28 Kasım 2002
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Abdullah Gül’ün başkanlığında kurulan 58’inci Hükümet’in, ya da Ak Parti’nin Birinci Hükümeti’nin programı, genel yapısı ile ileri yönde Türkiye’nin çehresini değiştirebilecek olumlu görünümüne karşın, enerji bölümü parti programının gerisinde kalıyor. Bu köşede siyasî parti programlarını karşılaştırdığımızda, beyaz ihtilâl diye yorumladığımız seçimin sonucunu değerlendirdiğimizde, Ak Parti programı enerji bölümünün iyi hazırlanmış olduğunu vurgulamıştık. Seçim sonrasında parti yetkililerinin demeçleri, bu olumlu bakışımızı pekiştiriyordu. Açıklanan hükûmet programının itibarlı, demokratik ve dinamik bir “Türkiye Vizyonu”nu hayata geçirebilmek için ekonomik istikrar ve AB üyeliğinden yeni bir anayasaya uzanan, hatta “İkinci Cumhuriyet” kavramı ile paralelliği bulunan olumlu bir çatısı olsa da, enerji bakımından zayıf.
Abdullah Gül Hükûmetinin ömrü birkaç ay gibi. Çünkü, başta Türkiye olmak üzere ABD ve AB ülkeleri, kısacası dünya Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığını bekliyor. Muhalefet istemese de Anayasa’nın 109’uncu maddesi değiştirilmeli, parlamento dışından başbakanlığa kapı açılmalı. Böylece, siyasî istikrarı sürekli “Büyük Türkiye”ye yaraşır “Başkanlık Sistemi”ne geçiş için bir ara kapı, geçiş dönemi kapısı açılmış olacak. Şimdilik bu kapıdan, Erdoğan’ın başbakanlığını birkaç ay sonra görebileceğimize göre, hükûmet programı kısa sürede yeniden yazılabilir. Bu nedenle programda; AB’ye uyum, yeni anayasa, adalet reformu, temel hak ve özgürlükler, dokunulmazlıklar ertelense de yolsuzluklarla mücadele, devletin küçültülmesi ve globalleşme koşullarının yerine getirilmesi gibi yeni siyaset felsefesi öne çıkarılırken, sektörel hedefler üzerinde fazla durulmamış olabilir.
58’inci Hükûmet programının enerji bölümünün dikkatimizi çeken bir yanı, parti programının enerji bölümüne pek ters düşmemekle beraber, farklı ve onun yanında cüce kalmaktan öte, ifade tarzının parti programındaki niyete ve dile uymaması. Sanki bir başka mantıkla, geçen yönetimin devamı arzusu içinde olan birilerince, çala kalem yazılmış cümleler. Acaba, programın enerji bölümü, beceriksizliği ve konulardan bîhaber oluşu kanıtlanmış Enerji İşleri’nin bürokratlarınca mı yazıldı? Daha ilk cümlede sektöre bir çivi çakmadan giden eski Bakan Çakan’ın kayıp-kaçak oranlarına benzer ifadesini görüyorsunuz. Enerji piyasasının rekabete açılması hızlandırılacak denirken, Kurul ile Enerji Bakanlığı arasındaki yetki ve sorumluluk paylaşımından söz edilmiş. Oysa, yetki ve sorumluluk karmaşasından çok, Kurul’un yetersizliği ve iş bilmeme sorunu var. Yine acaba diyoruz, bu bölümü de Kurul mu etkiledi?
Hükûmet programında, yap-işlet-devret, yap-işlet ve işletme hakkı devri uygulamalarının gözden geçirileceği yazılı. Ancak, temel sorun anlaşmaların içeriği değil de, Anayasa Mahkemesi’nin karara bağladığı biçimde anlaşmalara uyulmak istenmemesi olmuştu. Önceki 57’nci hükûmetten miras sayılacak anlaşmaları gözden geçirme görüşü, Ak Parti’ye uygun düşmüyor. Yoksa, dün olduğu gibi yatırımların önü tıkanır, arzulanan rekabetçi piyasa yerine, çıkmaz sokak devletçilik tartışmalarına zemin hazırlanır. Yeni yatırımların yap-işlet modeli ile yapılması, Ak Parti programında yer alan temel ilkelerden biri. Hükûmetten beklenen bu ilkenin ayrıntılarının ortaya konulması idi.
58’inci hükûmet programında kaynaklar bazında, “Enerji üretiminde yerli kaynakları önceleyen bir enerji politikası geliştirilecektir” denilmiş. Bu çok soyut kalmış bir ifade. Parti programında sayılan yeni ve yenilenebilir kaynaklar, hidroelektrik enerji, yerli kömür için ayrıntılar beklenirken, hiçbiri yok. Yoklar listesi uzatılabilir. Parti programında gerçekçi biçimde ele alınan nükleer enerjiye hükûmet programında yer verilmemiş. Batı Avrupa’da Finlandiya yeni nükleer santral kurmaya karar vermişken, ABD’de Nükleer Rönesans devri yaşanırken, 2010’dan sonra mutlaka yararlanmamız gereken nükleer enerjiye, en az parti programındaki cesaretle yer verilmeliydi. Yine parti programında çağdaş tutumla yer verilen, hidrojen enerjisi için gerekli çalışmalar bekleyebilir, ama nükleer santral girişimi için zaman kaybedilmemeli.
Tek parti iktidarında asıl olan, hükûmet programından çok parti programıdır. Kaldı ki, programdan öte uygulamalar daha da önem kazanıyor. Sağlıklı bir enerji politikası geliştirmek ve uygulamak için, müsteşarlık kademesinden öte, Enerji İşleri’nden başlayarak bağlı ve ilgili kuruluş yönetimleri değiştirilmeli. Yerli kaynak deseniz de, Enerji İşleri’ni temizlemeden esen yelden ve yeraltındaki kömürden, Devlet Su İşleri’ni düzeltmeden akan sudan özel sektör eliyle elektrik üretemezsiniz! Başkanı DSP, üyelerinin dördü ANAP ve ikisi MHP kontenjanı ile seçilen Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nu yenilemeden, rekabetçi liberal enerji piyasasının oluşumunu hızlandıramazsınız! Ak Parti, yarattığı beklentiyi kendisi vurmamalı! Ancak, BOTAŞ gibi batı standardını yakalamış, uluslararası proje yürüten kuruluşlara titiz yaklaşılmalı. Ateşten gömleği giyen yeni Bakan Dr. Hilmi Güler’e “haydi hayırlısı” diyoruz.