21 Ağustos 2003

 

 

Türkiye Irak’ta Olmak Zorunda

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

Ağustos sıcağı gibi harareti yüksek bir konu, Irak’a asker gönderip göndermeme konusu. Bizce, geçmişte yapılan yanlış anlaşıldı ve artık, zararın neresinden dönülürse kârdır dercesine, asker gönderilecek. Doğru olan da bu. Burada kâr derken, elbette ulusal çıkarlarımızdan söz ediyoruz. Yoksa, yalın muhalefetin ve bazı basının işi saptırıp IMF ve Dünya Bankası kredilerine bağlamasından değil. Türkiye, “Enerji Terminali” olacaksa, Irak’ta da olmak zorunda. Biz bu köşede, 1 Mart 2003 “Tezkere Krizi”ne kadar, ABD’nin yanında Irak harekâtına katılmamız gerektiğini, olaya sadece Kuzey Irak ile sınırlı bakılmamasını, Genç Osman’ın torunlarına yakışırcasına Bağdat’ın kapısı açılırken, ABD’nin yanında olunmasını savunduk. Tezkere krizinin bir hata olduğunu, derhal onarılması gerektiğini de ifade ettik. Üstelik, Türkiye’nin yerinin AB’den önce ABD’nin yanı olduğunu da belirterek.

 

1 Mart’tan 20 Mart’a kadar olan sürede, 59’uncu Hükümet’in yapması gereken, Meclis’ten hızla yeni bir asker sevk tezkeresi geçirerek, yanlışı düzeltip harekâta katılmaktı. Hükümet maalesef gereken beceriyi dün gösteremedi, Irak ile ilişkili ulusal çıkarlarımız bir yana itildi, ABD ile stratejik ortaklığımız ister istemez sarsıldı ve gölgelendi. Oysa, önerdiğimiz beceri gösterilebilseydi, ne “Kırmızı Hatlarımız” çiğnenecekti, ne de Musul, Kerkük ve Erbil’deki soydaşlarımızın hakları. Her açıdan üzücü bir sorun olan, “Süleymaniye Çuval Olayı” yaşanmayacaktı. Kazancımız bu kadarla kalmayacaktı. Onca siyasal, ekonomik ve sosyal kazancımızın yanısıra, Musul petrollerindeki tarihi yüzde 10 hakkımız pazarlık konusu yapılabilecekti. PKK/KADEK bataklığı Mehmetçiğin postalları altında ezilecek, bugün halen aleyhimize konuşma cüretini gösteren Barzani ve Talabani’nin sesleri çıkamayacaktı.

 

Aslında sadece Musul’un değil, tüm Irak petrolleri üzerindeki tarihi yüzde 10 hakkımızın gelecekte işlerlik kazanıp kazanmaması ayrı bir konu, ama bu haktan kaynaklanan, 1935-1959 dönemine ait, Irak’tan tahsil edilemeyen 858 milyon Sterlin, bugünkü değeri ile 1,4 milyar ABD doları petrol alacağımızı, resmen talep ve tahsil edebilecektik. İşte şimdi, zararın neresinden dönülürse kârdır anlayışıyla konuya yaklaşmamız gerekiyor. Hükümetin girişimleriyle ABD’den gelen asker talebi, önemli bir fırsat. Bazı basının “Şeytan Üçgeni” dediği, olaylı “Sünnî Üçgeni”ne gözü kapalı atlayalım demiyoruz. Aksine, ulusal çıkarlar dikkate alınarak, askerî stratejinin yanısıra, işin diplomasisi plânlanarak, hesaplı adım atılmalı. Bölgesel açıdan işin önemli yanı ise, askerimizin komutası kendi komutanlarımızda olmak koşuluyla, Irak’a yeterli sayıda askerle girecek Türkiye’nin, istikrara büyük katkıları olacağıdır.

 

Akıllıca bir tutumla, hazırlıkların sadece askerî açıdan olmadığı görülüyor. Yol, su, elektrik hizmetlerinin onarımı için iş makinaları, halka hizmet sunacak sahra hastaneleri, seyyar mutfaklar gibi hazırlıkların düşünülmesi olumlu bir adım. Talabani ve Barzani gruplarının dışındaki Kürt aşiretlerinin, fanatik Saddamcılar dışındaki Tikritlilerin, Sünnî Arapların Türkiye’nin gelişini olumlu karşılamaları söz konusu. AB içinde ise, geçmişten bu yana bölge üzerinde petrol emeli peşinde olan Almanya ve Fransa, Talabani ve Barzani ile senkronize biçimde girişimize karşı seslerini başlangıçta yükseltebilirler, ama bu tutumlarını uzun süre sürdüremezler. Türkiye’nin ABD ile stratejik ortaklığının üzerindeki kara bulutların çekilmesi, Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinin artması ve uluslararası platformda gücünü göstermesi, pek çok senaryonun yeniden ve lehimize yazılmasına kapı açacaktır.

 

Askerimizin Kuzey Irak’ın güneyinde, Bağdat’ın kuzeyinde görev yapacak olması, Kuzey Irak’ı mesken edinmiş PKK/KADEK’in yaşam alanını yok etmeye yetecektir. Çünkü, Türkiye Irak’ın siyasî ve ekonomik yapılanmasında söz sahibi olacaktır. Bu söz sahibi olmayı enerji penceresinden açmak istiyorum. Irak’ta elektrik şebekesini onarmak ve santral kurmaktan öte, Kuzey Irak’ın petrol ve gazının dünya pazarlarına ulaştırılmasında etkinliğimizi korumalı ve geliştirmeliyiz. Bakın, geçmişten kalan kullanılamaz, Musul-Hayfa petrol hattının yeniden inşası ve buna bir de doğal gaz hattı eklenmesi için fizibilitelere başlandı bile. Tasarlanan projeler bizim Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını ve Irak gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya götürme projesini ikinci plâna itiverir. Hatlarımızı istemeyenler de var. 13 Ağustos’ta açılan Kerkük-Yumurtalık hattına, 15 ve 17 Ağustos’ta yapılan sabotajlar ve yakılması bunun güncel kanıtı.

 

Türk dostu ve Türkiye ile geçmişten bağı olduğu anlaşılan, ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’a hoş geldiniz diyoruz. Başkan Yardımcısı Dick Cheney gibi petrolün, gazın ve boru hatlarının önemini çok iyi bilen bir kişiye danışmanlık yapmış bir diplomat olması, elbette Türkiye için büyük kazançtır. Büyükelçi Mr. Edelman’ın “Enerji Terminali Türkiye”ye olumlu katkılar yapacağına, Irak kapısının daha çok açılması için çaba göstereceğine inanıyoruz. Biz de, Allah göstermesin, yeni bir tezkere krizinden dikkatle sakınmalıyız.  Türkiye-ABD stratejik ortaklığı artık kriz değil, işbirliği bekliyor.

 

 

Kategoriler

DUYURULAR