15 Ocak 2004
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Enerji Bakanımız Dr. Güler, yeni ve yenilenebilir temiz enerjiler tutkunu. Heyecanla “Yeni ve Yenilenebilir Enerjiler Kanunu” çıkarılmasını gündeme alması bu tutkusunun sonucu, enerjide ilerici ve çağdaşlığının kanıtı. Geçen yıl bir tasarı hazırlanması için görevlendirdiği EİEİ’den istediği sonucu elde edemedi, şaşırtıcı değil, elde etmesi şaşırtıcı olurdu! Bu kanunla ilgi hazırlıklar şimdi Bakanlık’ta sürüyor, ama Enerji İşleri Genel Müdürlüğü’nün birikimi ve alt yapısı da yeterli değil ki! Bakan Dr. Güler ile Müsteşar Doç. Dr. Demirbilek’in gerçeği görerek, işadamları derneklerinden katkı istemeleri güzel bir gelişme. Önce amaca ilişkin bir gerçeği vurgulayalım: Tüm yenilenebilir kaynaklar; elektrik, ısı ve yakıt üretim amaçları ayrılmadan aynı bir kanun kapsamında ele alınmak istendiği sürece arzulanan sonuca gidilemeyecek, zorlukla gidilse, yapıldı sanılsa bile çarpık ve yetersiz bulunacaktır.
Yeni ve yenilenebilir kaynaklar; rüzgâr (elektrik), küçük akarsular (elektrik), jeotermal (ısı ve elektrik), güneş (ısı ve elektrik), denizsel enerjiler (dalga, gel-git sıcaklık gradyentleri ve boğaz akıntılarından elektrik), biyokütle (odun gibi klasik yakıtlar, biyodizel, biyogaz gibi teknolojik yakıtlar, sentetik petrole kadar uzanan yakıt türleri) hep bu kapsamda. Hidrojeni de bu kapsama sokanlar var, ama bir bilim adamı olarak benim sokmam bilimdeki dürüstlük yeminime ihanet olur. Hidrojen doğal enerji kaynağı değil, apayrı bir sentetik yakıt. Yeni ve yenilenebilir kaynaklar kendi aralarında da; ekonomik olarak kullanılanlar, teknolojileri geliştirilmekte olanlar, diye ikiye ayrılır. Bütün yeni ve yenilenebilir kaynakları aynı bir düzenleme altına sokmak, elma ile armutları toplamaktan daha yanlış olacaktır. Bu nedenle, şimdiye kadar üzerinde çalışılan taslakların çıfıt çarşısı görünümü var. Önce bu yanlış anlayış terk edilmeli!
Türkiye’nin ihtiyacı, küçük akarsular, rüzgâr ve diğer yenilenebilirlerden, kendi piyasa koşullarında rekabet eder biçimde elektrik üretimi. Ülkemizin ihtiyacına ve dünyadaki gelişmelere göre yapılması gereken, yeni ve yenilenebilir kaynaklara yönelik “Yeşil Elektrik Kanunu”nun çıkarılması. Yeşil elektrik, Avrupa’ya ihraç edebileceğimiz bir ürün olduğundan, kanun küçük akarsu, rüzgâr ve diğer yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimini ve aynı zamanda ihracını da düzenlemeli. Jeotermal ısıtma apayrı bir konu. Bayındırlık, belediyeler, il özel idareleri ile ilgili yanları ağır basmakta. Kent planlamasına bağlı bir düzenleme gerektirmekte. Güneşle ısıtma da, her bir binanın güneş hakkını düşünürseniz ve bu hakkı varsayarsanız öyle. Her ikisinin bir de sanayi bakımından teşvik edilmesi gereken yanları var ve bu işler Enerji Bakanlığı’nın görev alanının dışında. Tarım ve sanayi konusu biyokütle için de bu geçerli.
Küçük akarsular, rüzgâr ve diğer yenilenebilir enerjilerden üretilecek elektriğin, barajlı büyük hidroların, doğalgaz ve kömür, kısacası tüm klasik termik santralların elektriği karşısında, teşvikinin gerektiği bir gerçek. Önemli olan bu kaynakların teşvikinin serbest piyasa ile çelişmemesi, Hazine, IMF, Dünya Bankası’nın karşı çıktıkları fon mekanizmasına başvurmadan yapılabilmesi. Bunun yolu, kaynakların (1) küçük akarsu, (2) rüzgâr ve diğerleri olmak üzere iki grupta toplanıp üretim projeksiyonunda belirtilecek kendi kotaları içinde iki yeni serbest piyasada, alım zorunluluğu ile rekabete sokulması. Bu yöntemin uygulanabilmesi için TETAŞ, TEDAŞ dahil, toptancı ve perakende satıcılara ve serbest tüketicilere belli oranda yeşil elektrik alım mecburiyeti getirilmesi şart. Temiz Enerji Sertifikası, serbest bırakılacak sertifika ticareti, mecburi alımın yaptırımı olacak para cezası gibi argümanlarla sistem çalışabilir.
Üretim projeksiyonuna gelince, 2020 yılına dek işletmeye sokulacak kapasite, küçük akarsularda 12-13 bin MW, rüzgârda 8-10 bin MW, diğerlerinde 1-2 bin MW teknik potansiyel kadar. Üretilecek enerji hidrolikte 54 milyar kWh/yıl, rüzgâr ve diğerlerinde 32 milyar kWh/yıl, toplam 86 milyar kWh/yıl düzeyinde. Bu da 2005’de 16 milyar kWh’den, 2020’de 80 milyar kWh’in üzerine çıkacak trendle olabilecek. Toplam elektrik üretimi içindeki payı yüzde 8 ile 17 arasında kalmakta. Açıklanan alım garantili sisteme ek olarak, hat önceliği, elektrikte dengeleme ve uzlaştırma muafiyeti, orman ve Hazine arazilerinde kolaylık, yatırım ve KDV indirimi gibi teşviklerle bu kaynaklar kullanıma sokulabilir. Kazancımız sadece enerji, ihracata katkı ve para değil, yeni teknolojilerden başka, temiz çevre ve yarınlara açılan bir kapı olacak. Sistemin işlemesi için, EPDK dışında ayrı bir Kurul’a da gerek yok.