17 Nisan 2003
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Geçtiğimiz bir hafta içinde Irak Savaşı bitti. Savaşın 21’inci günü 9 Nisan 2003’de Irak saati ile 17.50’de Bağdat Firdevs Meydanı’ndaki Saddam Heykeli’nin devrilmesi, Eski Irak’ın çöküşü idi. Ardından Kerkük, Musul ve son olarak Tikrit’in ABD kuvvetlerince alınması bu tarihi değiştirmiyor. Eğer, Türkiye ikinci tezkereyi kabul ederek, ABD askerlerinin geçişine izin vermenin yanısıra, kendi kuvvetlerini içeri sokarak kuzey cephesini açmış olsaydı, Irak değil 21 gün, 10 gün zor dayanırdı. Biz bu sütunda, Bağdat’a kadar ABD’nin yanında olmamız gerektiğini defalarca yazdık. O zaman “kırmızı çizgilerimizi esnetmek” gibi sorunları yaşamayacak, Orta Doğu’da yeni düzen oluşumuna ABD’nin yanında öncülük etmiş olacaktık. Osmanlı’ya Bağdat’ın kapısını açan Genç Osman’ın yaptığını yapamamak bize neler kaybettirecek acaba?
Kaybettiklerimizin başında, azalan stratejik önemimiz geliyor. Artık, güneydoğu komşumuz sayacağımız ABD, Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Özkök’ün dediği gibi, Romanya ve Bulgaristan’ı öne çıkartarak, vazgeçilemez dediğimiz stratejik önemimizi azalttı. Gürcistan’daki ABD askerî varlığını, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerini katarsanız, önemin çok sarsıldığı görülür. Musul ve Kerkük üzerinde, o toprakların altında, Misâk-ı Millî’den gelen ve 1926’da Ankara’da imzalanan anlaşma ile tasdiklenen, Musul petrollerindeki yüzde 10 hakkımıza sahip çıkma olanağını da yitirdik. Atatürk’ten sonra Misâk-ı Millî politikamız 65 yıl önce terk olunduğundan, buna şaşmamak gerek. Asya, Orta Doğu, Batı arasında enerji köprüsü olma, dünya petrol ve doğal gaz pazarında rol alma projemiz büyük kayba uğrayacak görünüyor. Koalisyon içinde sayılırız desek de, Irak masasına oturabilecek miyiz?
Irak Savaşı’na katılmak için BM Güvenlik Konseyi’nin kararı ile meşruiyet arayanlar, o Güvenlik Konseyi’nin bu hafta başında Kıbrıs için oybirliği ile verdiği meşru karara acaba nasıl uyacaklar? Biz meşruiyetin, kara kaplı hukuk kitaplarının tanımı ile sınırlanamayacak siyasî karar olduğunu dün de yazmıştık, bugün de söylüyoruz. Yok yere ABD ile ilişkileri şekerrenge dönüşen Türkiye’yi, ABD desteği olmadığı sürece, BM’lerde ve AB üyelik sürecinde daha çok sorun beklediğini anlamak, o kadar zor değil herhalde. Bu nedenle, Genelkurmay’ın Türkiye’nin geleceğine ilişkin ileri bir vizyonla geliştirdiği önerilerini gözardı edenler, Türkiye’nin çıkarlarını koruyamamak bir yana, heba etmenin sorumluluğunu taşıyacaklardır.
Irak harekâtının nedenleri artık geride kaldı. Şimdi getireceği sonuçlara bakma zamanı. İlk sonuç, Orta Doğu’da global dünya için siyasî ve petrol ticareti ile ekonomik açıdan tehdit oluşturan bir yapı kaldırıldı. Irak’ın şimdi Kuzey, Orta ve Güney diye federatif bir devlete dönüşmesi beklenebilir. Yakın dönemde, Suriye bir yaptırımla ve harekâtla karşılaşabilir. Ardından, İran ve İran sınırları içinde kalan Güney Azerbaycan’ın özerk bir yönetime kavuşturulması gündeme gelebilir. Afganistan ile başlayan, Irak ile süren ve diğer Orta Doğu ülkelerini kapsaması beklenen stratejik harekât ABD’ye, İran ve Güney Azerbaycan ile Orta Doğu, Hazar, Asya Pasifik üçgeninde petrol ve doğal gaz gibi hidrokarbon yataklarını ve ticaret yollarını kontrol olanağı sağlayacaktır. Artık, ABD’nin OPEC’i de etkisiz hale getireceği kesin.
Irak’taki petrol ve gaz rezervleri en ileri teknoloji ile işletime sokulacak, ama dünya pazarlarına hangi yollardan akacak? Irak’ta 112,5 milyar varil ispatlanmış ve ayrıca ek olarak 220 milyar varil olası rezervden söz ediliyor. 530 petrol sahasından 416’sında henüz sondaj yapılmadığı biliniyor. 112,5 milyar rezervi kapsayan 73 bölgeden sadece 15’i geliştirilmiş durumda. Musul ve Kerkük zengin petrol sahaları arasında. Bu bölgeden çıkarılacak petrolün taşınması için Kerkük-Yumurtalık hattının kullanılmasını, kapasitesinin artırılmasını elbette isteriz. Gelişmeler pek de böyle değil. ABD, Musul-Kerkük petrolünü, 1948’de kapatılan Kerkük-Hayfa hattı ile İsrail üzerinden taşıma projesini gündeme getiriverdi. Bakü-Ceyhan konsorsiyumu da, yükümlülüklerimizi yerine getirmediğimizi, projeden vazgeçilebileceğini söyler oldu. Öyle ya nasıl olsa, Hazar bölgesinden Basra Körfezi’ne inen çokça proje alternatifi var.
Kuzey Irak’taki doğal gaz ve petrol sahalarını geliştirmemiz için geçmişte yapılan anlaşmaların acaba geçerliliği kaldı mı? Yanıt, “Saddam ile imzalanan ticaret anlaşmaları ne kadar yürürlükte ise” gibi, olmasın sakın! Irak’ın inşasında Türk firmalarına taşeronluktan öte iş verilecek mi? Irak ile ilgili işler, artık Bağdat’a atanacak yönetimle değil, Washington’da Bush yönetimi ile halledilmek zorunda. Zararın neresinden olsa dönebilmemiz için Başbakan Erdoğan, acaba Başkan Bush ile görüşebilir mi? Tabiî, eğer kabul ederse! Çözüm de, güven de, istikrar da ortaya çıkacak yanıtta...