeflenmesi nedeniyle şimdilerde zirve yapmış bulunuyor. 4+4+4 ve imam hatiplere dönüştürülen, kızların ve erkeklerin ayrıldığı okullar… Geçen yıl 24 Kasım’da bir Eğitim Fakültesi Dekanı dostum, benim aracılığımla kayınpederimin törende konuşmasını rica etmişti. Kayınpederim ise “Eğitim sistemi diye bir şey mi kaldı?” diyerek konuşmayı kabul etmedi ve bunda da haklı bulundu.

 

İşte ihtiyar delikanlı kayınpederimi hüzünlendiren bu. Lâikliğin ters yüz edilmesiyle, Atatürkçü eğitimden belki çağdaş medrese eğitimi denilecek olan dinci eğitime kayış… Aslında gelişmeye karşıt çağdışılığa kayış… Eğitim generali olmuş bir Atatürk devrimcisinin bugünkü gidişatı kabullenmesi olanaklı mı? Darwin’i kabul etmeyen İnönü’yü ders kitaplarından çıkaran, Atatürkçülüğü etkisizleştirmeyi ilke edinen bugünkü eğitim sistemi karşısında, aydınlanmayı yaşam biçimi sayan Atatürkçü ihtiyar delikanlı sevgili kayınpederim, ABD üçüncü başkanından adını alan Jefferson Sendromu’na yakalanmışçasına “Nereye kadar?” diyerek bekliyor1

 

Ültanır ve kayınpederi İhsan Öğüş bir sohbet mutluluğunda…

 

İhsan Öğüş çok sevdiği yazar Banu Avar ile Ankara Barosu Milli Düşünce Merkezi’nde 19.12.2012

 

1  Bu yazı dergide yayınlandıktan iki buçuk yıl sonra 31 Ocak 2015’de İhsan Öğüş vefat etti.

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR