21 Haziran 2001
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Strateji bir hedefe varmak için izlenecek yolu gösterir. Hedef, Türkiye’yi gelişmiş ülke düzeyine çıkaracak ekonomiyi devitmek için gereken elektrik enerjisi. Türkiye’de 2000 yılında 124,9 milyar kWh (kilovat-saat) elektrik enerjisi üretildi. 3,8 milyar kWh elektrik ithali ve 0,4 milyar kWh de elektrik ihracatı yapıldı. Tüketime sunulan 128,3 milyar kWh oldu. Talep, bıçak sırtında karşılanabildi. 2005 yılında 195 milyar kWh, 2010 yılında 287 milyar kWh ve 2020 yılında 566 milyar kWh düzeylerinde talep bekleniyor. Böylece, Avrupa’daki kişi başına elektrik tüketimi ortalamasını yakalayabileceğiz. Bunun için bugün 27465 MW (mega-vat) olan kurulu gücün, 2005 yılında 40 bin MW, 2010 yılında 60 bin MW ve 2020 yılında 115 bin MW düzeyine çıkarılması gerekiyor. Nasıl?
Türkiye’de geçen yıla kadar, doğru ya da yanlış bir enerji stratejisi vardı. Yap-işlet-devret, yap-işlet, işletme hakkı devri ve otoprodüktörlük gibi finansman modellerine dayalı, kendi doğal kaynaklarının yanısıra ithal doğal gaz, ithal kömür ve nükleer enerji kullanımını hedefleyen, 2020 yılına uzanan enerji stratejisinden söz edilebiliyordu. Bugün Elektrik Piyasası Kanunu’muz var, ama stratejimiz yok. Sıralanan finansman modellerinin ilk üçü, artık kâğıt üzerinde kaldı. Otoprodüktörlük çok sınırlandırıldı. Doğal kaynaklarımız teşvik görecek mi? Belli değil. Enerji ithaline muhtaç Türkiye’de, en ucuz kaynak olan ithal taşkömürü için hiçbir hedef yok. Nükleer enerji konusu gündemden çıkarıldı. Elektrik piyasasının yapı taşları ortaya konulamadı. Alternatif senaryolar ortaya atılsa da, her şey belirsiz. Acaba, belirsizlik yeni bir strateji mi?
Türkiye için belirsizlik, gelişme sürecinde zaman kaybettirici faktördür. Enerji Bakanlığı’nda bu işlerle ilgili bir genel müdürün bir yatırımcı gruba, “yatırım için üç yıl bekleyin” demesi, stratejiden ve planlamadan anlamadığını kanıtlarken, işin vahametini de ortaya koyuyor. Elektromekanik ekipmanlar mağaza vitrininde satılmıyor. Sipariş üzerine üretiliyor. Kolay kurulan doğal gaz santralları için gaz türbini siparişi yapsanız, teslimi üç yıl sonra olabiliyor. Nükleer santrala karar verseniz, 10 yıldan önce bitiremezsiniz. Dünya genelinde enerji yatırımlarında yoğunluk var ve imalâtçı firmalar belli. Bu ortamda, Türkiye yatırımcı ve yabancı sermaye çekebilir mi? Hele hele köstekler ve barikatlar varken.
Türkiye’nin kısa zamanda, yeni bir strateji ortaya koyması gerekiyor. Önce, enerji piyasasının serbestleştirilmesi için temelleri atılan yasal alt yapı hızla tamamlanmalı. Piyasanın yapı taşları zaman yitirilmeksizin yerine konulmalı. Piyasa tam oluşuncaya kadar geçecek sürede (yasal olarak iki yıl gözükse bile, uygulamada daha da artacağı kuşkusuz olan geçiş döneminde), yapılacak yatırımlar için özel statüler getirilmeli. Uygulanacak yeni finansman modelleri, yerli ve yabancı sermayeye tanınacak teşvikler belirlenmeli. Kaldırılan Hazine garantileri yerine, üretimden son tüketiciye satışa kadar enerji zincirinin her halkasını kapsayacak, uluslararası tüm risk sigorta sistemi oluşturulabilmeli. Enerji yatırımlarına, uzunca bir süre tam vergi muafiyeti tanınmalı.
Yeni enerji stratejisinde, enerji arzının artırılması ve enerji alt yapısının modernleştirilmesi ana noktalar olmalı. Enerji alt yapısının modernleştirilmesi, sektördeki özelleştirmelere paralel gidebilecek. Enerji arzının artırılması için kullanılabilir yerli doğal kaynaklarının yeterli olmadığı, yeni ve yenilenebilir kaynaklar için de teknolojik ve ekonomik kısıtlar bulunduğu bilinmekte. Türkiye, kaynak ve ülke çeşitlendirmesine dayalı bir enerji ithal stratejisi uygulamak zorunda, ama bu strateji ayrıntılı biçimde somutlaştırılmalı. Yalnız doğal gaza dayanmak, hele hele tek bir ülkeye bağlanmak çözüm değil. Bugün, Rus doğal gazına aşırı bağlanmayı, ABD’ye karşı çok yönlü bağımsız dış politika gibi göstermek isteyenlere, söylenecek bir sözümüz var: “Hadi canım sende”. Türkiye için ucuz, bol ve güvenli olan ithal taşkömürü görmezlikten gelinemez. Şimdi olduğu gibi, nükleer enerji belirsiz bir döneme atılamaz.
Yeni strateji, çevrenin korunması, çevre koşullarının iyileştirilmesini içermeli. Bu bağlamda, yeni ve yenilenebilir enerji kaynakları kullanımını rekabet ortamında geliştirecek ve özendirecek bir sistem oluşturulmalı, yasal dayanaklara bağlanmalı. Çok sözü edilen enerji tasarrufu, göstermelik boyuttan çıkarılmalı. Olmayan enerjinin tasarrufu olmaz. Türkiye’de enerji tasarrufu değil, teşviklerle enerjinin verimli ve rasyonel kullanımı gündeme getirilmeli.
Yeni enerji stratejisi, yatırımcı çevrelerle birlikte çizilmeli. Hatta, ilgili tüm kesimlerin görüşlerini saptamak için “Türkiye 2. Enerji Şurası’nın hızla toplanması düşünülmeli. Acaba, Bakan Çakan bu konularda ne düşünüyor?...