6 Kasım 2003

 

 

Övünülecek Bir Eser:

BİRECİK BARAJI VE HİDROELEKTRİK SANTRALI

 

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi Karahan, Atatürk’e Dinyeper üzerinde arka arkaya kurulan hidroelektrik santralları, teknik ifadesiyle kaskat sistemi anlatır. Atatürk hayran kalır. O gün Enerji Bakanlığı da, ondan önceki Sanayi Bakanlığı da yoktur, Nafıa Vekaleti vardır. Nafıa Vekili’ni çağırır, baraj ve elektrik istediğini söyler. Sonra başarısız bulacağı o vekili bir bahane ile uzaklaştıracak, kolları sıvayacaktır. Nehirlerimiz üzerinde kaskat barajlar Atatürk’ün vasiyetidir.

 

1935’de Başbakan İnönü güneydoğuya gider, Diyarbakır’da günlüğüne, “Buraya su mühendisi lazım” diye not düşer. İnönü’nün istediği su mühendisi, Türkiye’ye Başbakan olacaktır. Başbakan Demirel Fırat üzerinde 1966’da Keban’ın, 1976’da Karakaya’nın temelini atar. 29 Ekim 1980’de Atatürk Barajı’nın temelini atacakken, 12 Eylül ihtilali olacak, ama 25 Temmuz 1992’de Atatürk Baraj ve Hidroelektrik Santralını yine Demirel açacaktır. Fırat’a bu üçünden başka takılacak 2 altın bilezik daha kalmıştı.

 

Cumhurbaşkanı olan Demirel Fırat’a takılan altın bileziklerden ve özel sektör armağanı olan Birecik’in temelini 1993’de atar. Karkamış’ın temeli de yine Demirel tarafından 1996’da atılır. Bugün Fırat üzerinde sırasıyla Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik ve Karkamış baraj ve hidroelektrik santralları ile 5’li bir kaskat sistem var. Bu sistemin toplam gücü 6391 MW, yıllık elektrik üretim kapasitesi 25,4 milyar kWh. Türkiye, devleti ve özel sektörü ile Ata’sına Fırat üzerinde böyle bir kaskat armağan etmekten mutlu olmalı. Öyleyse, özel sektörün taktığı bileziğe itiraz niye?

 

2 Aralık 2000 günü Birecik törenle üretime başladı. 7 Aralık 2000’de bu köşedeki makalemin başlığı, “Zeugma’ya hayat öpücüğü konduran: Birecik Baraj ve Hidroelektrik Santralı” idi. Makalemde, DSİ yerine özel sektörün barajlar yapması fikrini savununca, o günkü DSİ Genel Müdürü dostum Prof. Dr. Doğan Altınbilek telefonla aramış, özel sektörün yaptığını küçümser şekilde sitemde bulunmuştu. Ne yazık ki DSİ, EİEİ (Elektrik İşleri Etüt İdaresi) tarafından geliştirilen ve özel sektörce gerçekleştirilen bu projeye başından beri ters bakmıştı. Bu ters bakış tüm bürokrasiye yayılmıştı.

 

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu’nda Birecik için bir iddia var. Rapor diyor ki; “Projeler, metrajlar ve DSİ elemanlarınca yerinde gerçekleştirilen ölçümlerle yapılan hesaplamalar, sözleşmede belirlenen çıplak yatırım maliyetinin, gerçek maliyetten yaklaşık 400 milyon DM fazla gösterildiğini ve buna bağlı olarak tarifenin yüksek saptandığını ortaya koymuştur”. Sonradan kâğıt üzerinde yapılan hesaplara ve varsayımlara dayalı maliyeti şişirildi iddiası, ne denli doğru acaba?

 

EİEİ, 1986’da Birecik’in fizibilitesini tamamlar. Enerji Bakanlığı yap-işlet-devret modeli ile yaptırmak isteyince, 1987’de proje GAMA’nın içinde bulunduğu konsorsiyuma ihale sonucu verilir. Büyük ortak, yüzde 30 hisse ile TEAŞ (şimdi EÜAŞ) yani devlettir. GAMA’nın hissesi yüzde 20. Kalan yüzde 50 hisse Alman, Avusturya, Belçika ve Fransız firmalarına ait. 25 Nisan 1989’da Enerji Bakanlığı ile Birecik Grubu arasında Mutabakat Zaptı imzalanır. Fırat’a ait her projede olduğu gibi, Suriye ve Irak projeyi engellemeye çalışır, ama ortak şirketi olan ülkelerden krediler bulunur. Ancak, özel sektöre bu santralı yaptırmak istemeyen bürokrasi engelleyince, 23 Aralık 1992’de İkinci Mutabakat Zaptı imzalanır. Altında Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile Başbakan Süleyman Demirel’in imzaları var. Demirel ve İnönü, mesuliyet yüklenerek projenin önünü açmışlar, örnek devlet adamlığı sergilemişlerdir.

 

Yatırımın sözleşme tutarı 1.156 EUR (Euro) iken, yatırım yüzde 18’i aşkın bir indirimle, yani 211 milyon EUR daha ucuza ve toplam 945 EUR ile tamamlanır. Hani nerede şişirilmişlik? 639 milyon EUR yapım masrafı, 396 milyon EUR ise müşavirlik, finansman giderleri, faiz ve diğer harcamalardır. Yatırımın tamamı devlete yük olmadan şirketçe gerçekleştirilir. Projede GAMA iki rol alır. Yabancı firmalarla birlikte ve yüzde 40 payla inşaatı üstlenir. Böylece 185 milyon EUR Türk firması eliyle harcanır. Yatırımcı olarak da 28,3 milyon EUR sermaye payı yatırır. Ülkemizde maalesef son dönemde günah keçisi yapılmak istenen GAMA, burada Türkiye’nin çıkarına katkı sağlamıştır. Benzer olmadıkları için kıyaslanması doğru değil, ama kaba bir kıyaslama yapalım. Atatürk Barajı’nın 1 MW’ı 2,05 milyon dolara mal olmuşken, Birecik’in 1 MW’ı 1,60 milyon dolara mal olmuş bulunuyor.

 

Çok dedikodusu yapılan bir konu da Birecik’in garantili elektrik satış fiyatı. 18-20 cent/kWh’ler söyleniyor, ama doğru değil. Elektrik satış fiyatı; ilk 2.5 yılın ortalaması 8.3 cent/kWh, sonraki 7.5 yılın ortalaması 4.7 cent/kWh, son 5 yılın ortalaması 3.8 cent/kWh. Birecik’in alım garantili elektrik satışı kredi borçları bitinceye kadar 15 yıl. Birecik A.Ş.’nin 2003 yılı bütçesinin yüzde 85’i borç ödemelerine gidiyor. 15 yıllık fiyat ortalaması 5.2 cent/kWh ile makul düzeyde. Ya 16’ncı yılda ne olacak? 16’ncı yıldan itibaren 0.5 cent/kWh. Yatırımcının öz sermaye getirisi libor artı 5 olarak sözleşmeye girmiş. O gün libor yüzde 7 imiş, bugün yüzde 1,8 olunca, şirketin aleyhine Bakanlığın ve devletin lehine bir durum oluşuyor. Zaten devlet EÜAŞ’ın payı ile yüzde 30 kâr ortağı. Bu santrala devlet el koymaya kalksa acaba kim kazanır? Bir karar verelim; devletçilik mi, medeniyetçilik mi? Çünkü, ikisi bir arada olmuyor da...

 

Kategoriler

DUYURULAR