AB VE ABD’YE YASLANIP PALİKARYALIK YAPMAK

 

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

 

 

10 Mart 2018

 

Palikarya ve Palikaryalık

 

Nedir palikarya ve palikaryalık? 2011 yılı baskısı Türk Dil Kurumu (TDK) Türkçe Sözlük, Yunanca Palikarya (Palikaria) kelimesinin anlamını, Yunanlıların anladığı biçimde “Rum kabadayısı” olarak açıklamış. 1990’lı yılların baskılarında “Kabadayı Rum delikanlısı” tanımı görülüyor, 1970’li yılların baskılarında ise “Kabadayılık taslayan Rum delikanlılarını anlatmak için söylenir” açıklaması yer alıyor.

 

Bu tanım, Türk ulusunun bilincinde yer alan tanıma uymuyor. Mustafa Kemal Paşa işgalden kurtarılan İzmir’e geldiğinde, hükümet konağının merdivenlerine serilen Yunan Bayrağı’nın üzerine basmamış, bayrağı yerden kaldırtmış, Türk olmanın asaletini göstermişti. TDK da benzer asil davranışla Yunan diline saygı göstererek bu tanımı almış olabilir, ama bizim dilimizdeki palikaryanın anlamı bu değil ki!...

 

TDK açıklamasına ve tanımına bakarak, “palikaryalık yapmak ya da palikaryalık taslamak” deyimlerini, dilimizdeki “efelik yapmak, efelik taslamak” deyimine benzer varsaymaya kalkarsak, bu doğru olmaz, gerçeği hiçbir şekilde yansıtmaz. Bir kere Türkçe’de “efe” demek “yiğit” demektir, “kabadayı” demektir, ama yaslanmak nedir bilmeyen güçlü ve efendi kabadayıdır o. Efeliği palikaryalığa benzetmek, tarihimizde yerini almış olan kahraman efelerimize, Batı Anadolu’nun köy yiğitlerine, zeybeklerimize çok büyük haksızlık olur.

 

Palikarya kelimesinin Türkçe karşılığını en iyi şekilde argo sözlüklerde, ayrımcı deyiş ve deyimlerde buluyoruz.  Bu anlamıyla  palikarya, küçümseme olarak  “ödlek,  korkak  Rum” anlamında  kullanılıyor (1). İşte Türkçe’de palikarya kelimesinin gerçek karşılığı bu. Türk edebiyatında palikarya, “İstanbul’da yaşayan Rumlara ya da Yunan ve Kıbrıs Rum askerlerine yönelik olarak ‘ödlek’, ‘korkak’ anlamında kullanılmıştır”. TDK, palikarya kelimesinin Türkçe’de “korkak Rum” anlamında kullanıldığını sözlüğüne bir şekilde eklemek zorundadır, Türkçe’ye saygı da bunu gerektirir.

 

Palikarya ödlek ve korkak olduğu için birine yaslanmadan kabadayılık yapamaz. Palikaryalık Yunanlıların ve Rumların kanlarına işlemiş bir haslet, neredeyse yaradılışlarından gelen bir özellik. Genlerine işlemiş diyemiyorum, çünkü insanlık tarihinde ne Yunan ne de Rum diye bir ırk yok.

 

Yunan’ın ve Rum’un Grek Kimliği

 

Peki Rum ve Yunan kimliği bir ırk değilse, nedir? Bu kelimeler Bizans döneminden arta kalan Grek asıllılar için kullanılan isimlerdir. Yunanistan dışında yaşayan Yunanlıları tanımlamak için Rum ismi kullanılmaktadır. Ancak Yunanlılık Kuzey Yunanistan ve Mora çevresi ile sınırlı kalırken, Rumluk Batı Anadolu, Kıbrıs dahil adalar ve Rumeli yarımadası ile daha geniş bir alana yayılmıştır. Yunan adı, Perslerin Ege’deki düşmanlarına verdiği Yauna adından geliyor. Gerek Yunanlılık ve gerekse Rumluk, her ikisi de ırki birlikten tamamen yoksundur. Rum-Yunan toplumu yalnızca mezhep (Ortodoks) ve dil (Grekçe) birliğinden oluşur.

 

“Grekçe” eski Yunanca anlamındadır ve “Helence” değildir. Helence, Helenistik dönemde Doğu Roma ve Pontus krallığında kullanılan bir dildi. Bugün Yunanistan’da konuşulan dile Yunanca, Yunanistan dışında konuşulan Yunanca’ya da Rumca denilmektedir. Rumca kelime anlamı olarak, Roma dili demektir, ama Roma dili diye bir dil yoktur. Helence konuşan toplumun varlığına karşın, Helen diye bir ırk da yoktur. Antik çağda Atinalıların ve Ispartalıların Perslere karşı kurdukları birliğin adı Helen idi. Makedonya Kralı Büyük İskender ile başlayan Romalıların Mısır’ı fethiyle sonuçlanan 300 yıllık bir süreç Helenistik dönem olarak bilinir. Bugünkü Yunanlıların ve Rumların onlarla, Helenizm, Helen Kültürü ve Romalılarla ilgisi yoktur. Bunu bilen Batılılar Yunanlılara ve Rumlara genellikle Grek (Grec veya Grecque) diyorlar. Grek deyiminin Batı dünyasına Latinlerden (Romalılardan) geçtiği varsayılıyor. Yunanistan’ın İngilizce karşılığı Greece adı da Grek kelimesinden geliyor.

 

Dictionnaire Larousse “Grek” kelimesini “eski Yunanlı” olarak verirken, Grand Dictionnaire Encyclopédique Larousse “Yunanlı” olarak vermektedir. “Grekçe” ise Yunanca olarak tanımlanıyor. “Grek” kelimesinin anlamına gelince, Grand Dictionnaire tarafından Fransızca “fripon” yani “üçkâğıtçı” veya “escroc” yani “dolandırıcı” olarak açıklanıyor (2). İşte Yunanlılar bunun için Grek adını beğenmeyip, Helen olduklarını söylemektedirler.  Ancak, tarihi yargılarda haklılık vardır. Grek ismi bir ırkın adı olmasa da sözlük anlamıyla Yunan ve Rumları en iyi tanımlayan tarihi isimdir.

 

Yunanistanlı ve/veya Kıbrıslı Greklerin Oyunları Bozulmaya Mahkûmdur!

 

İşte sahtekârlıkları soylarından gelen bu Grekler ya birilerine yaslanarak ya da birilerinin kucağına oturarak, Osmanlı’nın zayıf döneminde 1821 yılından bu yana hile ve kumpas politikalarıyla, Mora isyanıyla, Teselya ve Girit katliamlarıyla, İngiltere’nin ve diğer Avrupa devletlerinin desteğiyle Yunanistan’ı kurdular. Yine başta İngiltere olmak üzere emperyalistlere dayanarak İzmir’i işgal edip megali idea diye Anadolu’yu ele geçirmeye kalkıştılar. Mustafa Kemal Paşa işgalcileri de megali idealarını da İzmir körfezinin sularında boğarak, Greklere en büyük dersi verdi. Bu Yunanlılar için öylesine bir yenilgidir ki Başkumandanlık Meydan Muharebesi kazanıldığında Mustafa Kemal Paşa yanındakilere, Yunan mitolojisinde önemli bir yeri olan Truva Savaşı’nı kastederek, “Truva’nın intikamını aldık” diyordu.

 

 

1922’de Yunanın başının ezilmesiyle Truva’nın intikamı da alınmıştı

 

Greklere 1922 yılında verilen bu ders yetmemiş görünüyor. Yine yaslanarak, kucağa oturarak Ege adalarına ve Kıbrıs’a emperyalistlerin bağışıyla yerleşmişlerdi. Enosis diye Kıbrıs’ın tamamını elde etme hayaline kapıldılar.  1974 yılında Mustafa Kemal’in askerleri Kıbrıs’ta Enosis ideallerini yıktı. Bu yenilgiden sonra emperyalist güç ABD, İngiltere ve Avrupa devletlerine yaslanarak kayıplarını telafi etme çabasına giriştiler. Kıbrıs’a barış getiren Türk askerini “işgalci” diye damgalayarak Birleşmiş Milletleri arkalarına alıp, bitmeyen senfoni türü Kıbrıs müzakerelerinde onlarca hileye başvurdular. Türkiye’ye karşı ekonomik güç elde etmek için Avrupa Birliği’ne (AB’ye) katıldılar, uluslararası yasaları çiğneterek Güney Kıbrıs’ı da AB üyesi yaptılar. Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın AB üyeliği Türkiye’ye karşı bir tahkimattı.

 

 

1974’de Mehmetçik Kıbrıs Rumlarının dünyasını başlarına yıkmıştı.

 

Hilekâr her zaman hırsızdır ve Yunanistan’ın AB’den çalma politikası da başına çorap ördü, ekonomik çöküntüye düştüler. Tavizlerle bu çöküntüden çıkmaya çalışırken, bir yandan da AB üyeliğine ve ABD desteğine yaslanarak, Avrupalı emperyalistlere yanaşarak, Türkiye’den ve Türklerden bir şeyler koparabilmeye yönelik oyunlar ve oldubitti peşindeler. Türkiye Irak ve Suriye’deki çatışmalarla uğraşırken, “fırsat bu fırsattır” görüşüyle Mavi Vatanımızdan saha koparmaya, doğal kaynak çalmaya uğraşıyorlar. Göremedikleri ve anlayamadıkları, Akdeniz’i “Türk Gölü” yapan Barbaros’un torunlarının ve Mustafa Kemal’in askerlerinin bileğini bükemeyecekleri, Türk Donanması’nın ve Türk Hava Kuvvetleri ‘nin onları Akdeniz’in koyu mavi sularına gömecek güçte olduğudur.

 

Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Palikaryalık Hevesi Haddini Bilmezliktir!

 

Bugünkü koşullarda Yunan’ın ve Rum’un AB ve ABD’ye yaslanarak palikaryalık yapması, AB ve ABD’ye yaslanarak Ege’de ve Doğu Akdeniz’de MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) kapmasına özdeştir. Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile Türkiye arasında Ege’den Doğu Akdeniz’e uzanan Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmazlığı giderek kızışıyor. Bu sitemizde Yunan ve Rum ile aramızdaki Ege ve Doğu Akdeniz sorunu hakkında çokça yazımız yer aldı. Son kez, 8 Ocak tarihli “2018 Yılı Başlarken Türkiye’nin Karşısındaki Dış Tehditler ve Açmazlar” başlıklı arayış ve gündem makalemizin “Ege ve Doğu Akdeniz’de Hedef Alınan Egemenlik Alanlarımız” bölümünde sorunu teknik, stratejik ve siyasal boyutlarıyla irdelemiş olduğumuzdan aynı konuları tekrarlamayacağız (http://www.ultanirplatformu.com/08-01-2018-thdtlr-acmzlr.html). Sadece o tarihten sonraki yeni ve güncel gelişmelere değineceğiz.

 

Cinlik Yapmayın, Dünyayı Dar Ederiz…

 

Yunanistan’a 12 Ada denilen Ege Adaları ve müştemilâtı yetmemiş olacak ki Türkiye’nin karasuları içinde yer alan küçük adalara, daha doğrusu adacık ve kayalıklara el attılar, 18 tanesini haksız işgal edip yerleştiler. Türkiye’nin geçen yıllardaki tepkisizliğinden cesaret alıp Bodrum-Gümüşlük’e yüzme mesafesindeki Kardak kayalıklarına çıkmak istediler. Yunan, 1996 yılında Kardak’a bayrak dikmeye kalkışmış, SAT komandolarımızın operasyonu ile kaçmak zorunda kalmıştı.

 

Kardak kayalıkları onlarda saplantı oluşturmuş olmalı ki bu yıl Ocak ayında Yunanistan Savunma Bakanı Kammenos, 6 Ocak’ta Kardak’a gideceğini açıklıyor, “Kardak Yunanındır” diyordu. Aynı gün Kammenos ile birlikte Muğla Bodrum’un karşısındaki Kilimli (Kelemez) adasına giden ve buranın AB’nin doğu sınırı olduğunu söyleyen Yunanistan Başbakanı Çipras, daha sonra Türkiye’ye ait işgal altındaki Keçi adasına geçiyordu. Bu sırada Türk Donanması’nın bir hücum botu ve sahil güvenlik botu Kardak çevresinde Kammenos’u bekliyordu. Kammenos, Türk botlarının kuşatması üzerine Kardak planından vazgeçmek zorunda kaldı.

 

Ancak Yunanistan, Kardak saldırganlığını hâlâ inatla sürdürüyor, 18 Ocak’ta Kardak kayalıklarına gelen Yunan botu kendisini önce uyaran, sonra engellemek isteyen Türk sahil güvenlik botuna kasıtlı olarak çarpıyordu. Olaydan sonra Yunan botu Türk karasularını terk ediyordu, ama Yunan Savunma Bakanı Türk botunun kasıtlı çarptığını iddia ederek, Türkiye’yi suçluyor, uluslararası mahkemeye gidip tazminat isteyeceklerini söylüyor, Greklerin sahtekârlığının yadsınamaz bir örneğini daha vermiş oluyordu. Yunanlıların bu saldırganlıkları o kadar çoğaldı ki Türkiye çözümü Kardak kayalıklarının karşısına “Gözetleme Kulesi” inşa etmekte buldu. Mehmetçik bir eli tetikte, bir gözü dürbünde Yunan botu bekleyecek…

 

İşte Kardak orada, “Yunanındır” diyorsan gel ve Ege’de boğularak boyunun ölçüsünü al.

 

Yunan’ın amacı çok açık, “Ege Yunan Denizi’dir” diye ilan edebilmek. Ege’de karasularını bile tanımayan Yunanistan, kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) paylaşımına gitmeksizin, Ege’nin tümünü eline geçirme sevdasında. Tüm Ege’yi kapsayan biçimde MEB ilan edebilir ve “AB’nin doğu sınırını çizdik” diye de AB’ye sığınabilir. Tabii gördüğü bu hayal, Ege’de çatışma doğurur. Yunanistan’ın cüreti, düne kadar Ankara’nın ve Dışişlerinin sessizliğinden kaynaklanıyordu, ama Ankara’nın görmezliği son buldu. Nitekim, Başbakan Binali Yıldırım’ın Ege’deki adacık ve kayalıklar için Yunanistan’ı “Cinlik yapmayın, dünyayı dar ederiz” diye uyarması, hayal görmekten uyanmalarını gerektiriyor. Bundan böyle diplomatik girişimlerle ve askeri önlemlerle karşılaşacaklarını bilmeliler. Çaldıkları 18 adacık ve kayalıktan er geç süpürüleceklerdir.

 

Yunan ve Rum İkilisiyle Münhasır Ekonomik Bölge Çekişmesi

 

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs çevresi deniz tabanındaki hidrokarbon yani petrol ve gaz oluşumlarıyla dikkat çeken bir bölge. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Doğu Akdeniz’i Türkiye’ye kapatma, bu deniz alanını kendileri için MEB olarak ele geçirme hilesi ve tertibi içinde bulunuyorlar. Yunanistan, Doğu Akdeniz’de de MEB ilanı hazırlığında, ama hakkı olmayan geniş bir bölgeyi kapsama niyetinde olduğundan çekiniyor. Türkiye’ye ait olması gereken 145 bin kilometrekare alanı 41 kilometrekareye düşürmenin peşinde olduğundan ilan edemiyor. Türkiye’yi test ederek göstereceği tepkiyi ölçmeye, Batılı emperyalistleri, özellikle ABD ve AB’yi arkasına almaya çalışıyor. Amacı Türkiye’yi onlarla çatıştırmak, Ege adalarını silah atmadan aldığı gibi, oldubitti kapkaçıyla MEB kapmak.

 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi MEB ilan etti, Mısır ve İsrail ile Türkiye’nin karşı çıktığı anlaşmalar yaparak sınırlarını belirledi, ama Türkiye bu bölgeyi tanımıyor. Türkiye, 1982 yılında Uluslararası Üçüncü Deniz Hukuku Konferansı’nda, adalara ait kıta sahanlığı ve MEB olacağı kararına karşı çıkmış olan ve kabul etmeyen devletlerden biri. Uzmanlar ve askeri stratejistler bizim de paylaştığımız düşünceyle, Türkiye’nin derhal MEB ilan etmesi gerektiği görüşündeler. Ancak, uluslararası dava konusu olması kaçınılmaz böyle bir ilandan doğacak anlaşmazlığın, hakkaniyetle Türkiye’nin lehine sonuçlanması gerekir, ama davanın uzun bir zaman sürecine yayılması, bu süreçte olumsuz müdahalelerle karşılaşılması riski de yok değil.

 

 

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de belirlediği MEB, TPAO arama ruhsatlarıyla kapatılmıştır.

 

Türkiye resmen MEB ilan etmemiş olmakla birlikte, Doğu Akdeniz’de MEB sınırlarını açıklamıştır. Buna göre, Kıbrıs Adası’nın batı noktası 32 derece 16 dakika 18 saniye boylamı ile 27 derece 22 dakika boylamı arasındaki deniz alanı, Türkiye’ye ait MEB sınırları içindedir. Bu bölgenin güneyi Mısır’a ait MEB ile sınırlanmaktadır. Türkiye uluslararası hukuka dayalı bu kabulüne bağlı olarak, Doğu Akdeniz’deki MEB alanını TPAO’ya arama ruhsatıyla vermiş ve bunu ilan etmiştir. Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği MEB üzerinde parsellediği 1, 4, 5, 6 ve 7 no.lu arama blokları, Türkiye MEB alanının güneyine tecavüz etmektedir. Türkiye ilan ettiği kendi alanında sismik arama çalışmaları yapmış, kendi sondaj gemisiyle bu yıl kuyu açacağını açıklamıştır.

 

Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Ada’ya ait doğal kaynaklardaki haklı payını görmezden gelmesiyle, deniz alanındaki hidrokarbon yataklarını kendi çıkarı için değerlendirme girişimine bir tepki olarak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti 2011 yılında kendi deniz yetki alanını belirlemiş, bu alanda araştırma yapmak için TPAO’ya lisans vermiştir. Bu yetki alanı Rumların 1, 2, 3, 8, 9, 12 ve 13 no.lu arama blokları ile çakışmaktadır. Söz konusu yetki alanı içinde TPAO’ya verilen ruhsat bloklarında yine sismik araştırmalar yapılmış, sondaj yapılabilecek yerler seçilmiş bulunmaktadır.

 

Rumların Türkiye’nin MEB sınırlarına tecavüz eden beş arama bloku ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin deniz yetki alanıyla çakışan yedi bloku, çatışma oluşturacak sıcak noktalardır. 2018 yılında bu sıcak noktalardan önce 6 no.lu arama blokunda, sonra 3 no.lu arama blokunda Rumların sondaj girişimleri Türk Donanması’nın haklı engelleme harekâtıyla karşılaştı.

 

 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi MEB blokları ile Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çakışan alanları, 2018’in ilk çeyreğinde 6, 3 ve 10 no.lu bloklar sıcak noktalar oldu.

 

Köpek Balıkları Kana, Emperyalistler Petrole/Gaza Hücum Eder…

 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, İtalyan ENI ve Fransız Total şirketi ile anlaşarak, CALYPSO “Kalipso” adını verdikleri 6 no.lu blokta, 2017 yılının son günlerinde sondaj başlatmıştı. ENI şirketine ait Saipem 12000 gemisinin gerçekleştirdiği sondaja, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı 29 Aralık 2017 tarihli açıklamasıyla, Rumların Ada’nın yegâne sahibi gibi davranmasını gerekçe göstererek karşı çıkmış, aynı gün Türkiye Dışişleri Bakanlığı da bu açıklamayı desteklemişti. Yapılan sondaj TPAO’nun ruhsat sınırının biraz dışında kalıyordu, ama Türkiye’nin açıklamasında TPAO alanına sokulmanın doğuracağı tehlikeye dikkat çekilip, uyarılmaları gerekiyorsa da bu yapılmamıştır. Ancak, Türk Deniz Kuvvetleri’nin gerekli önlemi almasıyla Saipem 12000 gemisi bölgeden ayrıldı.

 

Hidrokarbon sondajında wildcat denilen arama çalışması sonucu, Saipem 12000 gemisinin açtığı arama kuyusunda doğalgaz bulunmuştu.  8 Şubat tarihinde yapılan açıklamada, bulunan gazın yüzde 99 oranında metan ve etandan oluşan kuru gaz kategorisinde kaliteli olduğu belirtilerek, yerinde rezerv için 6-8 tcf “trilyon feet-küb” yani, 170-220 bcm “milyar metre-küb” tahmini veriliyordu. Kalipso’nun Akdeniz’de Mısır’a ait Zohr adlı büyük gaz sahasının uzantısı olduğu belirtiliyordu.

 

Türkiye bu haksız sondaja tepkisini Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine de iletti. Türkiye’nin önlemiyle bu bloktaki tespit kuyularının açılması işlemi şimdilik durmuş görünse bile, bulunan gaz bırakılmayacaktır. Burada Akdeniz sularının kaynaması olasılığı yok değil.  Nasıl ki denize kan kokusu bulaştığında köpek balıkları hücuma geçiyorsa, hidrokarbon kokusu bulaştığında petrol devleri ve emperyalist ülkeler o kaynağa üşüşürler. Onlara göre hidrokarbon kapanına ulaşmak için her şey mubahtır, çünkü bir damla petrolü bir damla insan kanından daha kıymetli görürler. Grekler, Batılı emperyalistlere arkalarını yaslayarak bu kaynaklardan yararlanmak istiyorlar, ama ne olacağını zaman gösterecek. Ancak, Fransa ve İtalya, dolayısıyla AB, onları destekleyen ABD bu gazın peşini bırakmayacaktır. Tespit kuyuları da peşi sıra üretim kuyuları da açmak isteyeceklerdir…

 

 

Türk Deniz Kuvvetleri’nin 6 no.lu ve 3 no.lu bloklarda hareketini gözledikleri Saipem 12000 sondaj gemisi Kıbrıs’ın sıcak sularından ayrılırken.

 

Rumların Film Gibi Bir Sondaj Hezimeti

 

Rumlar, 6 no.lu blokta arama kuyusu açılmış ve gaz bulunmuş olmasının verdiği cesaretle, Şubat ayında bu kez SOYPIA (ƩOYΠIA) “Supya” adını verdikleri 3 no.lu bloka yöneldiler. Bu parselde yine İtalyan ENI şirketine ve Güney Kore Kogas şirketine arama ruhsatları vermişlerdi, ENI ilk sondajını yapmak için ünlü Saipem 12000 gemisini parsele yönlendirdi. 3 no.lu blok Gazimağusa açıklarında ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin deniz yetki alanı içinde kalmakta olup, TPAO’ya 21 Eylül 2011 tarihinde verilen arama lisansına ait F bölgesi içindedir. Saipem 12000 sondaja gidecekti, ama beş Türk savaş gemisi bölgede tatbikat yapıyordu.

 

Doğan Haber Ajansı’nın 23 Şubat tarihli haberine dayanarak basın olayı film öyküsü gibi şöyle anlatıyordu: Saipem 12000 yoluna devam edecekti, ancak Türk savaş gemilerinden biri rotasını Saipem 12000 gemisine çevirmişti. Bunun üzerine paniğe kapılan İtalyan şirketinin gemi kaptanı telsiz üzerinden Türk savaş gemisi ile acil iletişime geçiyor, “Önümüzden çekilin yoksa birlikte batacağız” diyordu. Türk savaş gemisi kaptanı “Hızımızı ve rotamızı kontrol edemiyorum” diye yanıtlıyordu. Saipem 12000’in kaptanı, “Hızınızı ve rotanızı kontrol ediyorsun, ben bunu çıplak gözle görebiliyorum” diye önce ısrar ediyor, ama Türk savaş gemisinin engelini ve kesin kararlılığını algılayarak, çareyi çark etmekte buluyor, Saipem 12000’den gelen ses “Tamam, rotamı değiştiriyorum” diye oradan uzaklaşacağını açıklıyordu.

 

Bu haberde, Saipem 12000 ile Türk savaş gemisi arasında çatışma olmasının son anda İtalyan gemisi kaptanının rota değiştirmesiyle önlendiği anlatılırken, Türk Donanması saldırgan gibi gösterilmiş bulunuyor. Bunun kabul edilmesi olanaklı olmayıp, doğru da değildir. Olayın gerçeği, Türk Donanması’nın bölgede 10-22 Şubat tarihleri arasında Akdeniz Kalkanı Harekâtı icra etmek için bulunduğu, bu tatbikat kapsamında 3 no.lu bloka denk gelen kesimde sualtı cihazı yedekleme faaliyeti yürüttüğü biliniyor. Tatbikatın 3 no.lu blokta yapılmak istenen sondajı engellemek için düzenlendiği de bir gerçek, ama Türk savaş gemisinin Saipem 12000’in üzerine yürümesi herhalde korkudan gördükleri hayallerin eseri olmalı.

 

 

EOKA’cı Rum lider Anastasiadis ve Yunan Savunma Bakanı Kammenos, 3 no.lu blok Supya’da arama hedeflemişlerdi, ama koktukları hayalin gerçeğini gördüler.

 

Oysa, Saipem 12000 gemisi zaten Türkiye’nin tatbikatının 22 Şubat’ta bitmesini, 15 mil geride Greko Burnu açıklarında bekliyordu. Türkiye daha sonra yeni bir notamla bölgedeki askeri faaliyetini 10 Mart’a kadar uzattı. Saipem 12000 Greko Burnu’nda beklerken, ENI yetkililerine 3 no.lu bloktaki tartışmalı durum anlatıldı. Bunun üzerine de ENI şirketi 3 no.lu bloka girmeyeceğini ve geri döneceğini resmen deklare etti.

 

Perde arkasında Rumların gizli amacı vardı; Lübnan açıklarında, Lübnan ve İsrail’in birlikte yaptıkları UNIFIL harekâtına destek veren İtalyan ve Fransız savaş gemilerini, Saipem 12000’e saldırı oluyor gerekçesiyle kanunsuz petrol arama sürecinin içine çekmek istiyorlardı. ENI şirketi aydınlatılarak ikna edilince, hilekâr Rumların bu kumpası bozulmuş oldu. Şimdi Rumların endişesi, ENI’nin bütünüyle vazgeçme olasılığı. Nitekim, Saipem platformunun söküldüğü haberleri geldi.

 

Gündemde Rumların Son Tuzağı ABD Destekli 10 No.lu Blok Var!

 

Yukarıda açıkladığımız Saipem Hezimeti Rumları ürküttü. ENI’nin Supya blokunda arama yapmaktan vazgeçmesi, Türkiye’nin ve Türk tarafının haklılığını kabul etmiş olması anlamına geleceğinden, Rumların ilan ettikleri MEB üzerindeki hakimiyetleri, doğalgaz stratejileri, enerjiye dayalı uluslararası ilişki siyasetleri ve programları, Türk tarafının tutumuna bağlı olacak demekti. Bu kabul, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni yalnız bu konularda değil, tüm konularda egemenlik haklarını kullanmaktan aciz kalmış duruma düşürecekti. Bu korkuyla ürkmüşlerdi. Hidrokarbon konusunun buzdolabına girmesi, geleceğinin Kıbrıs sorunun çözümüne bağlı olarak Türk tarafının tutumuyla belirlenmesi olasılığı yok değil. Rum tarafının elinin kolunun bağlanmasına neden olacak böyle bir olasılık onları ürkütüyor.

 

Rumlar işte bu korkulu rüyayı yaşamamak için bu kez 10 no.lu bloka yöneldiler. Bu blokta arama için Amerikan ExxonMobil şirketine ve Katar’ın Qatar Petroleum şirketine ruhsat vermişlerdi. Exxon, dünya devleti ile bağlantısı olan Amerikan Rockefeller ailesinin şirketi. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, ExxonMobil’in eski başkan yardımcılarından. Exxon şirketinin, Med Surveyor ve Ocean Investigator adlı iki araştırma gemisini, sonbaharda yapılması planlanan sondaj öncesi saha etüdü için bölgeye yönlendirdiği Mart başında açıklandı. Bu arada Suriye’de inisiyatifi kaybeden ABD ise, 6. Filo’sunu Doğu Akdeniz’e gönderme kararı aldı. Exxon’a bağlı araştırma gemileri Güney Kıbrıs açıklarına ulaşırken, 6. Filo da eş zamanlı olarak Doğu Akdeniz’de varlığını artırdı. Pentagon, 6. Filo’nun görevinin Exxon’u korumak olmayıp tatbikat olduğunu açıklamışsa da ABD açıklamalarına güvenilemez. Doğu Akdeniz’de şu an Rumların istediği gövde gösterisine perde açılmış bulunuyor. Görsel ve yazılı basın, Akdeniz’de sular ısınıyor haberleriyle reyting peşinde.

 

Kıbrıs’ta 10 no.lu blokun, gerginliğe neden olan 6 ve 3 no.lu bloklardan bir farkı var. 10 no.lu blok, Türkiye tarafından belirlenen MEB sınırlarının dışında kalıyor. 10 no.lu blok, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin belirlediği deniz yetki alanının da dışında. Böyle olunca 10 no.lu blokta yapılacak çalışma, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Ada’ya bağlı denizsel alanda olması gereken eşit hakkından ötürü ilgilendiriyor. Bu hakkı tanımaksızın Rumların tek yanlı anlaşma yapmalarına karşı çıkılıyor.

 

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakanı Tufan Erhürman 7 Mart günü Ankara’ya yaptığı ziyarette konuyla ilgili olarak, “Ada etrafında herhangi bir yeraltı zenginliğinin dışarıya çıkarılmasında Ada’da bir muhatap aranıyorsa, o muhatap hem Kuzey’dir hem Güney’dir” diyordu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin onayı alınmadan yapılacak bir sondaj, doğal zenginliklerin paylaşılmak istenmemesini kesinlikle kanıtlayacağından, Kıbrıs sorununun çözümünde sonu belirleyecek kırılma noktası olacaktır. Bu sonla iki ayrı ve bağımsız devletli çözüme giden meşru uluslararası yol açılacaktır. İki ayrı bağımsız devletli çözümde Ada’nın kaynaklarının paylaşımı ise, mutlaka yapılması gereken güvenlik ve işbirliği anlaşması kapsamında ayrıca belirlenecektir.

 

Greklerin Palikaryalığı Savaş İstemine Kadar Uzanıyor…

 

Türkiye, Yunan ve Rum tahriklerine karşı uyanık olmak, onların tuzaklarına düşmemek zorunda. Düne kadar Grek efendisi Anastasiadis savaş kışkırtıcılığı yapıyordu, şimdi ona Grek efendisi Pavlopulos da as solist olarak eşlik ediyor. Tabii arkalarında Çipras ve Kammenos gibi Grek borazancıları var. Amaçları Ege’de ve Doğu Akdeniz’de savaş çıkarmak, ama Türkiye’nin karşısına Yunan askerini değil de Amerikan ve Avrupa devletlerinin askerlerini, mümkünse topyekûn NATO’yu çıkartmak istiyorlar. Böyle bir savaş sonucu Ege’yi ve Doğu Akdeniz’i tümüyle egemenliklerine almayı düşlüyor olmalılar. Çünkü, planlarının düş dışında akla dayanır bir açıklaması yok.

 

Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı EOKA’cı Anastasiadis’in Kıbrıs’ın etrafındaki sularda oynadığı hidrokarbon oyununun nedeni, savaş istiyor olması. Anastasiadis gerilimi sürekli tırmandırırken, kendi gücüne değil, zaten kendi gücü yok, anlaşma yaptığı şirketlerin bağlı olduğu ülkelere güvenmekte ve AB ile ABD’ye sığınmakta. 6 no.lu ve 3 no.lu parsellerde karşısında Türkiye engelini görünce, Yunanistan Başbakanı Çipras ile birlikte konuyu Brüksel’e taşıyarak AB desteğini almaya kalkıştı. Şimdi 10 no.lu blok için gelen Amerikalılar ile Türkiye’yi karşı karşıya getiremezse, kahrından sinir krizleri geçireceği muhakkak…

 

Büyük bir olasılıkla Türkiye’ye casusluk için geçmiş olan iki Yunan askerinin yakalanması üzerine, olay mahkemelik olmasına karşın, 5 Mart günü Atina’da Türk bayrağının yakılmasına izin verdiler. Bu yetmedi, bayrak olayının peşi sıra Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos, “Tarihsel olarak bize düşmesi gereken topraklara sahip olmayabiliriz… Tarih bizi mecbur ettiği taktirde atalarımızın yaptığını yaparız” diye saçma sapan bir açıklamayla ortaya çıkıverdi. Pavlopulos, megali idea sevdasıyla ve “Küçük Asya” düşüyle geldikleri Anadolu topraklarında Türk’ün şamarıyla İzmir Körfezi’ne dökülerek, Ege’nin soğuk sularında boğuldukları maceradan ders almamış görünüyor. Türkiye’nin kanla çizilmiş ve uluslararası anlaşmayla tescil edilmiş sınırlarına, uluslararası hukuka saygı göstermiyor. Peki bu palikaryalık birdenbire nereden çıkıverdi? Türkiye Suriye’de meşgulken Ege’ye ve Doğu Akdeniz’e bakamaz düşüncesine kapılmış olmasın sakın! Çok yanılmış olur. Yoksa, Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kışkırtan bir başka güç mü var?

 

Bu sorumuz, hemen ABD’yi akla getiriyor. ABD’nin Suriye planları iflas noktasına gelince, Türkiye’yi Suriye’den ve Irak’ta yapacağı ortak harekâttan uzaklaştırabilmek için Batı Cephesi’nde Yunanistan’ı kullanmak oyunu mu aklına geldi? İngiltere Osmanlı İmparatorluğu yıkılırken bu oyunu oynamıştı, ama hezimete uğradı. Böyle bir sapkınlık Yunanistan için facia, ABD için tam bir çöküş olur!...

 

Türkiye, kışkırtmalarla tuzağa düşmeyecek ve uyanık olacaktır. Grek oyunları ise dün olduğu gibi bugün de bozulacaktır. Tabii ABD’nin, İsrail’in ve yandaşları Suudi Arabistan ile Mısır’ın bölgesel beklentileri de çökecektir. Türk halkının da düşmanca davranış sergileyen bu ülkelere karşı tepkiyle davranış göstereceği kuşkusuzdur.

 

 

Dipnotlar

(1) Yeni Argo Sözlüğü, Bahattin Sezgin, Cinius Yayınları, 2013.

(2)  Grand Dictionnaire Latin Français, 2000

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR