12 Eylül 2002

 

 

Üçüncü Bir Yol Var mı?

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

Şikâyet konusu elektrik fiyatları bir başka boyuta taşınıyor. Konuyu ekonomik doktrinler boyutuna çekebilecek görüşler öne sürülüyor. Serbest enerji piyasasına adım atacağımız şu günlerde, elektrik yönetiminde üçüncü yol (sosyal-liberalizm) gibi, içi boş arayışlar var. Elektrik Piyasası Kanunu’nun hazırlık aşaması çok uzun sürmüştü ve onlarca taslak hazırlanmıştı, ama kamuoyundan saklanıp tartışmaya açılmadığından, dün yapılamayan tartışmalar şimdi yapılacak gibi. Başka yol aramaya kalkmazdan önce yanıtlanması gereken soru, elektriğin kamu hizmeti olup olmadığı? Yakın zamana kadar kamu hizmeti sayıldı. Bizdeki mevzuat karışıklığı, hatta yasal eksiklikle, öyle sayılmaya devam edildiği de söylenebilir. Artık elektrik diğer mallar gibi ticarî metadır ve pazarı olması doğaldır. Elektrik Piyasası Kanunu bunu zımnen kabul ediyor. Ticaret Kanunu’muz ise çoktan kabul ediyordu.

 

Ekonomide iki temel sistem var. Kapitalizm, yani bugünkü adı ile liberalizm ve sosyalizm. İkisinin arasında, biraz ondan biraz bundan hesabına benzeyen, sosyal demokrasi yer alıyor. Sosyal demokrasinin sosyalizm dozu fazla olanına, Lenin’in “çocukluk hastalığı” dediği bilinir. Liberal dozu fazla olana ise, 20-25 yıl öncesinde sosyal piyasa ekonomisi deniyordu, bugün liberal sosyal demokrasi denilmeye başlandı. Teorik boyutları olmayan liberal sosyal demokrasinin, oluşmuş tam bir sistem olduğu da söylenemez. Hem liberalizmin beyazına, sosyalizmin bir tek kırmızı damlası bile katılsa, o beyazlık güzelliğini yitiriyor. Yani, liberalizm ya tam olur ya hiç. Ayrı bir çağdaş kavram olan sosyal adalet açısından, liberalizmin özüne dokunmadan alınacak önlemler vardır ve bu önlemler bizim Elektik Piyasası Kanunu’muzda yer alıyor. Yani, Türkiye’nin üçüncü bir yola ihtiyacı yok. Yeter ki Kanun’umuz iyi uygulansın!

 

Türkiye’de 1923’de Cumhuriyet ilân edilmeden önce, İzmir İktisat Kongresi ile liberal sistem ilân edildi. Cumhuriyetin ilk yılları ayrıcalıklı özel elektrik ortaklıkları ile geçti. 1930’da dünya bunalımının genişlemesi ve sermaye yokluğu ile mutedil devletçiliğe geçildi. Mutedil devletçilik deyimi, İsmet Paşa’ya aittir. Türkiye’de devletçilik sosyalizm doktrininden kaynaklanmadı. 1938-1944 arasında, yabancı sermayeli imtiyazlı elektrik şirketlerinin devletleştirilme nedeni, ideolojik değil, elektrik piyasası olmadığı için gizli anlaşmalar ile tekelleşmeye karşı alınmış bir önlemdi. Atatürk’ün devletçilik hakkında hiçbir beyanı olmamıştır, çünkü liberalizme inanan bir devlet adamı idi. Ne yazık ki, bizde devletçilik fazla koyulaştırıldı ve gereğinden uzun sürdü. TEK, devlet tekeli mantalitesinin ürünü idi. TEK’in dört yavrusu, er ya da geç özelleştirilmeli. Çağdaş liberal piyasa bunu gerektiriyor.

 

Elektrik Piyasası Kanunu, bazı eksiklikleri olsa da, çağdaş liberal bir kanun. En önemli eksiği, devletçilik kapısını kapamamış olması. Eğer piyasa başarısızlığa uğrarsa, “Biz demedik mi?” sözcükleri ile devletçilik hortlatılmak istenecek. Ehil ve emin ellerde uygulanmalı. Yanlış adama doğru iş yaptıramazsınız, ama ne yazık ki, Kurul doğru seçilip atanmış değil. Seçim sonucu değişeceğini, kamuoyu yoklamalarında önde gelen partiler de söylüyor. O nedenle, önemli olmayan Kurul’u bir yana bırakarak, gelelim Kanun’umuza. Kanun, elektrik fiyatının rekabet ortamı piyasada arz ve talebe göre belirlenmesini temel alıyor. Üreticiler ile tüketicilerin ikili anlaşma yapabilmesine imkân veren, serbest tüketici kavramını getiriyor. Serbest tüketici uygulaması, piyasa fiyatının altında elektrik kullanmaya imkân tanımak içindir.

 

Kanun, serbest tüketici için bir üst sınır getirmiş. Yılda 9 milyon kWh tüketimi olanlar. Bunlar genelde sanayi tüketicileri. Bu değer her yıl Kurul’ca aşağıya çekilmeli. Ne yazık ki, bu yıl Kurul ayni değeri onayladı. Amerika’da tek bir konut bile, serbest tüketici kavramına girip tedarikçisini seçebiliyor. İşte, liberalizmin üçüncü yol aramaya gerek bırakmayan sosyal adalet anlayışı. Bitmedi, Kanun’umuzda sosyal adalet için tüketiciye geri ödeme desteği de var. Belirli bölgelere ve belli amaçlara yönelik olarak, tüketicilerin desteklenmesi için sübvansiyon yapılması gerektiğinde, fiyatlara müdahale edilmeksizin, miktarı ile esas ve usulleri Enerji Bakanlığı’nın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenerek, tüketicilere geri ödeme yapılabilir.

 

Elektrik fiyatlarına da bakalım: Mülga TEAŞ’ın varisi EÜAŞ’ın kWh maliyetleri; hidrolikte 0,2 cent, kömürde 3,5 cent, doğal gazda 4,3 cent değil, daha fazla. Kamuda maliyet muhasebesi yok ki. Kamunun linyitle 10 cent’e yaptığı üretimi, özel sektör 2,7 cent’e yapabileceğini gösterdi. İşte Çayırhan. Dahası var; Yatağan, Yeniköy, Kemerköy için özel sektör teklifi 2,3 cent/kWh. Özel sektör, liberalizmin tam rekabeti ile ucuzluk getirir. Ancak, ihalesiz BOT’lerde 7,5-10 cent, BO’larda 5,7-6,8 cent/kWh. OECD ülkelerinde sanayi için ortalama fiyat, 6,3 cent/kWh iken, Türkiye’de 7,5 cent/kWh. Konutlarda limit üstü tüketimde 11,5 cent/kWh’e çıkabiliyor. Neden böyle? Bazılarına ihalesiz proje verilerek, kaldırılması gereken TRT payı, Belediye Vergisi, KDV giydirilerek...

 

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR