18 Temmuz 2002

 

 

Amerika Irak’ı Vuracaksa...

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

Mutlak çoğunluğu yitirmiş hükümetin enkazı dururken, yeni oluşumlar peşinde koşulurken, burnumuzun ucundaki gelişmeleri yeterince görebiliyor muyuz? Başbakanlıktaki gün sayısını uzatmak için MHP’nin kucağına sığınan Ecevit, sözde hükümeti ile artık Avrupa Birliği önünde engel olmaktan öte, Irak’ta siyasi coğrafya değişikliği bile getirebilecek harekât öncesinde, Türkiye’nin çıkarları için ayrıntılı devlet siyaseti oluşturulmasını da engeller durumda. Amerika, Irak operasyonu plânlarını tamamlamış, hazırlıklarını ilerletmiş, geri sayıma başlamışken, siyasetimiz sadece Irak’ın bütünlüğü mü, ya olmazsa? Elbette ordumuz her türlü gelişmeye karşı hazır, ama siyaset bunun dışında bir iş.

 

Irak’ta Saddam diktatörlüğünün Orta Doğu ve barış için tehdit oluşturduğu tamam da, yapılacak harekâtın nedeni acaba yalnızca bu mu? Okuyucularımız hatırlayacaklardır, 11 Eylül sonrası ve Afganistan harekâtı öncesinde bir amacın, Orta Asya petrol ve doğal gazını Pasifik’e ulaştıracak yol açılması olduğunu yazmıştık. Şimdi, Türkmenistan’dan Pakistan’a yılda 15 milyar metre küp doğal gaz taşıyacak boru hattı için, Amerikan silahlı kuvvetleri Afganistan’da güvenli bir koridor oluşturmuş bulunuyorlar ve şirketler projeyi realize etmek için çalışmalara başladılar. Irak operasyonunun perde arkasındaki nedenlerden birinin de petrol ve doğal gaz olduğundan kuşku duyulmamalı.

 

Bugün Amerika ve G7 ülkelerinin ve hatta tüm OECD ülkelerinin en önemli sorunlarından birisi; petrol bağımlılığı ve arz güvenliğidir. Amerika’da ve Kuzey Denizi’ndeki petrolün verimliliğinin azalması, üretim trendinin aşağıya yönelme beklentisi, arz güvenliği açısından petrol bölgelerinin kontrol altında tutulmasını, Amerika’nın stratejik hedefi yapmaktadır. Dünya’nın Suudi Arabistan’dan sonra ikinci büyük petrol rezervi Irak’ta bulunuyor. Amerika dahil, OECD ülkelerinin kanıtlanmış petrol rezervinin yüzde 133’üne eşit rezerv Irak’ta var.

 

Amerika birkaç ay içinde Irak’ı vurabilir. Öyle olmasa bile, Saddam’ın 2003’ü çıkartamayacağı görünüyor. Amerika bu harekâtta, stratejik ortağı ve NATO müttefiki Türkiye ile yakın askeri işbirliği yapmak zorunda. Harekâtın kara üssü Türkiye olabilir. Kısacası, Türkiye’yi sıcak çatışma içine çekme olasılığı çok fazla olan bir harekât. Harekât öncesi herkes Irak’ın toprak bütünlüğünden söz etmekteyse de, bunun bazı oldu-bittilerle bozulması ihtimali de yüksek. Böyle muhtemel bir parçalanmada Kuzey Irak, Türkiye için sadece Kürt yönetimi, Türk nüfus açısından değil, Misak-i Millî’de yer bulan ve tarihten gelen hakkı açısından da önemli.

 

Musul ve Kerkük, petrol bulunduğu için bizden koparılmış topraklar. Dünya ENERJİ dergimizin bu ay çıkan 21’inci sayısındaki “Tarih” sayfalarımıza bakın. Bugün Kuzey Irak’ta, Irak toplam rezervinin yüzde 10’una yakın ve 10 milyar varili aşkın petrol rezervi var, daha yüksek de olabilir. Iraklılar Kerkük petrol kuyularını geçmişte başbakanlarımızdan Menderes’e ve daha sonra Demirel’e ziyaretleri sırasında göstermişler. 9. Cumhurbaşkanımız Demirel, 1000 metre derinlikten, pompaja gerek kalmaksızın, su enjekte edilerek sağlanan artezyenle üretim yapılan 1500 kuyuyu bize anlatmıştı. Ambargo öncesi, Kerkük-Yumurtalık boru hattı ile Türkiye’den dünya pazarlarına giden o petroldü. Bugünkü rayiçle bölgenin yıllık petrol üretim potansiyeli 20 milyar dolar. Demirel’in dediği gibi, Musul Türkiye’de kalsaydı, Cumhuriyet’in başından itibaren bu petrol dolarları Türkiye’nin cebine konulsaydı, bugün çok değişik bir Türkiye olurdu.

 

Osmanlı’nın son döneminde arkeolog kisvesi ile yabancı jeologlar muhtemel petrol alanlarını belirlemişler. Lozan görüşmeleri sırasında, Almanların ellerindeki bilgileri, Birinci Dünya Savaşı’ndaki fedakârlığı için teşekkür borçlu oldukları Türklere değil, İngilizlere verdikleri de biliniyor. O günlerde Türk jeolog yok, petrolün öneminden Meclis’in haberi yok. Tek tezimiz, Türk nüfusun çokluğu, ama sonuç vermiyor. Lozan’da, petrollü bölgeleri İngiliz egemenliğindeki güneyde, petrolsüz bölgeleri bizde bırakan, doğal olmaktan çok cetvelle çizilmiş güneydoğu sınırımız ortaya çıkıyor. Bu sınırın sıkıntısını, yetkililerin ifade ettiği gibi, PKK’ya karşı verilen mücadelede çektik. 9. Cumhurbaşkanımız Demirel ile konuyu konuşurken, dostu İspanyol elçisinin bir gün kendisine, “Bir tarihçi olarak Musul vilayetinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalması hatadır” dediğini söyledi ve ekledi, “Bu Lozan antlaşmasının zaafıdır”.

 

Türkiye’nin kimsenin toprağında gözü yok, sınırlara saygılıyız. Ancak, taşlar oynatılır, siyasi coğrafya değişikliğine kalkışılırsa, Türkiye’nin tarihten gelen hakları olduğu unutulmamalı. Türkiye, her ihtimale karşı siyaset alternatifleri üretebilmeli ve bunları hızla değişen koşullara göre yenileyebilmeli. Lider bolluğu içinde siyasi lider sıkıntısı çeken Türkiye’de, liderlerimiz ne düşünüyor bilmiyoruz, ama Ana Muhalefet Partisi DYP Başkanı Prof. Dr. Çiller’in, siyasilerce pek de ciddiye alınmayan “Olası bir Irak operasyonunda Türkiye’nin Başbakanı olmak istiyorum” sözünün altında bunlar yatıyor mu acaba?

 

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR