Koşullandırılmış Beyinlerin Kavrayamadığı Evrim

ve Bilim Karşıtlığı

 

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

 

14 Mart 2017

 

“Evrim Teorisi” Milli Eğitim müfredatından çıkarılmak istenince, siyasi savunucuları tarafından “Evrim Teorisi çürümüş ve eskimiştir” görüşü öne sürüldü. Akademik açıdan bu kabul edilebilir bir görüş değil elbette. Evrim teorisine karşı sapkın ve yanlış görüşler, tutucu dini baskılarla koşullandırılmış dogmatik kafaların düşüncesi olarak yıllarca seslendirilmekte. O dogmatik kafalılar kabul etse de etmese de, her şey gelişmekte ve değişmekte, yalın deyişle evrilmektedir. O dogmatik kafalılar evrim deyince, sadece Charles Darwin’in 1859 yılında yayınlanan “Türlerin Kökeni” kitabında savunduğu tezi düşünürler ve evrimi 158 yıl önceki bu teoriyle sınırlı varsayarlar. Oysa evrim düşüncesi Darwin’den çok önce İ.Ö. 6. Yüzyılda yaşayan Miletli Yunan Düşünür Anaksimender tarafından da söyleniyordu, Darwin’den 850 yıl önce de İslam düşünürü Ibn-i Miskeveyh tarafından savunuluyordu. Darwin’den sonra da evrim teorisinin geliştirilmesi sürmektedir. Her şeyden önce evrim dogmatik kafalıların “İnsan maymun soyundan gelmiştir ya da gelmemiştir” tartışmasıyla sınırlı biyolojik bir kavram değildir. Canlıların evriminin yanında evrenin ve maddenin evrimi de var.

 

İktidardaki AKP’nin Darwin karşıtlığı zaten bilinen bir gerçek. 2009 yılı UNESCO tarafından Darwin yılı ilan edilmişti, dünyanın her yerinde kutlanıyordu. Buna koşut olarak ülkemizde TÜBİTAK tarafından çıkarılan Bilim Teknik dergisinde de Darwin’e yer verilmek istenmişti. Ancak, TÜBİTAK yönetimi AKP’nin elinde pozitif düşünceden negatif düşünceye kaydığından buna engel olmuştu. O zaman basında günlerce işlenen bu olaya biz de EkoENERJİ dergimizin 27’nci sayısındaki gündem makalemizde yer vermiş, dergi kapağımızda da TÜBİTAK merdivenlerinden içeri girmeye çalışan evrim sürecini simgelemiştik. O makalemiz ve o gün ilginç bulunan kapağımız, bu sitemizin “Basından dergi makaleleri kategorimiz” içinde yer almakta (http://www.ultanirplatformu.com/10-ultanir-dergi-agustos-2011-ekoenerji.html).

 

Bilimsel araştırmalara göre 13,5 milyar yıl önce Büyük Patlama (Bing Bang) adını verdiğimiz fiziksel olayla evren oluşmaya başlıyordu. Büyük patlama da evrimci bir teoriye dayanmaktadır. “Durup dururken bu patlama kendiliğinden mi oldu?” derseniz, ona bilimin verdiği yanıt yok. Filozof William Paley’in dediği gibi evrenin bir saatçisi olsa gerek. Yalnız bizim burada konumuz, şu anda evrenin evrimi ya da Paley’in evren saatçisi değil, Darwin’e atfedilen evrim teorisinin eğitimde yer alıp almaması.

 

Büyük patlamadan neredeyse 10 milyar yıl sonra evrende bizim yerküremizin oluştuğu, çok daha sonra dünyamız üzerinde organizmaların oluşumuyla canlı yaşamın başladığı pozitif bilimin bulgusu. Canlı küre biyosferin başlangıcı 3,8 milyar yıl önceye dayanıyor. Denizlerdeki ilk omurgalı canlılardan karadaki insan değil, ama insansı canlılara uzanan evrim sürecini irdeleyerek, evrim teorisini de savunacak değiliz. Ancak bilimin bulgularına göre büyük beyinli memeli canlılar olan primatlar 5 milyon yıl öncesine dayanıyor. Doğu Afrika’da Güney Maymunu da denilen Australopithecus türü insansı canlıların 2,5 milyon yıl önce yaşadığı biliniyor. İnsanlık buradan başlıyor, başlamıyor tartışmasını da şimdilik bir yana bırakıyoruz. Australopithecus bugün yaşamayan fosilleşmiş bir canlı türü. Ondan sonra Homo Habilis denilen bir başka insansı canlı türü 1,5 milyon yıl önce yaşamış. Bugün o canlı türü de yok.

 

İki ayağı üzerinde dünyaya basan ilk insan ya da Homo Erectus türü insan 1 milyon yıl önce yaşıyordu. 200-250 bin yıl öncesine kadar da Asya’da görülüyordu. Neandertal (Homo Neanderthalensis) insan 200 bin yıl önce Avrupa ve Batı Asya’yı adımlıyor, avlanarak toplayarak yaşamını sürdürüyordu. 70 bin yıl önce onun da sonu geldi. Bugünkü insan türü Homo Sapiens, onun da eskisi 70-100 bin yıl öncesine dayanıyor. Doğa bilimcileri Doğu Afrika kökenli Homo Sapienslerin Arap Yarımadası’na doğru yayıldıklarını, oradan da tüm Avrasya’ya dağıldıklarını bilimsel bulgulara dayanarak açıklıyorlar. Bu göç anında Neandertal insanlarla da karşılaşmışlardır, ama Neandertal insan türü giderek yok oldu, dünya şimdiki yeni Sapienslere kaldı.

 

Enerji bilimcileri “insan ateşi buluncaya kadar insan değildi” derler. Yine bilim 800 bin yıl önce insan türlerinin ateşi bildiğini varsayıyor. 300 bin yıl önce Homo Erectus ve Neandertal insan türlerinin ateşi günlük olarak kullandıkları da bu bilgiler arasında. Ateş onlar için hem vahşi doğaya karşı koruyucu bir silah ve hem de yaşamları için gerekli ışık ve ısının kaynağı oluyordu.

 

Buraya kadar bu insan türlerinin bir soy ağacının devamı olduğu iddiasını bir yana bırakarak geldik. Kesin olan bir gerçek var. Homo Erectus, Neandertal ve Homo Sapiens inkâr edilemeyecek insan türleri. İlk ikisi bugün yok, sonuncusu 20 bin yıldan beri şimdiki insan türü olarak varlığını sürdürüyor. Bu noktada, evrimi reddeden bağnaz dinci görüş sahiplerine bir sorumuz olacak. Dine göre İlk insan olan Hz. Âdem insan türü olarak Homo Erectus, Neandertal, Home Sapiens türlerinden hangisine aitti, yoksa daha önceki Homo Habilis veya Australopithecus türüne mi aitti? Dini inanışa göre Hz. Âdem’den önce yaratılmış insan olmadığına göre Hz. Âdem hangi türün başlangıcıydı? Bilim buna cevap veremez, ama Hz. Âdem’le başlayan din alimleri de cevap veremiyor.

 

İnternette “Hz. Âdem’in boyu ne kadardı ve kaç yıl yaşadı?” diye bir arama yapın. “Boyu 40 metre idi, 960 yıl yaşamıştır” gibi hayret edilecek yanıtlar bulacaksınız. Hatta insan neslinin boyunun kısala kısala süreceğine dair sözde hadis iddiaları bile görebilirsiniz. Eğer bunları doğru kabul eden kafalar varsa, niçin şimdi öyle uzun boylu, devasa uzun ömürlü insanların olmayışını nasıl açıklayabilirler acaba? Demek ki onlara göre bile insan ilk yaratıldığı gibi değil, değişikliğe uğrayarak geliyor, yani evrim geçiriyor da, bunu kabullenmekten niye korkuyorlar? Maymundan insan olmuyor, ama bugünkü insan da ilk yaratılan insan gibi değil. Öyleyse evrime düşmanlık cehaleti niye?

 

Evrim aslında çok büyük bir pencere. Darwin’in bakış açısı o pencerenin tamamını kapsamıyor. Nitekim, bugün Darwin sonrası evrim teorisi de geliştiriliyor. Darwin evrim düşüncesini somutlaştırıp gerekli tartışmayı başlattı. Artık evrimcilik diye yepyeni bir kavram bile var. Dünya gelecek 200 bin yıl içinde uygarlığın kesintiye uğramaması durumunda evrimin bugünün insanı üzerinde yol açacağı değişiklikleri tartışırken, “insan böyle yaratılmıştır, kıyamet gününe kadar da böyle gidecektir” diyen taş kafalı düşüncenin bir yararı olabilir mi? Din adına evrime karşı çıkanlar, ilk insanların elinde bugünün insanının sahip olduğu kutsal kitabın bile olmadığını bilmiyorlar mı? Niye acaba? Büyük hacimli beyinlerinin kavrama yetisi daha az diye mi? Herkes kendi dinine göre konuşur, ama ahir zaman dini denilen İslam dini evrimi reddetmiyor ki!... Peki bizim sofularımız niye tedirgin oluyorlar? Dini doğru bilmediklerinden mi yoksa?

 

Ünlü oyun yazarı Shakespeare Hamlet’e “Olmak ya da olmamak, işte bütün” mesele dedirtiyordu ya, evrimdeki bütün mesele de Australopithecus’tan modern insana uzanan bağın olup olmadığının araştırılıp araştırılmaması…

 

21. Yüzyıl’da Türk milli eğitim müfredatında evrimin dışlanması veya dışlanmasının tartışmaya açılması, ne yazık ki bir yüz karasıdır. Elbette bu yüzkarasının sorumluları laikliği içlerine sindiremeyenlerdir, Atatürk’ün gösterdiği “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir” ışığını göremeyenlerdir. Fikri hür, irfanı (anlayışı) hür, vicdanı hür çağdaş ve uygar nesiller yetiştirmek istiyorsak, elbette evrim teorisi okutulmalıdır. Öğrencilerimizi sofuların, yobazların rahle-i tedrisine (görgü ve eğitimine) bırakarak karanlık düşünceleriyle varlığımızı sürdüremeyiz! Geleceği din eğitimi alanlar değil, hele hele hurafelere inananlar değil, bilimsel görüşle eğitim alanlar biçimlendirecektir… Din Tanrı-İnsan ilişkisini düzenleyen kurallar olarak kalsın yeter. Laik düşünce gerek…

 

Bugün Türkiye’de laik düşünceden uzaklaşılarak pozitif bilim dışlanmak istendiğinden, modern ortaöğretim okulları yok yere kapatılıp imam hatip okullarına dönüştürülüyor. İmam hatip liselerinin sayısının artması övünç kaynağı olamaz, ama Anadolu liselerinin ve fen liselerinin artması geleceğin yeni Aziz Sancar’larının yetiştirecekleri için övünç kaynağı olur. Sadece ilköğretimde ve ortaöğretimde eğitim bozulmakla kalmadı, üniversitelerimiz de YÖK sistemiyle 12 Eylül döneminden başlayarak bugünlere kadar yüksek okullar düzeyine indirgendi. Artık büyük kentlerimizde neredeyse her büyük mahalleye sözde bir üniversite açılmış duruma gelindi de, kaç tane çağdaş ve örnek üniversitemiz var acaba?

 

2009’da TÜBİTAK’ın Darwin yılını kutlamasına engel olanlara karşı “Türkiye, siyasi kadrolarının evrimleşmesiyle badireleri aşacaktır” demiştik. Tabii ki din bezirgânı siyasileri kastetmiştik. Bugün TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) budanarak, Yüksek Teknolojileri Araştırma Merkezi (YÜTAM) kurulmak isteniyor. TÜBİTAK’ın araştırma merkezleri ve enstitüleri YÜTAM’a devredilecek. TÜBİTAK artık hiçbir araştırma merkezi ve enstitü kuramayacak. Yine YÜTAM ile birlikte kurulacak Bilim Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulu kararları doğrultusunda  sınırlandırılmış biçimde faaliyet sürdürecek. Bilim Teknoloji ve Sanayi İcra Kurulu, Başbakan’ın başkanlığında Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı ve gündemiyle ilgili bakanlardan oluşacak siyasi bir kurul. Burada önemli olan TÜBİTAK’ın budanarak etkisizleştirilmek istenmesi. Bilimin siyasal değil, özgür ortamda gelişebildiğini göremiyorlar, görmek istemiyorlar. Dün TÜBİTAK’ın Darwin’i anmasına karşı çıkanlar, yarın YÜTAM’ın Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nde Australopithecus ile Homo Sapiens arasındaki ilişki bağının araştırılmasına izin verecekler mi?

 

Pozitif bilimi her yönüyle hazmedemeyen, dogmatik sınırları olan, bilimi yanlış bildikleri din içinde arayan din bezirgânı siyasi kadroların kafa evrimleşmesi kolay olmuyor, 2009’da da 2017’de de aynılar. Evrimleşmek çıkarlarına gelmiyor, aydınlanmaktan kaçıyorlar.  Peki 8 yılda dünya bilimi ne kadar yol kat etti, düşünebilirler mi?...  Bizde ise besmeleli mezuniyet töreni düzenleyen üniversite dönemine adım atılmış olması, laikliğe ve mürşit ilime karşı aydınlanmadan nasibini almamış olanların rövanş maçı, ama bu oyunu kazanamayacaklardır…

 

Sofular, din bezirgânları, siyasi yaşam için dini politikaya alet eden politikacılar evrime karşı çıkadursun, biz Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin anlayabilene Darwin’in biyolojik evriminden de öte en geniş boyutuyla evrimi anlatan şiiri ile makalemizi sonlandıralım:

 

Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.

Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.

Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.

Öyleyse ölümden korkmak niye?

Hiçbir sefer kötüye dönüştüğüm,

Ya da alçaldığım görüldü mü?

Bir gün insan olarak ölüp,

ışıktan bir yaratık,

rüyaların meleği olacağım.

Fakat yolum devam edecek,

Allah’tan başka her şey kaybolacak.

Hiç kimsenin görüp duymadığı bir şey olacağım.

Yıldızların üstünde bir yıldız olup,

doğum ve ölüm üzerinde parlayacağım.

 

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR