28 Haziran 2001

 

 

Üç Denizin Hikayesinde Eksiklik Var mı?

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

Üç denizin hikayesi ya da öyküsü ilk okuyuşta masal gibi gelen sözcükler dizini. Öykünün denizleri sırasıyla Hazar, Karadeniz ve Akdeniz. Öykünün görünen yüzü, Hazar ve yöresinden çıkarılacak hidrokarbonun (petrol ve doğal gaz) Karadeniz ve/veya Akdeniz üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılmasına dayalı senaryolar. İşe petrolle başlandı. Ardından doğal gaz geliyor.

 

Petrolün Bakü-Supsa ve Bakü-Novorossisk hatları üzerinden Karadeniz’e taşınması, Türk boğazlarından geçerek Akdeniz ve dünya pazarlarına ulaşması öykünün hoşumuza gitmeyen yanı. Ancak, dünya ticaretini engelleyecek halimiz yok. Alternatif olarak önerdiğimiz Bakü-Tiflis-Ceyhan’ın güvenilir ve ticari bir yol olarak gerçekleşmesinde adımlar atılması da hoşumuza giden yanı. Rusya başta olmak üzere dışarıda Bakü-Tiflis-Ceyhan’a karşı çıkanlar, içeride bilinçsizce eleştirenler olsa da, proje gerçekleşmesi gerektiği gibi gerçekleşiyor. Yine karşı çıkışlara rağmen, Mavi akım da gerçekleşecek bir proje. Şah Denizi doğal gaz projesi gerçekleşme yolunda. Diğerleri de gerçekleşebilir. Ancak, bu tür projelerde ekonomik çıkarlarla bütünleşik, siyasi kazanımlar olması gerekir. Türkiye siyasi kazanımlarda ne yazık ki başarılı değil.

 

Üç denizin öyküsünün arka yüzünde Hazar yöresi hidrokarbon yataklarının paylaşılması var. Bu paylaşım, ekonomik entegrasyona bağlı, ama ekonomisi hasta olan Türkiye, uluslararası ekonomik alanda, bölgesel siyasi atılımlar yapamıyor. Demirel’in Çankaya’daki son günlerinde ortaya attığı, Kafkas İstikrar Paktı ne yazık ki lafta kaldı. Ayrıntılı politikalar bir yana, makro politikamızın olmayışı eksikliklerden biri. Bölgeyi yakın çevresi gören Rusya, Amerika’ya rağmen paylaşımda aslan payı için olanca ağırlığıyla bastırmakta. Mollaların elindeki İran, bir makro politikaya sahip ve ataklar yapıyor. Şimdi Çin de bölgeye yöneldi. Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın oluşturduğu Şanghay ortaklığı paylaşım için yeni ve güçlü odak. Bölge ülkelerini çekebilecek ekonomik blok. Siyasi boyutunun güçleneceğinden kuşku duyulmamalı.

 

Türkiye Hazar bölgesinde ve Kafkaslar da tek başına inisiyatif kullanma fırsatlarını son on yıl içinde değerlendiremedi. Bir türlü siyasi istikrarı yakalayıp, ekonomisini düzeltemediğinden hiçbir atak yapamadı. Dünyadaki yeni gelişmeleri anlayamadı. Amerika’nın bölgedeki çıkarları ile Türkiye’nin çıkarlarının örtüşmesi dün olduğu gibi bugün de tek şans. Bunun iyi değerlendirilmesi gerekir. Şangay ortaklığı, Türkiye ile Amerika arasındaki stratejik ortaklığın daha da güçlendirilmesini gerektiriyor. Bu Avrupa Birliği üyeliğinden bile önemli.

 

Öyküdeki eksiklik yalnızca Türkiye’nin bölgede koyması gereken ağırlığı koyamamış olması değil. Hazar önemli bir hidrokarbon alanı, ama Türkiye için hidrokarbon rezervi olarak Karadeniz ve Akdeniz de önemli.  Her iki denizde de umutlu alanlar var. Hatta Hazar yöresi ortaya çıkmadan önce Karadeniz’e büyük umutlar bağlanıyordu. Hazar’da hidrokarbon yataklarının bulunması, büyük petrol şirketlerinin Karadeniz’e olan ilgisini azaltmış görünüyor. Ya da petrol kartelleri Karadeniz’i daha ileri tarihlere bırakmayı uygun gördüler. Türkiye, ne yazık ki büyük petrol şirketlerini çekici değil, itici politika uygulamasını sürdürmeye devam ediyor. Neyse, bu yıl sonbaharda Akdeniz’de TPAO, EL PASO ile birlikte Mersin Körfezi sondajını yapacak. Karadeniz’de BP’nin lisanslı sahasında sondajlar ne zaman başlar belli değil. Karadeniz ve Akdeniz’deki hidrokarbon aramaları öykünün bir başka eksik yanı.

 

Üç denizin öyküsü, bir denizden diğer iki denize hidrokarbon taşımanın yanısıra, her üç denizden hidrokarbon üretimine dönüşebilir ve dönüşmeli de. Hazar bölgesinde Türkiye kenara çekilmeyip, bölge ülkelerinin mutluluğuna yönelik ve karşılıklı dengeli çıkarlar sağlayacak biçimde Amerika ile omuz omuza atak politikalar uygulayabilmeli. Tüm bunlar Türkiye’nin siyasi ve ekonomik istikrarı yakalamasına bağlı. Fırsatlar kaçıyor. Öykü’nün en önemli eksikliği Türkiye’nin bugünkü güçsüzlüğü değil mi?

 

Ekonominin devitici öğesi enerjinin başta gelen kaynağı hidrokarbon. Türkiye, artık kendi talebi olan hidrokarbonu ithal etme, kendi topraklarında hidrokarbon arama politikalarından öte, coğrafyasında hidrokarbon bölgelerine girme politikası gütmeli, ama politikası yok, örgütü yok, alt yapısı yok. Bir toparlanma gerekiyor, onun da ışığı yok. Şu an bizim için bu öyküler sadece birer masal.

 

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR