27 Haziran 2002

 

 

Petrolde Hata Yapılmamalı!

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

1980’den bu yana liberalizmi yerleştirmeye çalışıyoruz. Oysa, Türkiye’de liberalizme geçiş için ilk büyük adımlar 1954’de atılmıştı. Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu, Petrol Kanunu bu adımlardan, ayrıcalıklı özel elektrik şirketlerine ilişkin kanunlar da var. 1954 bu açıdan bir altın yıl. 1955 ve 1957’de liberal doğrultuda geliştirilen 6326 sayılı Petrol Kanunu, 1973’de devletçilikle budanmış, 1983’de liberal yanı güçlendirilmişti. Korunması ve geliştirilmesi gereken bir kanun iken, bugün sözde liberalizm adına büyük bir yara almak tehlikesi ile karşı karşıya. Ne amaçlanıyor ki?

 

6326 sayılı kanun sayesinde, TPAO’nun yanısıra, yabancı şirketlerin yoğun aramaları ile 1960’lı yıllarda pek çok petrol sahası keşfedildi. Yerli üretimin tüketimi karşılama oranı 1969’da yüzde 55’e ulaştı. 1969’da 3,6 milyon ton petrol üretilirken, daha sonra devletçilik ve ulusal petrol şamataları yüzünden, üretim 1980’de 2,3 milyon tona düştü. Hatadan dönüldü ve 1991’de 4,4 milyona çıktı. Petrol şirketleri dinamik olarak teşvik edilmeli, ama mevcut teşviklerin askıya alınması ile geçen yıl 2,5 milyon ton düzeyine indi. 1991’de günde 83 bin varil petrol üretilmişken, bu yıl Nisan ayında günde 45 bin varil üretim yapılabildi. Yerli petrol üretimi sürekli azalıyor, talebin yüzde 10’unu karşılayamıyor, Türkiye’nin petrol tüketimi yılda 30 milyon tonun, petrol ithalâtına yapılan harcama 4 milyar doların üzerine çıkmış bulunuyor. Acaba, çanlar ne için çalıyor?

 

“Akaryakıt Piyasası Kanunu” denilmesi gereken, “Petrol Piyasası Kanunu Tasarısı” ortaya çıktı. Hasta Başbakanımız Ecevit, 6 Haziran’da yatarken imzalayıp Meclise gönderdi. Petrol ürünleri ve sıkıştırılmış doğal gaz piyasasını düzenlemesi gereken tasarı, amacını tehlikeli biçimde aşarak, 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun bazı maddelerini değiştirip yerli petrol arama ve üretimi engelleyebilecek. Aslında petrol ürünleri piyasası zaten liberal, bu kanun pek de acil değil, bu şekli ile çıkarsa yarardan çok zarar getirecek. Petrol Kanunu’nun darbe yiyecek olan yatırımın geri ödenme teşviki, ham petrol fiyatının tespitinde, serbest piyasa koşulu diye üreticinin rafinericinin insafına terk edilmek istenmesi, şirketlerin dikey bütünleşmesine yer verilmemesi tasarının çok büyük hataları. Yoksa, petrol şirketleri silinmek mi isteniyor?

 

Petrol Piyasası Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinin (C) bendinin birinci fıkrasıyla, 6326 sayılı Petrol Kanunu’nun 116’ıncı maddesinin üçüncü fıkrasını kaldırmaktadır. Söz konusu fıkra; “yabancı şirketlerin arama ve üretim faaliyetleri nedeniyle döviz olarak getirdikleri para ve malzemenin yanısıra, yine döviz olarak ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nün onayı ile yaptıkları yurtdışı ödemelerinden oluşan toplam yatırımlarının miktarına ulaşılıncaya kadar, petrol satışından sağlayacakları Türk lirası gelirlerini, kur garantisi ile yurt dışı merkez ofislerine transferini” düzenlemektedir. Yatırımın geri ödenmesini sağlayan bu transfer bir yatırım teşvikidir. Kaldırılması petrol arama ve üretimini engeller.

 

Zaten son beş yıldır Sayıştay müfettişlerinin Hazine hesaplarını incelerken vardıkları sonuç dolayısıyla transferler durdurulmuş, petrol üretimi de azalmıştır. Açılan bir dava sonucu şimdi Danıştay Sekizinci Dairesi, yabancı petrol şirketlerinin gelmesi için müsait zeminin hazırlanması ve hukuk devleti ilkesinin kural koyan devletin koyduğu kurallara öncelikle kendisinin uyması gerektiğini belirterek, transferlerin yapılması zorunluluğunu karara bağlamıştır. Sonuç ortada iken, müktesep hakkı yok eden bu hukuk dışı davranış niye?

 

Tasarının 5’inci maddesi, “petrol tesliminde fiyatlar serbest piyasa koşullarına göre oluşur” diyerek, rafinericiyi yerli petrolü alıp almamakta ve istediği fiyata almakta serbest bırakıyor. Petrol fiyatı özel pazarlıkla değil, dünya piyasalarına endekslenerek saptanır. Nitekim, tasarının 19’uncu maddesinin (C) bendi, devlet hissesi hesabında esas alınacak kuyubaşı fiyatının saptanmasını bu nedenle Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne ve bakan onayına bırakmakta. Yerli petrol fiyatına uygulanmak istenen çifte standart hakkaniyetle bağdaşmaz. Bu mekanizma petrol şirketlerini üretimden caydırmaktan başka ne getirir ki?

 

Dünyadaki uygulamanın aksine, dikey bütünleşmenin önlenmesi, böylece arama ve üretim şirketlerinin büyümesinin engellenmesini anlamak da mümkün değil. Rafinaj kapasitesinin yüzde 86’sına sahip TÜPRAŞ’ın dağıtıma girme kaygısı, gerekçe olamaz. TÜPRAŞ parçalanarak, gerçekten özelleştirilmeli, hâkim durumu yok edilmeli, ama düşünen bile yok. Şimdi sonbahara kalan bu sakıncalı tasarı mutlaka düzeltilmeli. Ayrıca, petrol piyasasının işleyişine ilişkin olumsuzluklar da taşıyor. Petrol işleri ve piyasasının düzenlenmesi 1954 ruhuna sarılmadan yapılamaz. Ancak, o siyasi iradeyi ve kararlılığı gösterecek hükümet bugün yok. İçinden çatırdıyor, başbakanı hasta, bakanı yolcu...

 

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR