UKRAYNA SATRANCI

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

 

18 Nisan 2022

 

ABD Hegemonyasının Sürdürülebilmesi Adına Ukrayna-Rusya Savaşı

 

ABD sahip olduğu hegemonyayı İkinci Dünya Savaşı ile İngiltere’den devralmıştı. Şimdi ise hegemonyasının sonlanma dönemini yaşıyor ve dünya üzerindeki o hegemonyanın 2030’larda Çin’e geçmesi kaçınılmaz görünüyor. Batı dünyası bilimi, medeniyeti, ekonomik üstünlüğü 10. yüzyıl sonrasında Doğu dünyasından almıştı, ama artık bilimsel, teknolojik ve ekonomik güç tekrar Doğu dünyasına, daha açık deyişle Avrasya ve Asya coğrafyasına yöneldi. Avrasya askerî doktrinlerde dünyanın kalpgâhını içeriyor. Kalpgâhı çevreleyen Kenar Kuşak; Doğu Akdeniz, Türkiye ve Genişletilmiş Ortadoğu coğrafyası ile Çin’e dek uzanıyor. Bu alanları ve Avrasya’yı kontrol edenin dünyayı kontrol edebileceğine ilişkin teoriler ortaya atılmıştı. ABD hegemonyasını koruyabilmek için Genişletilmiş Ortadoğu’da olduğu gibi Avrasya için de Ukrayna’da entrikalar tezgâhlıyor, oyunlar kuruyor. Atlantik’in öbür ucundan uzanan emperyalist ABD’nin adeta kan akıtmak ve akıttırmaktan başka işi yok.

 

Amerika’nın keşfedildiği 1492 sonrası köle tacirleri ve sömürgeci İngiliz yönetiminden, 1836 Alamo Savaşı’ndan öte geçmişi olmayan bu devletin topraklarında Kızılderili kabilelerin yaşadığı dönemlerde, bugün entrikalar kurup savaş kumpasları oluşturduğu Doğu Akdeniz, Genişletilmiş Ortadoğu ve Avrasya coğrafyası üzerinde nice devletler, nice medeniyetler vardı. O kadim devletler ve medeniyetler siyasi coğrafya değişiklikleriyle bugüne kadar geldiler, yarınlara da uzanacaklardır, ama geçmişi bulunmayan tüccar devleti emperyalist ABD kadim devlet olamayacak, saldırganlığı ona bunu kazandırmayacak, hegemonyasını da sürdüremeyecektir. Rusya ve Çin’e karşı düşmanca tutum ve davranışı, onları hegemonyasına tehdit olarak görmesindendir. Kendisine biat etmeyen diğer onurlu devletleri de ABD’nin düşmanları listesine eklemekte ve iktidarlarını değiştirmeye çabalamaktadır. Şimdi Rusya’yı dize getirmek için saha dışından yönlendirdiği Ukrayna-Rusya Savaşı’nı başlatmıştır.

 

Tarihi Olmayan ABD’nin Savaşa İttiği Ukrayna’nın Tarihi

 

Amerika’nın 15. yüzyıl öncesinde adı bile yokken, Avrasya coğrafyasındaki Ukrayna toprakları 2. ve 5. yüzyıllar arasında Ostrogotlar ve Hunlar tarafından işgal edilmiş olup, 5. yüzyılda Slavlar yerleşmişti. Türk kökenli Ön Bulgarlar 7. yüzyılda bu toprakları yurt edinmişler, sonra Türk kökenli Hazarlara bırakmışlardı. Kiev 9. yüzyılın ortalarına dek Hazar Hanlığı’nın elindeydi. 860’lı yıllarda Rusların, Beyaz Rusların Ukrayna yerlilerinin devleti Kiev Knezliği kuruluyor ve Bizans ile sıkı ilişkiler içinde iken Moğollar tarafından istila ediliyordu. 1242-1502 yılları arasında Kiev bir Türk Hanlığı olan Altın Orda (Altın Ordu – Uluğ Ulus) devletinin elindeydi. Bu devletin Kırım Hanlığı’nı da içeren beş Hanlığa bölünmesinden sonra Kiev dahil Ukrayna topraklarının doğusu Litvanya’nın, batısı Lehistan’ın oldu. 1793’de Lehistan’ın parçalanmasıyla Ukrayna toprakları Rus İmparatorluğu’na katılıyordu. 1917 Rus Devrimi’nin ardından Ukrayna Halk Cumhuriyeti kuruldu ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında Sovyetler Birliğine katıldı.

 

Kırım’a gelince, Kiev Knezliği, Bizanslılar ve Moğollar hakimiyetlerinin ardından Altın Orda yönetimine girmişti. 1441’de Kırım Tatar devleti olan Kırım Hanlığı kurulmuş, 1446’da taht kavgasına sürüklenmişti. Kırım limanlarını ele geçiren Cenevizliler taht varisini hapse atmışlardı. Fatih Sultan Mehmet 1475’de donanmayı gönderip Cenevizlileri temizledi, taht varisini hanlığa oturtup, Osmanlı sultanına bağladı. Ruslar Kırım’a göz diktiler, Osmanlı hakkını koruyamadı.  1774’de Kaynarca Antlaşması ile Rusya Kırım’ın bağımsızlığını ve tarafsızlığını Osmanlı’ya kabul ettirdi, 1783’de de Kırım’ı Rusya’ya bağladı. Osmanlı karşı çıktı, Kırım için Rusya ile iki savaş yaşandı, ama yenilmesi sonucu 1792 Yaş Anlaşması ile Rusya’ya bırakıldı. 1917 Sovyet Devrimi’nde Kırım Türkleri bağımsızlık ilân edip devlet kurmuşlarsa da 1920’de Sovyetler sonlandırdı, 1921’de Muhtar Sovyet Cumhuriyeti olarak Sovyetler Birliği’ne katıldı. Sovyet yönetimi içinde 1954’de Ukrayna’ya bağlandı.

 

Rusya Açısından Ukrayna’nın Stratejik Önemi

 

Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin parçalanmasıyla bağımsızlık kazanan ülkelerden biri de Rusya için stratejik önemi bulunan Ukrayna idi. Ukrayna tarafsızlığını ilân etmişti. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla NATO’nun karşısındaki Varşova Paktı da çökmüştü. NATO’nun hedefinin kalmadığı tartışılıyordu, ama NATO İslami Terör gibi yeni hedef oluşturmakta geç kalmadı. Sovyetlerden ayrılan cumhuriyetlerin NATO’ya alınmayacağı sözü verilmiş olmasına karşın, 1997’de Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Ukrayna’nın komşusu Polonya NATO’ya davet edilerek 1999’da üye yapıldılar. Doğu Avrupa’dan Rusya’ya uzanan stratejik coğrafyada yer alan, Rusya seferlerinde Napolyon ve Hitler ordularının kullandığı güzergâhta bulunan Ukrayna’ya da ABD göz kırpıyordu. Öte yandan Ukrayna hükümetleri 2000 sonrası Avrupa Birliği (AB) ile yakın ilişki içinde Batı’ya yönelmişlerdi. Amerikan sermayedarları Ukrayna’ya ülkenin oligarkları aracılığıyla el atmakta ve ekonomik vurgun yapmakta da gecikmediler.

 

 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Ukrayna’ya el atmak isteyen güçler vardı.

 

Rusya’nın güvenliği için Ukrayna önemliydi. Sovyet Donanması Karadeniz Filosu’nun kullandığı limanlar, Azak Denizi’ni Karadeniz’e bağlayan Kerç Boğazı’nın karşı yakası Ukrayna’ya kalmıştı. Ukraynalı olmayı kabullenmeyen Donetsk ve Luhansk bölgeleri ile Kırım, Rus nüfusun baskın olduğu yerlerdi. Kasım 2004-Ocak 2005 arasında Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaşanan, Amerikalı milyarder George Soros’un finanse ettiği söylenen Turuncu Devrim, Donetsk ve Luhansk bölgelerindeki gerginlikle başlamıştı. 2012’de AB ile ortaklık müzakerelerinde pürüz çıkarmakla suçlanan Cumhurbaşkanına karşı da Şubat 2014’de Onur Devrimi yaşanıyor, Rusya’ya sığınan Cumhurbaşkanı azledilerek hükümet değiştiriliyor, yerel dillerin kullanımı yasaklanıyordu. Rusya tepkiyle Mart 2014’de Kırım’ı ilhak etti, Kırım halkı da referandumda %96,77 “Evet” oyuyla kabul etti. Çatışmalı Donbas bölgesinde ise Nisan 2014’de Rusya yanlısı Donetsk ve Luganks Halk Cumhuriyetleri kuruldu.

 

Rusya ve Ukrayna arasındaki anlaşmazlık Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilâtı (AGİT) kapsamında sürdürülen diplomatik görüşmelerle çözülemedi, Belarus’un başkenti Minsk’te 2014’de imzalanan anlaşma uygulanamadı. Anlaşmazlığın mimarı perde arkasındaki ABD idi. ABD, NATO üyesi yapmayı vadettiği Ukrayna’yı Rusya’ya karşı sıçrama tahtası olarak kullanmaya karar vermişti. Rahmetli Demirel’in onca devlet deneyimine dayanarak sohbetlerimizde söylediği bir söz vardır; “Hocam, İngiltere planlar, Amerika uygular” diye. ABD ve İngiltere’yi birleştiren Anglosakson tabanlarıdır. Şimdi ABD ve İngiltere’nin planlı çabalarıyla, yitirilmekte olan Anglosakson hegemonyasını yeniden canlandırabilme hayalleriyle, sahada Rusya’yı zayıflatma ve yalnızlaştırma amaçlarıyla, Ukrayna’yı şişirilip kullanmalarıyla çıkarılmış bir savaş var.

 

 Ukrayna-Rusya Savaşı’nın başında iki süper gücün çatışan niyetleri.

 

Halkın Hizmetkârlığından ABD’nin Hizmetkârlığına

 

Ukrayna gerçeklerini ortaya koyan belgeselleriyle tanınan film yapımcısı Ukraynalı Igor Lopatonok, “Ukrayna’nın başına gelenler Kremlin’de veya Kiev’de yazılmış şeyler değildir, Washington’da yazılmıştır” diyor. Ukrayna Savaşı aslında 2014 yılında başlamıştı, ABD’nin senaryosunu ve tezgâhını hazırlamak için yeterli zamanı oldu. Ancak senaryonun uygulanması için Ukrayna’da bir öndere ihtiyacı vardı. Oyuncu, senarist ve yönetmen olan Volodimir Zelensky önder seçilmiş, 2018 sonunda Cumhurbaşkanı adayı olmazdan önce bile, anketlerde ilk sıralarda yer almıştı. CIA’nın toplum mühendisliğinin ürünü Zelensky, 2015’de Ukrayna Cumhurbaşkanı rolüyle “Halkın Hizmetkârı” adlı TV dizisiyle halka sunulmuştu. CIA perde arkasından yöneterek diziyi Zelensky’nin şirketine yaptırmıştı. Bu şirket 2018’de Halkın Hizmetkârı Partisi’ni kurdu. Yahudi kökenli Zelensky, 2019 seçiminde ciddi bir kampanya bile yürütmeden, propagandaya gerek duymaksızın Cumhurbaşkanı seçildi.

 

Diplomatik çözüm sağlayamayan Rusya, Ukrayna sınırında askerî tatbikat başlatmış, yığınak yapmıştı. 24 Şubat 2022’ye kadar Rusya’nın Kırım satrancındaki hamleleri doğruydu. Tuzakçı ABD ve İngiltere Ukrayna’nın işgal edileceğini savlayarak, Rusya’yı sahaya adeta davet ettiler. Ukrayna halkının Rusya’ya karşı çıkmayacağı inancı da vardı. Bu doğrultudaki bilgilerle Putin tuzağa çekilip stratejik hataya düşürüldü. Tezgâh kapsamında, NATO üyesi olacağı vaadiyle Ukrayna Ordusu ABD tarafından savunma için eğitilmişti. Ancak, uçakları ve ağır silahları yoktu, savunma silahları yardımıyla destekleniyordu. Amerikan ve İngiliz askerî uzmanları sahada aktif, ama ABD ve İngiltere, savaşa katılmayacaklarını, NATO’nun karışmayacağını açıkladılar. Ukrayna üzerinde uçuşa yasak bölge ilânını da reddettiler. Ukrayna Rusya’nın önüne yem gibi atılmış, Rusya’yı çökertme amaçlı savaş başlatılmıştı. Rusya’ya karşı ağır ekonomik ve mali yaptırımlar da peş peşe açıklandı ve bazıları hemen uygulamaya konuldu.

 

 ABD’nin hegemonyası için savaşa dayalı kirli satranç oynanıyor.

 

 Savaşın başında Rusya’nın Ukrayna’yı istila edebileceği korkusuyla “NATO’nun müdahale etmeyeceği ve Ukrayna’nın üye yapılmayacağı” açıklanarak Rusya’ya ödün sunuluyordu.

 

Pentagon ve CIA’nın hazırladığı konuşmalarla, çeşitli ülke parlamentolarına video konferansla seslenen sahibinin sesi Zelensky, barış yanlısı görünümle savaş çığırtkanlığı yapıyor. ABD hizmetkârı kışkırtıcı Zelensky’nin Batı tarafından 2022 Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi ve Amerikan yanlısı şakşakçılarının alkışlarıyla “Barış Kahramanı” ilân edilmesi şaşırtıcı olmaz. Neonazilerden oluşan Azov taburuyla ülkedeki Ruslara işkence ve katliam yaptıran, kendi ülkesini ABD istiyor diye savaşa sürükleyip yaktıran kişi kahraman olabilir mi? Ateşkes konuşulsa da ABD, NATO ve Batı ülkelerinin silah yardımı artarak sürüyor. ABD, Türkiye’yi de tuzağına çekmek için Rusya’dan satın alınan S-400’lerin Ukrayna’ya verilmesini istediyse de ret yanıtını aldı. ABD’nin Anglosakson kankası İngiltere’nin Başbakanı Johnson’ın Rusya’ya baskının sürmesi için, “Dünyadaki hiçbir dostumuz ve ortağımız tarafından yaptırımlarda geri adım atılmamasını sağlayacağız” demesi sorunun büyüyeceğinin göstergesi.

 

 ABD’nin görüşünü ve Biden’ın kinini dünyaya seslendiren sahibinin sesi.

 

Rusya Ukrayna’ya hava bombardımanı uygulamadan girmiş, yine de kısa sürede istila etmesi beklenmişti. Başta ABD olmak üzere İngiltere ve AB ülkelerinin silah yardımlarıyla Ukrayna beklenenin ötesinde direnç göstermiş, Rusya’ya askerî kayıplar verdirmişti. Başkent Kiev’i alması beklenen Rusya Kiev’e girmiyor, çevresinde baskı oluşturma stratejisiyle yetiniyordu. Buna karşın Donbas bölgesinde konumunu güçlendiriyor, Karadeniz’e açılan Azak Denizi çevresini ele geçiriyordu. Donbas ile Kırım arasında kuşak oluşturmaya ve Ukrayna’nın Karadeniz kıyısındaki en önemli liman kenti Odesa’ya doğru yöneliyordu. Putin Rusya’nın hedefleri doğrultusunda ilerlediğini açıklıyordu. Kayıptan başka hiçbir kazancı olamayacağı görülen yakılıp yıkılan Ukrayna, göç eden milyonlarca Ukraynalı, hayatlarını kaybeden insanların karşılaştığı gerçek gösteriyor ki halkın sahte hizmetkârı Zelensky, ABD’nin gerçek hizmetkârıdır ve ABD’nin talimatları doğrultusunda davranış sergiliyor.

 

Türkiye’nin Tarafsızlığı Karşısında Zelensky ve Putin Farkı

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan savaşın başında her iki ülke ile iyi olan ilişkilerimizin zarar görmemesi için Türkiye’nin tarafsız kalacağını, ABD’nin önderliğinde Batı’nın Rusya karşıtı yaptırımlarına Türkiye’nin katılmayacağını açıklayarak, doğru ve tutarlı bir adım atmıştır. Bugün Türkiye her iki ülkeyle diyalog kanalları açık, arabuluculuğa aday ülkedir. Stratejik açıdan Türkiye’nin Rusya ile ilişkisi, elbette Ukrayna ile ilişkisinden çok daha önemlidir. Bir başka gerçek daha var; Zelensky ülkesindeki FETÖ eğitim kuruluşlarını ABD’ye göz kırparak kapatmayan bir yönetici iken, Putin 15 Temmuz CIA destekli FETÖ kalkışma girişimini Türkiye’ye önceden istihbarat bilgileriyle haber veren lider. ABD, İngiltere, Batı liderleri ve NATO kodamanları o sıra istedikleri olmadığı için suskunken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a el uzatıp Türkiye’nin yanında yer alan Putin idi. Son olarak Zelensky’nin Yunanistan parlamentosuna video konferansla seslenirken, tarihi Mora isyanında Türk katliamı yapan Rum çetecilere övgüler dizdiği görüldü.

 

Türkiye’nin girişimleriyle 10 Mart’ta Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile Rusya ve Ukrayna Dışişleri Bakanları Lavrov ve Kuleba arasındaki görüşmeden sonra, 29 Mart’ta İstanbul Dolmabahçe ateşkes görüşmesi gerçekleştirildi. Dolmabahçe’de Ukrayna heyetinde dikkat çekmesi gereken bir kişi vardı, ama medya görmezden geliyor, yalnızca Rus heyetindeki oligark milyarder Roman Abromoviç’i ve Putin adına Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkürünü gündeme getiriyordu. Ukrayna heyetinde “Amerikan casusu” diye tanınmış, FETÖ elemanı olarak bilinen Rüstem Umerov vardı ve onu yalnızca bir medya kuruluşu görüyordu. Kırım’da FETÖ yatılı okulunda eğitim gören Umerov, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “Geleceğin Liderleri” programına katılan, kardeşi ile birlikte “Amerika’nın Çocukları” diye adlandırılan kişiydi. Geçen yıl Rusya’ya baskı ve Kırım’ın Ukrayna’ya iadesi için uluslararası mekanizmaları harekete geçirme amaçlı Kırım Platformu’na, Rusya dostluğunu sabote etmek için Türkiye’yi de davet etmişti.

 

Türkiye’nin tarafsızlığı ABD’yi, AB’yi ve tüm Batı’yı tedirgin etti. Türkiye’yi yanlarına çekmek için girişimleri ve kumpasları sonuçsuz kaldı. Türkiye geleceğin dünyası için güneşin doğduğu Doğu’ya, Asya ve Avrasya’ya yönelmiş, ABD, NATO ve Batı ile olan ilişkilerinde temkinli siyaset uygulayan bir ülke. Türk halkı da ABD’ye, ABD’nin çıkarları için kullandığı NATO’ya, Batı’ya karşı kuşkulu. Rusya’nın Ukrayna operasyonuyla ilgili bir anket bu konuda çarpıcı gerçek sonucu ortaya koydu. Metropol Araştırma Şirketi’nin anketine göre, “Türk halkı Ukrayna’da yaşanan durumdan ABD ve NATO güçlerini sorumlu tutuyor”. Savaşın seyri ve ateşkes görüşmelerinin sonuca ulaşamamasının nedeni, ABD’nin savaşın sürmesi istemiyle müdahalesidir. Aslında Ukrayna-Rusya Savaşı değil, ABD-Rusya Savaşı yaşanıyor. Dolmabahçe sonrası sınırdan 35 km ötede Rusya’daki akaryakıt depolarının helikopterden atılan İngiliz roketleriyle vurulması, Ukrayna’nın olaydan haberinin olmaması, ABD’nin açık saldırı göstergesi.

 

 Sözü ve eylemi farklı olan iki yüzlü ABD Ukrayna’da barış değil savaşın sürmesini istiyor.

 

 Dün Putin’i NATO ile tehdit eden Biden, bugün kendine bakmaksızın “Katil” diye suçluyor.

 

Ateşkes Umutları Yeşermişti, Ama Savaş Sürecek Görünüyor

 

Rusya topraklarına sıçratılmak istenen çatışmalar sürüyor. ABD, Rusya’nın prestijini yitirmesi, ekonomik yaptırımlarla diz çökmesi ve Başkan Putin’in yıkılması için savaşın sürmesini istediğinden ateşkese ulaşılamıyor. Ukrayna NATO’nun beşinci maddesine benzer bir garanti istiyor. Ukrayna’nın isteği; kendisine karşı saldırı olması durumunda, garantör ülkelerle istişareler ve diplomatik temaslar sonucu çözüm sağlanamazsa, garantör ülkelerin Ukrayna’ya asker ve silah desteği sağlaması. Bu istek doğrultusunda kolektif güvenliğe kavuşabilmek umuduyla Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı NATO üyelerinin garantör olmasını istemekte. Bu istek, Ukrayna’nın Türkiye’yi dost görmesine dayandırılsa da Türkiye ile Rusya’nın arasını açacak, Türkiye’yi çatışma tehlikesine sürükleyebilecek, ABD tuzağı görünümünde. Öte yandan Ukrayna’nın NATO üyeliği gündemden çıkmış olmakla birlikte, savaşın başında aldığı teklifle 21 üyesi NATO’da olan AB’ye üyeliğini gerçekleştirme peşinde.

 

Ukrayna’da direnişle, Batı’nın yaptırımlarıyla karşılaşan Rusya’nın strateji değişimi ve yumuşama görünümü, kırmızı çizgisinin esnemesi demek değildir. Ukrayna’nın NATO üyesi olmayacağının açıklanması, Rusya’nın istemine uygundur, ama sağlam güvence aranacaktır. Ukrayna’nın silahsızlandırılması koşulu da çözümlenebilmiş değil. Avrupa ülkelerinin NATO’ya sarsılan güvenleri nedeniyle, AB üyeleri tarafından gelecekte kurulması tasarlanan “Avrupa Savunma Örgütü” konuşulurken, Ukrayna’nın AB üyeliğini Rusya’nın kabulü kolay sanılmamalı. Rusya’nın isteğine göre, halkın üçte ikisinin konuştuğu Rusçanın Ukrayna’da anayasal statüde kabulü, Ukrayna için taviz değil gerçeğin kabulüdür. Anlaşmanın kolay olamayacağı Donbas bölgesi özerkliğinin tanınması, Kırım’ın Rusya’ya ilhakının kabulü sorunlu konulardır. Nükleer kartını bile gösteren Rusya bunlardan taviz vermez. Rusya’nın baskı için konuşlandığı Kiev çevresinden çekilip, Donbas’a kuvvet yığması taviz vermeyeceğinin göstergesi.

 

 AB, barış diye Ukrayna’yı üye yapmaya niyetli olsa da nasıl sonuçlanacağı belli değil.

 

Rus nüfusun baskın olduğu ve Rusya’ya bağlanmak isteyen Donbas bölgesindeki Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri’nin özerkliğinin tanınması, Rusya’nın kendi toprağı kabul ettiği Kırım’ı ilhakı Ukrayna tarafından kabul edilmedikçe kalıcı barış beklenmemeli. Kırmızı çizgilerini koruyan Rusya, Nisan’da Odesa’ya füze saldırısı başlattı. Ukrayna’nın Rusya’nın kırmızı çizgilerine karşı Donbas ve Kırım’da hak iddiası ise, ABD tarafından yönlendirilmesidir. Zelensky’nin anlaşmayı referanduma götürme istemi ise “olmasın” anlamında ipe un sermektir. Anlaşma kolay sağlanamayacak, çatışmalar sürecek görünüyor. ABD, Putin’i çökertme, Rusya’yı parçalama amacından vazgeçmedikçe, ateşkese ve barışa izin vermeyecektir. Akan kan ve Ukrayna’daki 550 milyar dolarlık zarar, ABD’nin umurunda değil. Afganistan’dan çıkmak zorunda kalan Sovyetler Birliği dağılmıştı. ABD şimdi Rusya’yı Ukrayna’dan çıkararak, iç çekişmelerle Bağımsız Devletler Topluluğu’nu ve bütünlüğünü parçalama niyetinde.

 

 

İki süper güç arasında inatlaşma ve sağırlar diyaloğu var.

 

Roma’yı yakan Neron gibi, Ukrayna’yı ateşe atan Biden kayıpların tek sorumlusudur. Roma yanarken, Neron’un sahildeki yazlığında lir çaldığı söylenir, Biden da Ukrayna’nın yanmasından haz duymuş olmalı. Kendi yaptığına bakmaksızın Putin’i “katil” ilân edip saf dışı edilmesini istemesi ise, tam bir kovboy diplomasisi. Bir yandan yangını sönmesin diye körüklerken, sözde söndürülmesi için Çin’i yaptırımlara çekme arayışında. Çin, açıkça Rusya’dan yana olduğunu vurguluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın diplomatik başarı yakalamak için gerçekleştirmek istediği Zelensky-Putin görüşmesi yapılsa da bu ortamda sonuç vermesi beklenmemeli. Kaldı ki bu görüşme, ABD ve Batı nezdinde, İngiliz The Economist dergisinin yazdığı gibi, “Ankara Moskova’ya yardım ediyor” algısıyla engellenebilir. Ateşkese, barışa, yangının sönmesine gidecek yol, Zelensky-Putin ile değil, gerçekleştirilebilirse Biden-Putin görüşmesiyle aşılabilir, ama onun için şu an sağırlar diyaloğu engeli var.

 

 Ukrayna yangınını çıkaran Biden, kovboy diplomasisi zihniyetiyle hedefindeki Çin’i kandırarak yangını söndürme adına Rusya yaptırımlarına katılmasını istemekte.

 

 Bugün Rusya’ya yapılan saldırganlığın yarınlarda kendisine yapılacağının bilincinde olan Çin, Rusya ile dayanışma içinde. ABD’nin aldatmalarına ve oyunlarına fırsat tanımıyor.

 

Liderlerin görüşme olasılığı tartışılırken, ateşkes ve barış sürecinde karşılaşılan engel, ABD senaryosu ve Zelensky’nin rejisörlüğüyle Ukrayna birliklerince oynandığı kuşkusu bulunan, “Bucha Katliamı” oldu. 24 Şubat’tan 40 gün sonra Rus ordu birliklerinin Kiev yakınlarındaki Bucha kentini terk etmesiyle kent sokaklarına saçılmış, elleri arkadan bağlı cesetler ve toplu mezarlara ait görüntüler ortaya çıktı. Ukrayna, Rusya’yı kasıtlı katliam yapmakla suçlarken Rusya, görüntülerin Kiev yönetimince oluşturulan kurgu (provokasyon) ve asılsız olduğunu iddia etti. Zelensky BM Güvenlik Konseyi’ne video-konferansla seslenerek, Rus ordusunun Bucha’da kadınları ve çocukları öldürdüğünü belirtip, “Bucha, Rusya’nın Ukrayna’daki vahşetinin sadece bir örneği” diyordu. Ayrıca, uluslararası güvenlik sisteminin yeniden düzenlenmesinin gereği üzerinde duruyordu. Biden da açıklama yaparak, “Olanları gördünüz, bu beni haklı çıkarıyor, Putin bir savaş suçlusu, yargılanmalı” diye tepki gösteriyordu.

 

Bucha provokasyonuyla İstanbul sürecinin askıya alınması, ABD müdahalesine kapı açılması iddiası var. Ukrayna’ya silah desteğine bahane oluşturmak, Rusya’ya karşı yeni yaptırımların yolunu açmak gibi amaçlar da söyleniyor. Rusya ve Ukrayna halkları arasındaki ırk bağının yıkılması da istenmiş olabilir. Bucha’dan birkaç gün sonra Kramatorsk tren istasyonuna yapılan füze saldırısıyla, 52 insanın yaşamını yitirdiği, 100’den fazla insanın yaralandığı açıklandı. Rusya yine böyle bir saldırı yapmadığını iddia etti. Tanınmış Rus stratejist Alexandr Dugin, “Tren garını Ukrayna vurdu, hedef masayı sabote etmek. Yaşananlar bir senaryo, hedefleri İstanbul’da alınan olumlu mesafeyi sıfırlamak” açıklamasını yaptı. Ayrıca, Karamatorsk’ta kullanılan füzenin tipi ve saptanan seri numarası, Ukrayna ordusuna ait olduğunu gösteriyordu. Ukrayna’nın rehin olarak kullanmak istediği 4000 kişinin çıkışını engellemek için bunu yaptığı söyleniyor. Yarınlarda Mariupol için de benzer provokasyon iddiaları beklenmekte.

 

Rusya Kiev çevresinde pes ettiremeyince, İstanbul toplantısına paralel iyi niyet gösterisi diyerek doğu ve güney cephelerine çekilip füze saldırılarını sürdürdü. Şimdi Donbas’ta Ukrayna Ordusu’nu hezimete uğratmadan, büyük ölçüde yok etmeden durmayacaktır. Odesa’ya da Donbas’ın ardından kara ve denizden amfibi harekâtıyla girmesi beklenmekte. Rusya’nın Odesa’yı alması, Ukrayna’yı Karadeniz’den dışlayıp karaya kilitli (land-lock) ülke yapacağından, bu Rusya’nın zaferi olarak değerlendirilir. Ancak, bu zafere kolay ulaşamayacak gibi. 14 Nisan’da Ukrayna’nın insansız hava araçlarının taşıdığı ABD yapımı Neptün füzeleriyle Moskova kruvazörünün vurulduğu iddiası, bu planı aksatabilir. Rusya vurulmayı kabul etmeyip, “mühimmat infilakı” demiş olsa da kuşkulu durum var ve gemi battı. Amiral gemisi Moskova’nın ABD ‘nin uzaydan güdüm destekli seyir füzesiyle vurulmuş olabileceği de söyleniyor. Rusya’nın misilleme olarak Kiev’e ve batıya yönelik füze saldırılarını artırması söz konusu.

 

Yaptırımların Bumerang Etkisi ve Avrupa’da Enerji Krizi

 

Bumerang, bazı ilkel kabilelerin kullandığı hilal şeklinde av aracı bir silah. Sert ağaçtan kılıç keskinliğinde yapılmış bu el aracı, hedefe atıldığında vurmakla kalmayıp sağa ya da sola dönüp daire çizerek geri döner. Etki eşittir tepki doğal yasasına koşut olarak, belli etkinin sonucunda oluşan tepkinin olumsuz olarak geri dönmesi, bumerang etkisi diye değerlendirilir ki girişimi yapan kendi silahıyla vurulmuş olur. Rusya’nın Ukrayna operasyonu Batı ülkelerinde büyük tepkiyle karşılandı, siyasetten kültüre ve spora dek Rusya’yı hedef alan çok sayıda yaptırım kararı alındı. Rusya’ya 24 Şubat sonrası uygulanan 3646 yeni yaptırımla birlikte uygulanmakta olan toplam yaptırım sayısının 6400’e ulaştığı kaydediliyor. Son uygulamalarla tüm Rus uçaklarına AB hava sahası kapatıldı. En önemlisi ise Rusya ekonomisini çökertme amacıyla tasarlanıp ABD ve İngiltere’nin öncülüğünde uygulamaya konan yaptırımlar. Bunların Moskova’ya pahalıya patlayacağı kestiriliyor, ama Batı’da oluşacak bumerang etkisi kaçınılmaz.

 

Rusya’nın ihracat ve ithalâtını felç etmek amacıyla, Rus bankaları uluslararası ödeme sistemi Swift’ten çıkarıldı ve dünya genelinde işlem yapmaları engellendi. Rusya Merkez Bankası’nın AB, ABD, İngiltere ve Kanada’daki varlıkları donduruldu. ABD Rusya’yı en büyük ihracat ve geliri olan enerjide (hidrokarbon-petrol ve doğalgaz) ihracatıyla vurma kararıyla hareket ediyor ve AB’nin kararına uymasını istiyor. “Filler tepişir çimenler ezilir” sözü tüm dünyada kullanılır. Bu söz ABD’nin amacına uygun biçimde yorumlanırsa, ABD ve Rusya filleri, çimenler ise AB’nin enerji alanını temsil ediyor. AB, doğalgazın yaklaşık %40’ını, petrolün de %30’unu Rusya’dan alıyor ve Avrupa ülkeleri Rusya’dan gelen enerjiye büyük ölçüde bağımlı. ABD tarafından AB’nin Rus petrolüne ambargo uygulaması istenince, Almanya ve Hollanda ilk karşı çıkan ülkeler oldu. Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Rus petrolünün ve doğalgazının Avrupa ekonomisi açısından önemli ve vazgeçilemez olduğunu açıklayarak karşı çıktı.

 

Rusya Başbakan Yardımcısı Aleksandr Novak da petrol ambargosu tehdidi karşısında, Rus doğalgazına %70 oranında bağlı Almanya üzerinden Avrupa’ya Kuzey Akım-1 Hattı ile yolladıkları doğalgazı kesme tehdidinde bulundu. İnşası yeni tamamlanmış olan Kuzey Akım-2 Hattı ise ABD’nin baskısı nedeniyle işletmeye alınmamış durumda. Rusya’nın Belarus ve Polonya üzerinden gelen Yamal-Avrupa Hattı da kesintili. Yamal LNG tesisinde Rusya-Fransa ortaklığı Fransa’yı olumsuz etkiliyor. Ortada karşı karşıya çekilmiş, ama her ikisinin mühimmatı Rus hidrokarbonu olan iki silah var. AB’nin “petrol alımını durdururum” diye çektiği petrol silahına karşı Rusya’nın “doğalgaz borularından gaz akımını durdururum” diyen doğalgaz silahı ile gerçekleşecek bir düello söz konusu. AB’nin silahı kendi ayağına kurşun sıkmaktan öte geçecek etkiye sahip değil, ama Rusya’nın silahı AB sanayisini, gündelik yaşamını ve diğer ülkeleri de vuracak etkiye sahip. Kısacası, bu düellodan kimin yenik çıkacağını kestirmek hiç de zor değil.

 

 ABD’nin isteğiyle AB ülkeleri Rusya’dan petrol alımını durdurursa, Rusya da Avrupa’ya doğalgaz akımını kesmekle tehdit etti. AB hem petrole ve hem de doğalgaza muhtaç.

 

Aleksandr Novak, Rus petrolüne bir yıldan önce alternatifin kolay bulunamayacağını, bunun Avrupalı tüketicilere çok pahalıya mal olacağını, petrolün varil fiyatının 300 US doların üzerine çıkacağını iddia etti ki haklı. Nitekim, Olaf Scholz da bu iddiaya aynen katıldı. Aleksandr Novak, ambargo durumunda petrol sevkiyatını başka bölgelere kaydıracaklarını açıkladı. Rusya’nın müttefiki Çin zaten enerji ithali için hazır bekliyor. Rus petrolü Çin dışında da alıcı bulabilir. ABD’nin ısrarlarına karşı durarak yaptırımlara katılmayı reddeden Çin’in Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Wang Wenbin, ABD’nin yaptırımlarla dünyada krize sebep olmaktan öte geçmediğini belirtiyordu. Öte yandan, Ukrayna operasyonu sürerken Afganistan’a Komşu Ülkeler Dışişleri Bakanları Toplantısı nedeniyle bir araya gelen Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, çok kutuplu dünyadan yana olduklarını vurgulayarak, ABD hegemonyasına karşı işbirliklerinin sınırı olmadığı mesajını verdiler.

 

ABD, gerçekleşmesi zor yeni kurgularıyla AB’yi Rus gazına bağımlılıktan kurtarma peşinde. Avrupa için Amerika’dan taşınacak sıvılaştırılmış kaya gazı ile Azerbaycan gazı, İsrail’in Doğu Akdeniz gazı ve yeni gaz arz olanakları ortaya konuluyor. Ancak, tüm yeni olanakların sağlayabileceği gaz miktarları alt alta yazılıp toplandığında bile, Avrupa talebini karşılamaya yetmeyeceği görülüyor. ABD’de son 10 yılı aşkın süreçte çatlatma teknolojisi ile doğalgazın ikizi kaya gazı aramaları halkın tepkisine neden olacak biçimde pik yapmıştı. Çatlatma teknolojisiyle depremlerin tetiklenmesi ve aramaların oluşturduğu çevre kirliliği, “Çatlatmaya Hayır” mitingleriyle protesto edilmişti. Kendi ülke talebinden fazlasını bulan ABD, şimdi Avrupa’yı Rus doğalgazı bağımlılığından kurtarma çabasında. Tüccar devlet diye de tanınan ABD’nin bu çabasının arkasında, kendi gazını pazarlayabilme hedefi yatıyor. Ukrayna’ya silah yardımını bile Avrupa ülkelerinin mali yardımları ve borçlandırmayla yaptığı biliniyor.

 

 ABD’nin yaptırımlarına boyun eğen AB kendi kuyusunu kazmaktan öte, ABD’nin gaz pazarı olma ve yarınlarda ABD’nin enerji stratejisiyle tehdidine maruz kalma yolunu açıyor.

 

Azerbaycan Güney Hazar Hattı’ndan Avrupa’ya uzanan TANAP (Trans Anadolu) ve TAP (Trans Adriyatik) hatlarında kapasite artırımı olanaklı, ama eklenecek 20 milyar metreküp gaz yeterli sayılmaz ve Almanya’ya ulaşmaz. Irak’tan gaz projesi belirsiz. İsrail’den gelebilecek gaz miktarı da 20 milyar metreküpten az olur. İsrail gazına Türkiye’nin ihtiyacı yok, gazda alım-satım yapılan borsaya sahip olmadığı için hub ülke kazancı olamaz. İsrail gazı, yanına eklenecek Rum gazıyla birlikte Türkiye’ye sadece transit geçiş ücreti sağlar. Önemli olmayacak bu ücrete karşın, İsrail’in ve Kıbrıs Rum kesiminin kazancı büyük olur, bu da Türkiye’nin çıkarına ters düşer. İsrail, Suriye’de Büyük İsrail’e uzanan Kürt devletini kurma projesinden vazgeçmiş değil, bu para ona katkı sağlar. Kıbrıs Rum kesimini güçlendirir. İsrail’den gelerek Türkiye’ye uzanacak gaz boru hattı, zehirli hat olur. Güvence oluşturmadan, ilk adımda İsrail ve Kıbrıs Rum Yönetimi, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımadan bu projeye izin verilmemeli.

 

Rusya Avrupa’ya giden gazı kesse, yetersiz alternatiflerin 1-2 yıldan önce yetişmesi beklenmemeli. Şu an bir-iki vanaya dokunmuş olabilir, ama gazı kesmedi, Başta Almanya olmak üzere Avrupa’da enerji krizi korkusu ortaya çıktı. Almanya’da gazın kesileceği kaygısı büyürken, depolanan gazın en çok 4-5 ay yeteceği söyleniyor. Sanayinin büyük darbe yiyeceği, kısıtlamalara gidileceği, hastaneler dahil konutlarda enerji sıkıntısı oluşacağı korkusu dile getiriliyor. Almanya Ekonomi Bakanı halkı doğalgaz tasarrufuna davet etti. Almanya’nın enerji krizi ve gaz sıkıntısına karşı çözüm olarak kullanacağı alternatif, kapatılmış nükleer santralların devreye alınması olabilir, ama bu seçeneğin kullanılması, Sosyal Demokrat Parti ile Yeşiller ve Hür Demokrat Parti arasındaki koalisyon hükümetinin dağılması sonucunu getirir. Çünkü, Yeşiller için nükleer enerji adı bile kullanılmaması gereken bir tabu. Almanya’da insan haklarının çiğnendiği Katar ile LNG anlaşması yapılması da istenmiyor, sorun kördüğüm gibi.

 

Rusya’ya yapılacak gaz ödemelerinin US dolarla ve Euro ile yapılmasını artık Rusya kabul etmiyor. Rus bankalarına ve ödemeler sistemine getirilen yaptırımlara karşılık olarak Putin’in imzaladığı kararnameye göre, ödemeler yaptırım listesine dahil olmayan Gazprombank’a Ruble ile yapılabilecek. Bu adım atılmadan önce Rusya’nın niyetini açıklaması, Ruble’nin kaybettiği değeri yeniden kazanmasına neden olmuştu. Doğalgaz alımında Ruble döneminin başlaması, IMF Baş Ekonomisti ve Başkan Yardımcısı Gita Gopinath’ın uyardığı gibi, Rusya’ya uygulanan yaptırımlarla US dolarının rezerv para konumunun sarsılması yolunda atılan bir adım, bumerang etkisiyle dolara darbe vurulması oluyor. US doların değerini altına bağlayan Bretton Woods sistemi 1971’de çökünce, ABD Suudi Arabistan’ı yönlendirip, OPEC’in petrol ticaretinde US dolarının rezerv para olarak kabul etmesini sağlamıştı. Bu yıla dek petrol ve doğalgaz ticareti de hep US dolarıyla yapılagelmişti, şimdi kırılma başlıyor.

 

Avrupa Komisyonu, Rusya’dan kömür ithalâtının durdurulması ve Rus gemilerinin Avrupa limanlarına girişinin yasaklanmasını içeren yeni bir yaptırıma gitti. Komisyon ayrıca petrol ithalâtının azaltılmasından öte tümüyle yasaklanması üzerinde çalışıldığını açıkladı. Avrupa Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen kömür yaptırımını açıklarken, “Önceki yaptırım paketleri sert bir etki oluşturarak Kremlin’in ekonomik ve politik olanaklarını kısıtladı. Ancak son yaşanan olaylar ışığında baskıyı daha da artırmamız gerekiyor” diyordu. Rusya dünyanın üçüncü ve en büyük termal kömür tedarikçisi. Avrupa ülkelerinin kömür ithalinde %54 paya sahip. AB her yıl Rusya’dan dört milyar Euro değerinde kömür ithal ediyordu. Kararın ardından kömür fiyatları yükselişe geçti. Bu yaptırımla enerji sorununun Avrupa’da yeni boyutlara ulaşması kaçınılmaz. Enerji kriziyle birlikte fiyatların artması Avrupa’da enflasyonu da artış yönünde etkileyecektir. Her yaptırım etkisinin olumsuz tepkisi olacaktır.

 

Türkiye Tarafsızlığını Korumalı ve Fırsatlardan Yararlanmalı

 

Türkiye, Ukrayna ve Rusya ikilisine tarafsızlığını altın terazisi duyarlılığı ile dengede tutabilmeli. Ancak bu dengede mağdur sayılan Ukrayna’nın lehine, Türkiye’nin çıkarına da karşı olmakla birlikte Rusya’nın aleyhine sapma görülmedi değil. Ukrayna’nın NATO üyesi olmasından vazgeçilmiş olsa bile, NATO’nun doğuya doğru genişlemesi, Yunanistan’daki Dedeağaç ve diğer üsler gibi NATO-ABD üslerinin Ukrayna’da kurulması Türkiye’nin çıkarıyla bağdaşmazken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha savaşın başında “Biz NATO’da genişlemenin faydalı olacağını bugüne kadar hep savunduk, bugün de savunuyoruz” demesi, Ukrayna’yı hoşnut etmiş olsa da Rusya’yı rencide etmiştir. Oysa, Ukrayna’nın NATO üyeliği oylanacak olsaydı bile, Türkiye’nin çıkarını düşünerek veto etmesi gerekirdi. Bugünlerde Türkiye ile ABD ve Batı ilişkilerindeki bahar havası, Türkiye’yi Rusya karşısında konuşlandırma amaçlı ve yanıltıcı, Türkiye’yi Rusya’ya yaptırım uygulayan ülkeler arasına sokmak istiyorlar.

 

Türkiye için tezgâhlanan bir tuzak da Ukrayna’nın garantör ülke isteğiydi. Lavrov ve Kuleba Antalya Diploması Forumu sırasında bir araya getirilip, ardından İstanbul’da Ukrayna-Rusya ateşkes görüşmesi yapılınca, savaş kolay bitecekmiş gibi barış için garantör ülke arayışına girişilmiş, Türkiye ilk önerilen isimler arasında yer almıştı. Türkiye için arabuluculuk diplomatik başarı olabilir, ama garantörlük Ukrayna’ya bir NATO üyesini yanına çekmesiyle destek sağlarken, yarınlarda çıkması kaçınılmaz çatışmalarla Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirebilir. Askerî uzmanlar ve dış politika uzmanları garantörlüğü sakıncalı buluyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul toplantısı başlarken Özbekistan’a gitmişti, dönüşünde gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Yaptırımlara katılmayacağız” demiş, ama garantörlük sorusuna, “Ukrayna’nın güvenliğini teminen garantör ülkelerden biri olabiliriz, buna ilke olarak sıcak bakıyoruz” deyince, terazinin ibresi bir kez daha Ukrayna’ya dönmüştü.

 

Türk medyası Batı medyasına paralel tutum izleyerek, olayları Ukrayna vizyonundan yansıtıyor. Lavrov Bucha’da provokasyon yapıldığını belirtirken, Ukrayna’da çatışmalarda esir düşen Rus askerlere işkence yapıldığını ve bunun görüntülendiğini ifade ediyor, ama bu tür haberler nedense ülkemiz ekranlarına ve gazetelerine pek yansımıyor. Lavrov provokasyonların amacını, “Ukrayna tarafı olumlu karşılanan kendi tekliflerinden çekilmeye ve yeni provokasyonlar yapmaya başladı” diyerek ortaya koyuyor. Türkiye’de medyanın Ukrayna yanlısı tutumuna karşın, Batı ve özellikle İngiliz medyasında, “Erdoğan Ukrayna’ya sempati duyduğunu söylerken, Rusya’ya yönelik yaptırımlara karşı çıktı ve hava sahasını Rus uçaklarına açık tuttu. Erdoğan ayrıca Putin’e finansal bir can simidi uzattı ve Türkiye ile Rusya arasındaki ticaretin Ruble veya altın kullanılarak yapılmasını önerdi” şeklinde görüşler yer alıyor. Oysa, Türkiye savaş başladıktan sonra mağdur gördüğü Ukrayna’ya daha yakın davrandı.

 

Terazi ibresinin Ukrayna’ya ağır bastığı sanılmış olmalı ki, Nisan başında Kovid-19’dan ölen Rus politikacı, Liberal Demokrat Parti Başkanı Vladimir Jirinovski’nin Kremlin’deki cenaze töreninde Putin’in özel ilgisi ilginçti. Jirinovski’nin geçmişi göz önüne alınırsa, bu ilgi Türkiye’ye mesaj gibiydi. Türkolog, sosyolog ve avukat olan, Duma’da, Avrupa Parlamentosu’nda görev yapmış Yahudi kökenli Jirinovski, tescilli Türk düşmanıydı. 1967’de Demirel, Kosigin ile beş fabrika için anlaşınca, “Gelecek teknik elemanlar komünizm propagandası yapmasınlar” diye uyarmıştı. Ekibe tercüman kisvesiyle giren Jirinovski uyarıyı dinlemiyor, Bandırma’da Sovyet rozetleri dağıtırken tutuklanıyordu. 17 gün hapis yattıktan sonra sınır dışı edilmişti. Kasım 2015’de Türkiye-Suriye sınırında Rus uçağı düşürülünce Jirinovski, İstanbul’a atom bombası atılmasını önererek fanatik Türk düşmanlığını kusuyordu. Fanatikliği kadar kahinliği ya da istihbaratı varmış ki geçen Aralık’ta, bu yıl Şubat’ta savaş çıkacağını söylemişti.

 

Ukrayna ve Rusya arasında, “Ne İsa’ya Ne de Musa’ya Yaranabilmek” tehlikesi var. Arabuluculukta Erdoğan’a rakip Macaristan Başbakanı Orban da ortaya çıktı. Türkiye tarafsızlığını sürdürmeli, çıkarını düşünmeli. Ukrayna altyapısının çökmesi ve Rusya’ya yaptırımlar, Türkiye’ye fırsatlar doğuruyor. Fırsatlar finans merkezi olma, enerji güvenliği sağlama, ihracatı ve milli savunma sanayini geliştirme, hava trafiğinde merkez olma, kritik teknoloji kazanımı, sanayide ve turizmde atılım gibi geniş bir yelpazede söz konusu.  Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasından, Doğu Akdeniz’de konumumuzu güçlendirmeye kadar da uzanabilir. Ancak, başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı’nın tuzağına düşmemek gerekir. Öncelikli olarak, Altay tankının transmisyon sistemlerini ve motorunu Ukrayna’dan, MMU savaş uçağının türbinini Rusya’dan sağlanacak teknoloji ve teknik fırsatlarla milli olarak yapabiliriz. Ukrayna’dan motor, türbin ve nükleer mühendisleri de bir an önce ülkemize davet etmeliyiz.

 

ABD, Türkiye’nin yakalayabileceği fırsatları engelleyebilmek için yumuşama sergiliyor, buna aldanmamak gerekir. Rusya’dan S-400 alındı diye, Türkiye’yi F-35 projesinden çıkarıp onca kazanım olanağını yok ettikten ve peşin ödediği paraya el koyduktan sonra, şimdi bir model eski olan ve F-35’ler gibi beşinci nesil savaş uçağı üstünlükleri taşımayan F-16’ları vermeyi kabul edeceğine ilişkin yeşil ışık yakmış olması, Türkiye’nin Rusya ve Çin ile yakınlaşmasını engellemek içindir. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye gönderdiği mektupta, “Türkiye’ye F-16 satışı, ABD çıkarlarıyla uyumlu ve NATO’nun uzun vadeli planlarına hizmet edecektir” denilmiş. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye önerisinin nedeni, Türkiye’ye F-35 projesinden çıkarılmasıyla gerekli dersin verilmiş olmasıymış! Nerede kaldı ABD’nin S-400’lerin NATO bilgi sistemine on-line sızıp bilgi aktaracağı iddiası? Parasını kurtarmak için Türkiye’nin F-35 yerine beşinci nesil olmayan uçakları alması kazanım sayılabilecek mi?

 

Ukrayna-Rusya Savaşı’ndan Yeni Dünya Düzenine Doğru…

 

Ukrayna-Rusya Savaşı nasıl ve ne zaman sonlanır? Spekülatif yorumlar ve tahminler süredursun, henüz çok bilinmeyenli bir denklem. Ancak bir bilinen var ki o da savaş öncesindeki dünya düzeni ile savaş sonrasındaki dünya düzeninin aynı olmayacağı, dengelerin değişeceği, ABD’nin tek kutuplu dünya istemine karşın, çok kutuplu dünya gerçeğinin pekişeceği. Rusya, Ukrayna’nın doğusunda ve güneyinde hedeflerine ulaşmadan çatışmalar sona ermeyecektir. Rusya’nın Donbas’ı, Kırım ile Kherson ve Mykolaiv kentleri üzerinden bütünleştirip Karadeniz’in kuzeyini tam kontrol altına almasından önce ateşkes de beklenmemeli. Rusya Odesa’yı da işgal edebilir, ama bunun yerine kontrol altına alarak, statüsünün belirlenmesini ateşkes sonrası görüşmelere bırakabilir. İstanbul toplantısının ardından doğan, ateşkes yakında olabilir algısı gerçekçi değildi. Tarafların uluslararasında ve kamuoylarında yenilmedikleri, kazanç sağladıkları imajını oluşmadan, ateşkese yanaşmayacakları görülüyor.

 

 ABD Ukrayna’nın ordusunu destekleyip şişirse de Rusya’nın ordusu karşısında galip gelmesi olanaksız. Putin kazanmakta kararlı olduğunu nükleer kartı da masaya koyarak gösterdi.

 

Ateşkese ulaşmak, kalıcı barışa uzanmak kolay olmayacak. Ukrayna’yı Rusya’ya karşı kışkırtan Batı, kanayan yarayı bağrında taşıyıp bedel ödemek zorunda kalacak. Savaş sonrası oluşacak durum; siyasal sınırlar, jeostratejik koşullar, değişmesi kaçınılmaz ittifaklar ve müttefikler açısından farklı olacaktır. “Savaş sonrasında Ukrayna Batı’ya tam entegre mi olacak yoksa farklı bir konuma mı yerleşecek?” sorusunun yanıtı önemlidir. Bu soruya verilecek yanıtlar ile yorumlar tartışılabilir. Ancak, Ukrayna’nın niyeti bu tartışmayı bir başka kulvara çekiyor. Londra merkezli çevrimiçi haber kuruluşu olarak bilinen Middle East Eye (MEE) tarafından Zelensky’nin açıklamasına dayanılarak 7 Nisan’da verilen haber, çok çarpıcı adeta şok etkisi yaratacak boyutta idi. Zelensky savaş sonrası en önemli sorunun güvenlik olacağını açıkladıktan sonra diyor ki, “Ukrayna kesinlikle en başından beri istendiği gibi olmayacak. Bu imkânsız, kesinlikle liberal, Avrupalı bir ülke olmayacak. ‘BÜYÜK İSRAİL’ olacağız.

 

Zelensky’nin isteğine göre Ukrayna halkı, Doğu Slavlar ve Küçük Ruslar olan tarihi kökenini terk ederek, Yahudi azınlığın ırkını kendi ırkı olarak mı benimseyecek? İnsanlar aidiyetlerini değiştirebilir, ama doğuştan kazanılmış ırklarını değiştiremezler. Zelensky’nin “Büyük İsrail” olma sözü Yahudi kökenine uygun olmakla birlikte, sadece buna bağlamak doğru olmaz. Arkasındaki ABD planı görülebilmeli. ABD hegemonyasının çöküşünü durdurmayı askerî operasyonlar ve kaoslarla engelleme çabasında. Ortadoğu’da İsrail’i “Büyük İsrail” için desteklemesi, hegemonyasına uygun görmesindendir. Şimdi aynı isteği, Avrupa’nın bağrında Avrupa ülkelerinin müttefiki ABD’nin kurgusuyla Zelensky dile getiriyor. ABD, dünyanın kalpgâhını ve kenar kuşağını, “Kuzey Büyük İsrail ve Güney Büyük İsrail” olarak kuşatabilme amacında imiş. Ukrayna’daki Kuzey Büyük İsrail tasarısı, Avrupa için bir tehdittir, Avrupa’da nasıl yankı bulacak, ABD’nin hegemonyasına uygun diye boyun eğilecek mi acaba?

 

 Zelensky, Kudüs Ağlama Duvarı’nda Büyük İsrail düşü için mi dua etti? Zelensky Yahudi diye, Ukrayna halkı da geçmişini, ırkını, aidiyetini reddedip, Yahudi azınlığın kökenini mi kabullenecek?  Zelensky’nin “Büyük İsrail olacağız” demesi, ABD’nin geleceğin dünyasında Ortadoğu’yu ve Avrasya’yı Büyük İsrail yapılarıyla kontrol etme niyetini gösteriyor ki kâbus.

 

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası Batı dünyasına askerî, ekonomik, mali, kültürel ve sosyal işbirlikleri kapsamındaki uluslararası örgütlerle dayattığı, NATO’nun jandarmalığıyla sürdürdüğü neoliberal düzen, aslında artık sürdürülemez durumda. Bu nedenledir ki ABD’nin dünya genelinde hiç bitmeyen askerî operasyonları ve yaptırımları çöküş sürecindeki hegemonyasına yarar sağlayamıyor. ABD, NATO ile birlikte yeni dünya düzeninin şekillenmekte olduğunu görmezden gelmeyi sürdürüyor, karşı ataklar peşinde koşuyor. Rusya’yı ve Çin’i tehdit olarak ilân etmesi ve bunun NATO dokümanlarına sokulması bu atağın sonucu. Çin’i çevreleme aşamasında Rusya’yı sıkıştırıp etkisizleştirmek isteğiyle, Ukrayna’da savaşı bilinçle kışkırtmıştır. Ukrayna’ya silah ve özellikle füze, tank ve helikopter yardımlarıyla savaşın büyüyerek sürmesini istemesi de bilinçli tercihidir. Ancak bu tercih, nasıl Ukrayna’yı Rusya’nın önüne attıysa, Batı’yı da savaşa atabileceğinin tehlikeli göstergesi sayılır.

 

ABD’nin çabalarına değin Rusya’yı saldırgan varsaymayan Çin, yaptırımlara katılmayı reddettiği gibi, Rusya’nın yanında olmaktan geri kalmadı. Önce Rusya’yı sonra Çin’i hallederim sanısına kapılmış olan ABD’nin stratejisinin sonuç vermeyeceği işin başı sayılan Ukrayna savaşında görüldü. Gereğinden fazla büyütülmüş olan NATO da Rusya’nın çevrelenmesinde birlik oluşturmaktan uzak kaldı. Fransa ve Almanya gibi NATO’ya alternatif arayışı olan üyelerinin yanısıra, Türkiye ve Macaristan gibi Rusya ile savaşa girmeyi kabul etmeyecek üyeleri da var. NATO’nun Çin’i çevrelemesi olanaksız göründüğünden, NATO’ya eklemlenebilecek yeni örgütler oluşturma sürecine gidildi. Çin’e karşı 2021 yılında sırasıyla Avustralya-Birleşik Krallık (İngiltere)-ABD İngilizce adlarının kısaltmasıyla adlandırılmış AUKUS Savunma Paktı kuruldu. Avustralya da nükleer denizaltılar ile donatıldığından hepsi nükleer güce sahip ülkeler. AUKUS, nükleer denizaltı satışıyla İngiltere ve Fransa’yı birbirine düşürdü.

 

Şimdi Asya’nın NATO’su denilen ve temeli 2004’de Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (Quadrilateral Security Dialoque, QUAD) adıyla atılan örgüt deprem ve tsunami nedeniyle oluşturulmuştu, ama 2020’den itibaren Çin ejderhasına karşı bir askerî güvenlik örgütüne dönüştürüldü. Üyeleri ABD, Japonya, Hindistan ve Avustralya. Çin’in daha fazla güçlenmesine karşı koymak QUAD’ın ana hedefi. Japonya dışında kalan üye ülkelerin hepsi nükleer güç sahibi. Başlangıçta Avustralya Çin ile olan ortak ilişkileri nedeniyle ittifaka katılmaya sıcak bakmamıştı, ama 2020 yılında Avustralya da deniz tatbikatına katılıyordu. Ancak bu ittifakın içinde de Rusya’ya uygulanan yaptırımlara katılmayan Hindistan var. NATO+AUKUS+QUAD, Çin’i çevreleyerek durdurabilir mi? 10 yıl sonra 2030’larda Çin ekonomisinin ulaşabileceği potansiyel ABD’yi geçecek, bu gerçek. ABD ne kadar istemese de Çin’i durduramayacak ve Çin’in gerisinde kalacaktır. Bu nedenle ne köhnemiş NATO ne de yeni NATO türevleri çare olacak.

 

 ABD hegemonyası sıkletini (ağırlığını) kaybetti, geçmişi hayalinde kaldı. Yeniden Soğuk Savaş dönemini canlandırarak o hayale kavuşması da olanaklı görünmüyor.

 

Yeni düzen, Çin başta olmak üzere ABD ve Rusya’nın tutumuyla şekillenecektir. Ukrayna’daki savaş bunu değiştirecek değil. Küresel kutup başlarına eklemeler olabilir. Avrupa Ordusu’nu kurmadan Ukrayna savaşından olumsuz etkilenecek AB’nin kutup başı olması beklenemez. Hindistan da kutup başı ülke olarak düşünülebilirse de ABD ile ittifakı bu şansını yok ediyor, Bölge ülkesi olarak Türkiye güçlü konum kazanabilir mi? Bunun için Türkiye-Azerbaycan birlikteliği önemli olmakla birlikte, buna nükleer güç Pakistan’ın da katılması gerekiyor. Karabağ Savaşı sonrasında üç ülke ortak askeri tatbikatla birliktelik sergilemişti, ABD’nin Imran Khan’ı muhalefeti destekleyerek düşürmesi bu birlikteliği ortadan kaldırmak için olduğu kadar, Pakistan’ı QUAD’a çekebilmek için de atılan adım olarak değerlendirilebilir. Çin ve Rusya yeni dünya düzeninin önünde yer aldıkları için ABD’nin hedef tahtasındalar, ama kazanan, tek kutuplu dünya düzeninin sonu geldiğinden emperyalist ABD olmayacaktır.

 

Kategoriler

DUYURULAR