8 Temmuz 2004
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
İki aydır köşemizde, doğalgaz piyasasının engellendiğini yazdık. Niçin? Doğalgaza fazla bağlıyız diye değil, fazla bağlı da değiliz. Genel enerji bütçesine, sadece ticari kaynaklar açısından baktığınızda, 2003 yılı verileri ile bu bağımlılık yüzde 25, Avrupa’da da yüzde 24. Ekonomik ve teknolojik koşullar gereği böyle, yoksa siyasi tercih değil. Elektrik üretimindeki bağımlılığa gelince, Avrupa’yı nükleer santrallar kurtarıyor, ama bizim nükleer santralımız yok. Bugün kurulu elektrik gücünde doğalgazın payı yüzde 32 olsa da, nükleer santral girişimleri olumlu sonuçlandırılmazsa, 2030 yılına kadar eklenecek kurulu kapasitenin yüzde 78’i doğalgaz ve ithal kömür ile karşılanacak. Bu artırımda yalnızca doğalgazın payı yüzde 50 olacak. Enerji piyasasının en önemli kaynağı hızlı gelişim gösteren doğalgaz olunca, liberal enerji piyasasının olup olamayacağı, doğalgaz piyasasının liberalleştirilmesine bağlı kalıyor.
Peki ne oldu? Haziran ayının sonunda Meclis’e 4 ayrı tasarı ile bir yeni enerji paketi sunuldu. Enerji tasarı paketinin içinde en kısa olanı, elektrik ve doğalgaz piyasalarında liberalizmden geri dönüşü hedefleyen, antireform yasası. 2001 yılında çıkarılan, 4646 sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu liberal piyasayı amaçlıyordu. Bu kanun elbette, Meclis’in yatırımcılara piyasa kuralları için verdiği bir güvence idi. Geçen hafta 1 Temmuz’da, antireform yasasının kabul edilmemesi gerektiğini vurguladık. Aynı gün, petrol ve doğalgaz konularında özel sektörün bir sivil toplum kuruluşu olan PETFORM, yapılmak istenen değişikliğe karşı görüşlerini bildirmek için, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) Müsteşarı ile bir toplantı yaptı. PETFORM üyelerine dağıtılan o toplantı notu, bakanlığın liberal piyasaya “ucube” gözüyle baktığını gösteriyor.
Bakın, ETKB Müsteşarı ne demiş? “Liberalleşme nedir? Devlet ve özel sektör kuruluşlarına eşit mesafede olmak ve tekelleşmiş kuruluşun diğerlerinin piyasaya girmelerini engellemesine mâni olmaktır”. Ansiklopedik olarak liberalleştirmenin anlamı, daha çok özgürlük vermek, ekonomik olarak da serbestleştirmek demek. Piyasada tekel bırakılmaması, devlet işletmesi bırakılmaması anlamına gelir. Sayın Müsteşar devam ediyor, “Piyasa değeri 2-2,5 milyar dolar olan BOTAŞ’ı sıfırlayalım mı?” Soruyoruz, o piyasa değerini kim biçti, dünyanın bağımsız finansman kuruluşları mı, yoksa sanal mı? BOTAŞ tekeli varken, hangi ekonomist ve siyasetçi liberalizmden söz edebilir ki? 9’uncu Cumhurbaşkanımız Demirel çok doğru olarak, “Siyasi liberalizm ve ekonomik liberalizm birbirini tamamlar, ikisi beraber büyür. Siyasette ve ekonomide liberalizm, Türkiye’nin geleceğidir, gücüdür, kudretidir” diyor.
AK Parti programına bakın, “Tüm kurum ve kurallarıyla işleyen piyasa ekonomisinden yanadır” diyor. Bu ekonomide, kamu kuruluşu bugünkü BOTAŞ da, BOTAŞ tekeli de olamaz. Nitekim Parti Programı da devam ediyor ve AK Parti anlayışını ekliyor, “Devletin ilke olarak her türlü ekonomik faaliyetin dışında olması gerektiğini benimser”. Terslik nerede? Sayın Müsteşar antireform tasarısını savunarak devam ediyor: “Tasarı yaşanan sıkıntılara acil çözüm getirmektedir. Çünkü, 4646 bir ucubedir. Geçici 2’nci madde sonradan eklenmiştir ve yasanın bütününden kopuktur”. Hayır bu doğru değil! Geçici 2’nci madde 4646 sayılı kanun çıkmadan önceki bütün tasarı taslaklarında vardı. Kontrat devirlerini düzenleyen, Geçici 2’nci maddeye Hazine ile Dış Ticaret Müsteşarlığı dahil, hiçbir kamu kuruluşunun karşı çıkmayışı ve desteklemiş olması da hatırlanması gereken bir gerçek. Tanıkları, halen görev başında olan ve o kanunu hazırlayan bürokratlar.
Peki ucube nedir? Türk Dil Kurumu’na göre, “Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan şey”. İsterseniz biz çok acayip şeye, Meclis’e sevk edilen enerji tasarı paketinden birkaç örnek verelim. Elektrik ve doğalgaz piyasalarında yapılmak istenen değişiklik çok acayip de, onun dışında acayip olanlar da var. Başlangıçta petrol ve doğalgaz dedik, örneklerimiz petrolden olsun. Meclis’e sevk edilen Petrol Kanunu Tasarısı’nda, yerli petrolün ithal emsallerine göre ucuza fiyatlandırılmasını sürdürmek acayip. Sermaye transferlerinden kur garantisinin kaldırılması acayip. Bir “hariç” sözcüğü ile denizlerde kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge alanlarında devletin ruhsatlandırma olanağının yok edilmesi acayip. Kanunu tamamlayıcı tüzükten cayılması, Danıştay incelemesi gerektirmeyen yönetmeliğe sarılınması acayip. Yeni teşvik getirilmemesi acayip. İnanıyoruz ki, Meclis acayip hükümleri yasalaştırmaz. Çıkardıklarına ucube denemez, gereği yerine getirilir. Yoksa, güven sarsıcı çok acayip iş olur.