7 Aralık 2000
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Kelaynak kuşlarının ana vatanında, Fırat’a bir gem daha vuran Birecik Baraj ve Hidroelektrik Santralı, erken üretime başladı. Yapımı sırasında baraj gölü altında kalacak alanda kesilen fıstık ağaçlarından birinin kökü çıkarılırken, arkeolojik Zeugma bulundu. Birecik Barajı olmasa, bugün Zeugma olmayacaktı. Zeugma’ya hayat öpücüğünü veren Birecik Baraj ve Hidroelektrik Santralı’dır.
Birecek Barajı hariç, diğer bütün büyük barajlarımızın bendinin üzerinde kocaman DSİ yazar. Atatürk Barajı’nda olduğu gibi, DSİ bu yazının büyüklüğü ile de övünür. Birecik Barajı bendinin üzerinde DSİ yazmıyor ama, ilk defa ay-yıldızlı al bayrağımız işlenmiş. Birecik Barajı, özel sektörün, yerli-yabancı sermayenin, kamu sermayesi katkısı bulunan konsorsiyumun, YİD modeli ile gerçekleştirdiği bir santral. YİD modelinin ilk ve en büyük projesi. Belki de YİD modeli kaldırılmak istendiğinden, böyle ikinci bir büyük proje ortaya konamayabilir.
Geçtiğimiz hafta sonu üretime açılan Birecik Baraj ve Hidroelektrik Santralı, Fırat üzerinde oluşturulan kaskat projede dördüncü sırada yer alıyor. Yani sırasıyla Keban’dan, Karakaya’dan ve Atatürk Barajı’ndan gelen Fırat’ın suyu Birecik Barajı’ndan geçiyor. Yukarıda sırasıyla 1330 MW, 1800 MW ve 2400 MW’lık kelepçelerle tutulan Fırat’a, burada 672 MW’lık bir kelepçe daha takılmış oluyor. Beşinci kelepçe de aşağıda 189 MW’lık Karkamış Barajı’nda. Böylece, peş peşe sıralanan barajlarla, yani kaskat projelerle beş noktada Fırat sıkılarak, adeta suyunu çıkarırcasına elektriği çıkartılmış olacak.
Atatürk 1930’lı yıllarda sanayileşme ister. Eski Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel’in özel bir görüşmemizde bana anlattığına göre; bir toplantıda Sovyetler Birliği Sefiri Karahan, Atatürk’e Dinyeper Nehri üzerinde ardı ardına kurdukları santrallarla oluşturdukları kaskat projeyi anlatır. Atatürk’ün canı sıkılır. Sanayi Bakanı’nı çağırır ve “ben elektrik istiyorum, böyle santrallar istiyorum” der. Yetmiş yıl sonra Türkiye, Atatürk’ün isteğini yerine getirmiş oluyor.
Birecik Baraj ve Hidroelektrik Santral Projesi için öngörülen yatırım 2 milyar 262 milyon dolar iken, inşa aşamasında uygulanan yöntemle maliyetler düşürüldü ve 362 milyon mark daha ucuza mal oldu. İnşaat süresi beşbuçuk yıl olarak hesaplanıyordu, beş yıl üç ayda tamamlandı. Ülkemizde öngörülenden daha ucuz ve daha kısa sürede yapılan bir başka baraj ve hidroelektrik santral yok. Birecik Santralı’nın şu anda iki ünitesi çalışıyor. Altı ünitesi ile çalıştığında, yılda ikibuçuk milyar kWh elektrik üretecek. Atatürk Baraj ve Hidroelektrik Santralı’nın tam kapasitedeki üretiminin dörtte biri kadar. Ayrıca, GAP projesi kapsamında 95 bin hektar verimli tarım alanının sulanmasına da hizmet edecek. 15 yıl şirket tarafından işletilip devredilecek. Ortalama elektrik satış fiyatı 4.4 cent/kWh.
İçinde bulunduğumuz elektrik darboğazında Birecik Santralı’nın erken üretime geçmesinin olumlu katkısı da çok önemli. Birecik Barajı’na Atatürk Barajı’ndan regüle su geliyor. Atatürk Barajı dahil, yukarıdaki barajların tümünde seviyeler çok düşük olduğundan, gereken üretim yapılamıyor. Ancak, Atatürk Barajı’nda işe yaramayan su, Birecik Barajı’nda türbini çalıştırmak için gerekli düşüyü sağlayabiliyor. Hidroelektrik santralın 112’şer MW’lık iki ünitesi ile bugüne kadar 150 milyon kWh’i aşkın enerji üretilmiş bile.
Türkiye’nin gündemde olan bir başka büyük baraj ve hidroelektrik santralı daha var. Dicle üzerinde kurulacak 1200 MW’lık Ilısu. Şimdilik DSİ tarafından yapılmaya çalışılıyor. Ancak, gerekli kredilerin sağlanmasında, önce tarihi eserler, şimdi de Kürt köyleri su altında kalacak gibi gerekçelerle zorluklar çıkarılıyor. Ilısu Barajı aleyhine lobi çalışması yapanlar bununla da kalmıyor, Türkiye’nin Irak ve Suriye’nin rızasını almasını da isteyebiliyorlar.
Birecik’in yapımına önderlik eden GAMA, önce Ilısu projesi üzerinde durmuş ama, gerek arkeolojik ve gerekse terör açısından sorunları var diye bir kenara bırakmış. Ilısu da Birecik’e benzer biçimde, Yap-İşlet-Devret modeliyle ele alınabilmeliydi. Bugün halen bu yöntemle, ya da ileride üretim şirketi yapısına dönüşecek, özel bir Yap-İşlet statüsü ile ele alınabilir. Böylece DSİ’nin yapacağından çok daha çabuk ve ucuza mal edebiliriz. Ayrıca, yerli ve yabancı sermaye ile uluslararası bir konsorsiyumun projeye ortak edilmesi, kredi sorunları çözümünü ve Ilısu Barajı’na karşı muhalefetin kırılmasını kolaylaştırır.
Türkiye’nin TEAŞ elindeki büyük hidroelektrik santralları, ya üzerinde bulundukları akarsular için ya da her biri için ayrı kurulacak şirketlerle, ayrı çatılar altına alınmalı, hisselerinin bir kısmı halka arz edilerek ve özelleştirerek, yeni yatırımlar için kaynak yaratılmalıdır. “Akarsular devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, ben yapar ben işletirim” mantığı geçerliliğini yitirmiştir. Bu mantıkla DSİ’nin devleti borçlandırarak yaptığı santralları, sıfır devir bedeli ile TEAŞ’a vermesi, TEAŞ’ın prodüktif ve rantabl olmayan işletmeciliği ile zarar etmesi, ülkemizin daha fazla katlanabileceği bir durum da değildir.