19 Nisan 2001
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Şöyle bir dünya enerji tarihçesine bakarsak, 100 yıl önce en önemli fosil yakıt kömür iken, 50 yıl öncesinde yerini petrol almıştı. 25 yıl önce başlayan ve giderek artan ivme ile doğalgazın önemi artıyor. Türkiye 1980’li yıllara kadar doğalgazı tanıyamadı. Bunun nedeni, yanılgılı mantıkla ithal enerjiye karşı olan tutumdur. Neyse ki o tabu parçalandı, ama bugün bile, “O kadar gaza ihtiyacımız var mı?” diyebilecek aymazlıktaki at gözlüklü gereksiz plancılar yok değil.
Türkiye’nin 2000 yılı doğalgaz tüketimi 14,5 milyar metre küp oldu. Bunun 690 milyon metre küpü yerli üretim, kalanı ithalle sağlandı. İthalin yüzde 70’i Rusya’dan gelen boru hattı gazı, yaklaşık %30’u Cezayir ve Nijerya’dan alınan sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG). Sağlanan gazın yarısından çoğu elektrik üretiminde kullanılıyor. Kalanı sırasıyla sanayi, konut ve ulaştırma amaçlı tüketime gidiyor. Ulaştırmanın tüketimi sembolik düzeyde. Sanayi tüketimi, konut tüketimini yüzde 10 kadar aşmakta. Ancak, doğalgazı pahalıya tüketiyoruz.
Türkiye’nin uzun dönemli elektrifikasyon projeksiyonlarında, doğalgaza büyük pay ayrılıyor. Doğalgaz santrallarının daha düşük maliyetle ve kısa sürede kurulabilmesi bunun nedeni. TEAŞ’ın 2005-2030 dönemine ilişkin beş değişik planlama alternatifine göre, kurulu güç olarak doğalgaz santrallarının payının en az yüzde 34’den yüzde 38’e çıkması hedefleniyor. Bunu yüzde 34’den yüzde 46’ya çıkarmayı hedefleyen planlama alternatifi de var. Yerli linyit santrallarının yerini bile, optimal ölçülerde doğalgaz santralları almalı. 2003 yılında doğalgaz 57 kentimize ulaşacak, konutsal ve endüstriyel tüketimi yaygınlaşacak.
Türkiye’nin doğalgaz talebi 2005 yılında 46,4 milyar metreküp olacak. 2010 yılında 55,2 milyar metre küpe, 2015 yılında 67,4 milyar metre küpe ve 2020 yılında da 82,8 milyar metre küpe çıkacak. Bu tabloyu yanıtlamak için 2001 yılı başında düşünülen temin kaynakları; LNG biçiminde 5,2 milyar metreküp, Rusya batı hattından 14 milyar metreküp ve kademeli artmak üzere Mavi Akım’dan 16 milyar metreküp, İran’dan 10 milyar metreküp, Türkmenistan’dan 16 milyar metreküp ile toplam 61,2 milyar metreküp gaz bekleniyordu.
Türkmenistan projesi geçen yıl belirsizliğe girdi. Bu yıl 6,6 milyar metreküplük Azeri gazı bağlantısı yapıldı. 2007 yılından sonra bu bağlantıda miktar artırımına gidilebilir. Kazakistan’dan, Irak’tan, Suriye’den gaz alınabilir. Mısır’dan gaz alımı canlanıyor. Düşünülen boru hattı projesinin yanısıra, Mısır’dan LNG alımı daha hızla gerçekleşebilir. LNG boru gazına göre pahalı denilmekle birlikte, Türkiye’nin Rusya boru hattı bağlantıları ile ticari rekabet sağlayabilecek LNG piyasası oluşabilir. Mısır Entegre LNG Projesi ve İzmir Aliağa’da özel sektör dinamizmine uygun biçimde inşa edilen Türkiye’nin ilk özel LNG terminali, bunun habercileri gibi. Bu tür projeleri başkalarının izlemesi beklenmeli. Artık, bugüne kadar bizde düşünülmeyen, Kombine LNG-Elektrik Santralı projelerinin de zamanı geldi.
Türkiye’nin doğalgaz piyasası böylesine hızlı büyüme içinde iken, devlet tekelinin sürmesi beklenemezdi. Bu piyasanın serbestleştirilerek mali açıdan güçlü, istikrarlı, rekabetçi ve şeffaf biçimde oluşturulması, piyasanın bağımsız düzenleme ve denetime alınması gerekiyordu. Bu hafta TBMM’de görüşülen Doğalgaz Piyasası Kanunu bunu getiriyor. Özel sektör yerli ve yabancı sermaye kuruluşlarına, ithalden ihracata, toptancılıktan dağıtıma yeni bir alan açılıyor. Doğalgaz Piyasası Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu’ndan daha liberal karakterde. 2009 yılından itibaren hiçbir şirketin piyasa payı yüzde 20’den fazla olamayacak. BOTAŞ’ın büyük bölümü özelleşecek. Kamuda mevcut, planlanan ve yapımı süren ulusal gaz iletim şebekesinden başka bir şey kalmayacak.
Bu kanun, daha dün çıktı diyeceğimiz 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nda değişiklik yaparak, arzulanan bir yeniliği de getiriyor. Henüz ataması yapılmamış Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu olarak değiştiriliyor. Elektrik ve doğalgaz piyasaları, olması gereken biçimde ayni Kurul’a bağlanıyor. Bu doğru adım TBMM’de atıldı. Tek kurul, Bakanlığa da çok söylendi, ama anlaşılmak istenmedi. Kamu kesiminin küçültülmesinden öte, elektrik ve doğalgaz böylesine iç içe girmişken, yapılması gereken bu idi. Bakanlar Kurulu tarafından seçilip atanacak Kurul’a, şimdiki bürokratlar dışında enerji alanında deneyimli, devletçilik saplantısı bulunmayan, özel sektöre güven veren, Türkiye enerji piyasasını ve enerji dünyasını tanıyan, partilerin siyasi kimliğine bulaşmamış, ehil ve yeni kişiler atanmalıdır.