12 Haziran 2003

 

 

Formül ve Politika Sorunu

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

Genel enerji tüketiminin en az yüzde 60’ı ısı şeklinde gerçekleşir. Bu nedenle, birincil enerji kaynakları arasında yakıtların önemli yeri vardır. 2000 yılında dünya enerji tüketiminin yüzde 88’i fosil yakıtlardan (kömür, petrol, doğalgazdan) karşılanmışken, 2030’da bu oranın yüzde 89 olması bekleniyor. Dünya genelinde, fosil yakıt tüketiminde doğal gazın payı, 1971’deki yüzde 18’den, 2000’de yüzde 26’ya çıkmış, 2030’da yüzde 31 olacak. Açıkladığım veriler, IEA (Uluslararası Enerji Ajansı) projeksiyonlarından alınma. Yeni üyeleri bir yana, bugünkü AB 2030’da, 2000’de tükettiğinin 3,4 katı daha fazla doğal gaz tüketecek. Dünya, enerji ve teknoloji gelişim trendine göre, doğal gaz temin eden ve kullanabilen ülkeler şanslı sayılmalı. Türkiye de bu ülkelerden biri iken, doğal gaza “tu kaka” denilebilir mi?

 

2001’de Türkiye genel enerji tüketiminin yüzde 19’u, elektrik üretiminin yüzde 40,4’ü doğal gazdan sağlanmış. 2002’de elektrik üretimindeki bu pay yüzde 41,5 olmuş. Doğal gazın konutlarda kullanılmasıyla, büyük kentlerin hava kirliliği kalkarken, sanayide kullanılması, pahalı fiyatına rağmen üretimde kolaylık ve ucuzluk sağlamıştır. Öte yandan, doğal gaz santralları 8760 saatlik yıl boyunca, gerekirse 7000 saatin üzerinde sürekli çalışacak, sistemin yükünü taşıyacak baz santrallardır. Petrol ürünlü santrallar da aynı sürelerde çalışabilir, ama kömür ve barajlı hidrolik santralların, teknik çalışabilme süreleri daha kısadır. Hele kanal tipi hidrolik ve rüzgâr santrallarında bu çalışma süresi yılın dörtte birine düşer.

 

BOTAŞ’ın internet sitesinden bakın, bu yıl 23,9 milyar metre küp olan Türkiye gaz talebi, 2020’de 82,8 milyar metreküpe çıkacak. Üç aşağı beş yukarı doğru bir tespit. Ancak, 2003’de sözleşmeli alımın 25,9 milyar metre küp gibi talepten fazla olması, sorun yaratıyor. 2004-2006 döneminde açık, 2007-2010 döneminde fazlalık, ondan sonrasında yine açık görünüyor. 2020 için arz 56,1 milyar metre küp ile talebin yüzde 68’ini karşılayabilecek düzeyde. Türkiye’de talebin açıklanan değerlerin üzerinde gerçekleşmesi bile söz konusu, yeter ki dağıtım geliştirilebilsin. Bugün dağıtım hatları yeterli olmadığından, pek çok sanayi kuruluşu sıkıştırılmış doğal gaz (CNG) temini peşinde. Herkes uygarca yaşamak için evine gaz bekliyor. Gazlı otoprodüktör santralların da çoğalması isteniyor.

 

Gerçek bu iken, “Türkiye gaza boğuldu” diye yaygara koparmanın, ya da “Doğal gazla kazıklandık, kendi yerli ve yenilenebilir kaynaklarımıza yönelelim” demenin, bilimsel ve stratejik açıdan bir anlamı var mı? Doğal gazın alternatifi, kömür, su ya da rüzgâr değildir. Bugün için teknik ve ekonomik alternatifi, sadece petrol ürünleridir. Bu nedenle, doğal gaz fiyat formülleri petrol ve petrol ürünlerinin, 6-9 aylık ortalama cari ve taban fiyatına göre biçimlendirilir. Şimdi, Mavi Akım gazı fiyat formülünde, “hata vardı-yoktu” tartışması yaşanıyor. Formül gazete manşetlerine taşındı. Biz burada hakem değiliz, ama sadece ortadaki sonucu vurgulamak istiyoruz. Meğerse, pahalı denilen Mavi Akım gazı, en ucuz gazmış. Hem de inanılmayacak fiyata. O zaman Mavi Akım vanası niye kapatıldı? İran’dan alalım da, ABD ile aramızı daha çok açalım diye mi?

 

Enerjiye ilişkin bilimsel araştırmaları ve projeleri; enerji stratejisi, politikası ve uygulamaları ile karıştırmamak gerekiyor. Doğal gaza “tu kaka” diyerek, vanaları kısar ve ithalatı azaltır ya da kesersek, yerine ne koyacağız? Henüz ekonomik boyuta sokulamamış, araştırma aşamasındaki yeraltı gazlaştırma yöntemi ile linyitlerimizden elde edilecek kömür gazını mı? Yoksa, tezek ve atıklardan, fermantasyonla üretilecek biyogazı mı? Bunların fizıbıl olarak uygulanabilirliği yok ki! Bir zamanlar, köylümüzün tezek olarak yaktığı hayvan gübresi ve organik atıklardan, bir milyon ton taşkömürü eşdeğeri biyogaz elde edilebileceği hesaplanıyordu. O gübrenin nasıl toplanacağı, yüzbinlerce biyogaz tesisinin nasıl kurulacağı bir yana, hadi oldu desek, 670 milyon metre küp doğal gaz eşdeğeri biyogaz ne ihtiyacımızı karşılar ki? Sanki, pansuman tedavisi gibi.

 

Biokütle materyallerden, organik atıklardan sentetik yakıt elde etmenin pek çok bilimsel yöntemi var. Sentetik petrol bile üretebilirsiniz, ama uygulamaya aktarılması ayrı bir konu. Ayrıca, petrol ürünlerinin yerine kullanılabilecek, ya da onlara katılabilecek biokütle kökenli yakıtlar da yok değil. Örneğin benzine katılan alkol, motorine katılan bitkisel yağ gibi. Soya’dan, Kolza’dan (ticari adı ile Kanola’dan), Aspir’den biyo-dizel yakıt elde etmek, bunlar için enerji tarımı yapmak da mümkün. Ancak, ekonomik ve teknik sınırlarının yanısıra, ekim alanı ve çevresel etki boyutları olduğunu da söyleyelim. Atatürk’ün hazırlattığı İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı içinde; alkollü benzin de, kömürden petrol üretimi de yer almıştı. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanların geliştirdiği teknoloji, sonra, ekonomik nedenlerle terk edildi. Formüller çok olabilir, ama marifet zamana göre doğru olanı bulup kullanmak, uygun politikayı ve dengeyi oluşturmakta!

 

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR