16 Ağustos 2001
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Enerji piyasasının, özellikle elektrik piyasasının düzenlenmesi gündemde. Enerji Bakanı Çakan, bu yıl elektrik talebinin yüzde bir buçuk (Dünya Bankası raporuna göre yüzde 1,8) gerilediğini ve elektrik sıkıntısının olmadığını açıkladı. Finansman-mali ve ekonomik krizler zincirinin getirdiği bu sonuca kimse sevinmemeli. Bakan Çakan da bu bilinçle, gelecek için yüzde 8’lik talep artışına göre yatırımları gerçekleştirmenin hedeflendiğini belirtiyor. 1990 yılından bu yana elektrikte tüketim artışı, sekiz yıl yüzde 8 ve üzerinde olmuş. Üç yıl için yüzde 10 ve üzerine çıkmış. Son 30 yılın ortalaması yüzde 9,2 bulunuyor. Bu periyotta yüzde 18’e çıktığı yıllar bile var. Dolayısıyla, yüzde 8 büyük bir rakam değil, yüzde 5’lik bir ekonomik büyümeyi ancak destekleyebilir. Yine de, bunun sağlanması için piyasa doğru oluşturulabilmeli.
Doğru oluşturma kanun, yönetmelik gibi regülasyonlara bağlı olmanın ötesinde, seçilecek yöneticilere ve uygulamalara bağlı. Önceki gün, Çakan ile Dr. Derviş’in üç saat süren ve belirsizlikle biten Enerji-Hazine diyaloğu, gündemdeki işletme hakkı devri ve yap-işlet-devret projeleri için gerekli Hazine Garantisi sorununun kolay çözülemeyeceğini gösterdi. İstenilen garanti de at ile deve değil. Garantiler yatırımcının yatırımı, ya da bulduğu kredi için verilmiyor. Özel santrallerden, kamu şirketinin satın alacağı elektriğin faturasının ödenmesi ve işletme hakkı devirlerinde, sonradan vazgeçilmesi koşulunda, alınan devir bedelinin geri iadesi için gerekli garanti. Yani, ticaret hukukunun en basit kuralı. Bakalım, 15-20 gün içinde çözülebilecek mi?
Önümüzdeki günlerde enerji sektörü atamalarla çalkalanacak. TEAŞ’ın üçe bölünmesinden sonra, piyasanın kamu yapı taşları olan; Elektrik Üretim A.Ş., Türkiye Elektrik İletim A.Ş., Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A.Ş. yöneticileri atanacak. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun da, şimdilik petrol piyasasının dışında 7 kişi ile atanması bekleniyor. Kurul için Başbakanlık Müşavirliği’ne getirilen bir eski Enerji Müsteşarı’nın ismi ile DPT, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü ve TEAŞ Genel Müdürlüğü’nden bazı bürokrat isimleri geçiyor. Bürokratik kurul olacak gibi, ama özel sektör bürokratik kurul değil, liberal kurul istiyor ve dolaşan isimlere sıcak bakmıyor. Bu konuda, rahmetli İsmet İnönü’nün geçen hafta gazetemizde Haluk Ülman Hoca tarafından aktarılan bir uyarısını hatırlatalım: “Yanlış insanlarla doğru işler yapılamaz”.
Elektrik Piyasası Kanunu’nun öngördüğü gibi, 18 veya 24 aylık geçiş süresi sonunda, liberal piyasaya kavuşmak şimdilik hayal. Bu “pazarı tamamlama periyodu” olabilir, ama Dünya Bankası’nın raporlarında yer aldığı gibi, bu sürede tam bir sektör yapılanması gerçekleşemez. Olgunlaşma için en az 2 ya da 3 yıllık ek süreye gerek var. Türkiye’de bunun bile yeterli olabileceğini düşünmüyoruz. Çünkü, kamunun elindeki kurulu gücün, bugünkü yüzde 80 düzeyinden, özelleştirmelerle yüzde 20’ye çekilmesi gerekir ki, nereden bakarsanız bakın 5 yıldan fazla zaman alır. Özelleştirme yapılmazsa da, liberal piyasadan söz edilemez. Geçiş ve olgunlaşma süreleri içinde, özel sektörün ticari risklerini azaltmak için bazı garantiler zorunlu.
Elektrik sektörüne getirilen yeni sistemin olumsuzluklarını, 2003 yılından sonra yaşamaya başlayacağız. Dünya Bankası Danışman firması (Campbellcarr) ve Enerji Bakanlığı ilgili komisyonu tarafından yapılan, yeni elektrik piyasası için yönetmelik hazırlama çalışmaları sürüyor. Bu çalışmalarda; elektrik ve gaz pazarında yapılanma, pazar aktivitelerinin regülasyonu, pazarın dengelenmesi, yönetim, pazar kuralları, şebeke kotları, lisans esasları, kontratlar, maliyetler, yeni üretim santralleri, yenilenebilir kaynaklara yapılacak teşvikler, otoprodüktör enerji transferi, toptan satış fiyatlandırması gibi konular karara bağlanıyor.
Kamu payı yüksek ve rekabeti rizikolu bu piyasanın yaşamasını, gerçek maliyetinin altında, ucuz gösterilen hidrolik enerjiye bağlama eğilimi de gözleniyor. Nitekim, DSİ tarafından Elektrik Üretim A.Ş.’ne devredilecek hidrolik santrallerin devir bedelleri, şimdiye kadar kullanım süreleri amortismandan düşülerek azaltılmaya çalışılıyor. Geçmişte, TEK’e sıfır bedelle devredilen barajlı hidroelektrik santraller uygulamasını hatırlatan bir tutumla. O zaman piyasada gerçek fiyatlar değil, dandik fiyatlar oluşacak ki, bu rekabet ortamını kurt gibi kemirir ve çökertebilir.
Yapılacak yanlış atamalar ve yanlış uygulamalarla sistem gerektiği gibi çalıştırılamazsa, hele sistemin çöküşü hazırlanırsa, bunun sorumluluğunu Dünya Bankası ve uzmanları üstlenecek değil. Öyle bir durumda Dünya Bankası yetkilileri, “Biz uyardık, ama uygulamalar gerektiği gibi yapılmadı” deyip sıyrılacaklar, tıpkı son krizden IMF’in sıyrıldığı gibi. O çöküntünün altında, bugünün yöneticileri ve bürokratları kalacak mı? Belli olmaz, ama Türk halkının sırtına yeni bir kambur bindirilir.