CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ PROVASI

 

 

 

Prova, dilimize İtalyancadan geçme bir sözcük. Türk Dil Kurumu, “Bir şeyin amacına uygun, istenilen düzeyde olup olmadığını anlamak için yapılan deneme” diye tanımlıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı (İBBB) seçimi, artık basit bir yerel seçim değil, en geç 2023 veya daha öncesinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi provası olacak görünüyor.

 

Provaya biraz sonra dönmek üzere, 31 Mart İBBB seçiminin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) marifetleriyle bitmeyen senfoniye dönüştüğünü vurgulayalım. Geçersiz oylara yapılan itirazla başlayan sayım süreci, bazı ilçelerde oyların tamamının sayımına dönüşüverdi. Bu süreçte AK Parti sözcüsünün “Ne yapıldı bilmiyoruz; ama CHP’ye yarasın diye yapıldı… Hiçbir şey olmasa bile diyoruz ki kesinlikle bir şey oldu… Her ileri sürdüğümüz doğru olmayabilir, ama YSK incelesin istiyoruz…” gibi, akıl ve mantık dışı istekleri bitmek bilmedi. KHK ile kamu hizmetinden atılanların oylarının, kısıtlıların oylarının iptal edilmesi istendi, ama bu istek de onlara İmamoğlu ile Yıldırım arasındaki oy farkını kapattıramadı.

 

AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı planı buydu, ama seçmen bozuverdi.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı seçimi kazanmış olmasını bir türlü hazmedemediler. Bu hazımsızlıkla sonunda itiraz süresi çoktan dolmuş olmasına karşın, sandık kurullarının oluşumuna tam kanunsuzluk bahanesiyle itiraz ettiler. Tabii bu arada da YSK büyük bir siyasi baskı altına alındı ve ayarlandı. YSK’nın 37 günlük karanlık karar süreci 6 Mayıs’a dek uzandı, sonuçta Anayasa’ya aykırı tutumla, hukukla bağdaşmayan mantıkla, AK Parti’nin istediği iptalle noktalandı. Şimdi 23 Haziran’da İBBB seçimi yenilenecek de AK Parti ayarlayıp kazanabilecek mi?...

 

23 Haziran’da İstanbullular, Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu 31 Mart’ta seçtiklerini kabul edip etmemek için bir kez daha sandık başına gidecekler. 23 Haziran seçiminin demokrasimiz açısından bir başka önemi var. Hatta o daha da önemli. YSK’nın siyasi kararı maalesef seçimi, “Demokratik hukuk devleti mi yoksa karşıtı olan Otoriter yönetim mi?” tercihine ya da seçimine dönüştürmüş bulunuyor.

 

AK PARTİ’NİN NÜKSEDEN ATATÜRK ALERJİSİ

 

23 Haziran seçimi, gelinen noktada yerel seçimden çok, Binali Yıldırım’ın arkasındaki Erdoğan ile İmamoğlu arasında gerçekleşecek, Cumhurbaşkanlığı seçimi provası olacak gibi görünüyor. İlkokul sıralarında çocukken “prova” denildiği zaman, Ankara 19 Mayıs Stadyumu’nda yapılan 19 Mayıs tören provaları aklıma gelirdi. O yıllarda ulusal bayramlarımız coşkulu kutlanırdı. Bu yıl 19 Mayıs’ta Atatürk’ün Samsun’a çıkıp Millî Mücadeleyi başlatmasının 100’üncü yılını, iktidarın göstermelik törenleri bir yana, Türk ulusu olarak coşkuyla kutladık. Geçmişteki 19 Mayıs törenlerinin özlemini de duyduk.

 

AK Parti 17 yıldır ulusal bayramlarımızın kutlamasını opak görünüme sokmak, yani milletin Atatürk coşkusunu matlaştırmak için elinden geleni ardına koymadı. Bu yıl ise 19 Mayıs kutlamaları için, Atatürkçü kesimi yanlarına çekebilmek amacıyla, kendi propagandalarına alet edilen göstermelik törenler düzenlediler. Ancak, bir örneği Bursa’da görüldüğü gibi, AK Partili belediyenin Atatürksüz 19 Mayıs afişleri de gözden kaçmadı. Yıllardır Atatürksüz Çanakkale Zaferi kutlamaları yapıyorlardı. Şimdi Atatürksüz 19 Mayıs kutlamaları hayal ettikleri ve niyetlendikleri aşikâr, ama Atatürk sevgisini aşamıyorlar.

 

Nasıl ki İmamoğlu’na özgü, “Her şey güzel olacak” sloganıyla başa çıkamayıp kopyalayarak, “Her şey daha güzel olacak” demeye başladıkları gibi, kopya çekerek göstermelik Atatürkçü de olabiliyorlar. Aslında, Atatürk alerjilerinin boyutu o kadar büyük ki bunun son örneği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’nun Başkanlık makamının boşaltılmasında görüldü. YSK, hukuk dışı ve yasa dışı siyasi bir tutumla İBBB seçiminin yenilenmesine karar verip, İmamoğlu’nun hakkını çiğneyerek mazbatasını iptal edince, tabii ki makamı da boşaltıldı. İmamoğlu’nun odaya astırdığı Atatürk tablosunu da indirip iade ettiler. İmamoğlu, “Atatürk benim ışığım” diyen bir lider, o ışığı söndürmek istedikleri görülüyor.

 

İmamoğlu makam odasına, Atatürk’ün yoksul bir vatandaşın derdini dinlerken görüntülenen tablosunu asmıştı. O tablo öyle bir Atatürk resmi ki, tüm yöneticilerin ders alması gereken bir sevecenliğe sahip. Kalp gözü mühürlü olanlar o tablodaki resmin ruhunu anlayamazlar, hiçbir zaman vatandaşı Atatürk gibi dinleyemezler. AK Partililer bu nedenle o tabloya bile tahammül edemediler. Basına ve medyaya “İmamoğlu’nun makamına astığı Atatürk tablosu kaldırıldı” başlıklı haber yansıyınca, AK Parti’nin Atatürk alerjisini bilenler için rahatsızlığının nüksetmesi şaşırtıcı olmadı.

 

Atatürk vatandaşını tüm içtenliğiyle yürekten kucaklayarak böyle dinlerdi. Ekrem İmamoğlu Atatürk’ü örnek alarak vatandaşı yürekten kucaklayan bir siyasetçi.

 

Atatürk resminin makam odası duvarından indirilmesi üzerine İmamoğlu’nun yaptığı bir cümlelik açıklama, AK Partilileri fena rahatsız etmiş olmalı mutlaka. İmamoğlu, “Tablo kalsın, ‘ben oraya tekrar geri döneceğimi biliyorumdedim, ama ısrarla geri verdiler demiş. Atatürk tablosunu indirenler için bundan sonraki sıra herhalde, Belediye binasının ön yüzündeki adının başına yine İmamoğlu’nun koydurduğu “T.C.” ibaresini indirmek olur. Hele bir Binali kazansın da. Çünkü, Cumhuriyetin temel ilkeleriyle de uzlaşamıyorlar. Bu nedenle 17 yıldır devlete karşı devlet yönetmeye çalışıyorlar, başaramıyorlar. YSK’yı AK’laştırmış olsalar da T.C.’yi AK’laştıramıyorlar.

 

İmamoğlu’nun makam odasına astığı Atatürk resmini Atatürk alerjisi olanlar kabullenmediler, YSK’nın hukuk darbesiyle mazbatası ve İstanbul seçmeninin iradesi çalınınca indirip iade ettiler. Şimdi İstanbul seçmenine yakışan o resmi tekrar oraya astırmaktır.

 

YSK AKLANDI MI AKLAŞTI MI?

 

YSK’nın İstanbul seçimiyle ilgili kararını 6 Mayıs günü vereceği açıklanmıştı. AK Parti zirvesinden YSK’ya gelen baskılar sürüyordu. En son 4 Mayıs günü Cumhurbaşkanı Erdoğan MÜSİAD toplantısında yaptığı konuşmada, AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla İBBB seçiminde yolsuzluk ve şaibeden söz ederek, YSK’yı bu şaibeyi ortadan kaldıracak milli iradeye zemin hazırlamaya çağırıyor; “Bu şaibenin ortadan kaldırılması hem Yüksek Seçim Kurulu’nu aklayacaktır hem de milletimizin gönlü ferah hale gelecektir” diyordu. Yarım asrı aşkın süredir Cumhurbaşkanlarının tarafsızlığına ve yargıya karışmamasına alışan ulusumuz, partili Cumhurbaşkanının bu davranışıyla gönül ferahlığından çok tedirginlik duymaya başlıyordu.

 

Sayın Erdoğan’ın ifadesiyle YSK’nın “AK”lanmasından” kasıt neydi acaba? YSK’nın geçmişte de ufak-tefek yanlışları olmuştu, ama Cumhurbaşkanının yukarıda tırnak içine aldığımız konuşmasından iki gün sonra hukuk dışı ve yasa dışı kararıyla yaptığı yanlış kadar seçim tarihimize geçen bir hatası yoktu. YSK 6 Mayıs’ta siyasi karar verdi, ayni zarf içine konulan dört oy pusulasından birini iptal ederek, bir hukuk kurumu olmasına karşın hukuksuzluk tarihinde yerini aldı. 11 Mayıs akşamı İstanbul Birlik Vakfı’nın düzenlediği iftar yemeğine katılan Sayın Erdoğan, “İstanbul seçimlerinde YSK haklı kararımızı teyit etti” diyerek, YSK’nın talimata uyduğunu vurguluyordu.

 

Değerli karikatürist Zafer Temoçin’in Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmış iki karikatürüyle bağımsız yargı organı olması gereken YSK’nın evrildiği son aşamayı gösermiş.

 

YSK kararıyla aklanmamış, yargı bağımsızlığının kalmadığının ve kuvvetler ayrılığının kuvvetler birliğine dönüştüğünün tartışılıp, Cumhurbaşkanlığı sisteminin bu konuda eleştirildiği ortamda, AK Parti yandaşlığını seçerek AK’laşmıştı. YSK, AKP’nin itirazıyla İBBB Seçimini iptal edince, Millet İttifakı’nı oluşturan CHP ve İyi Parti, “Aynı zarftaki dört pusuladan birini iptal ediyorsan, hepsini iptal etmelisin” diye itiraz ettiler. YSK 13 Mayıs’ta bu itirazı görüşüp, İstanbul’un 39 ilçesindeki seçimlerin tamamının yenilenmesi talebini reddederek, AK’laştığını bir kez daha gösterdi. Çünkü 39 ilçede seçimlerin iptali AK Parti’nin aleyhine olurdu.

 

SİYASİ İPTAL KARARININ HUKUKİ GEREKÇESİ OLABİLİR Mİ?

 

YSK’nın iptal gerekçesi 13 gündür açıklanmadı. Çalınan minareye nasıl bir kılıf uyduracaklar belli değil, ama tartışmalı bir karar açıklanacaktır. Ne kılıf uydururlarsa uydursunlar, hiç de önemli değil. Ortada bir sandık sayısı lafı dolaşıyor. İptalin açıklandığı gün olsa olsa mantığıyla olacak ki İmamoğlu, “212 Sandık Başkanı devlet memuru değilmiş diye İBBB seçimi iptal edildi” diyordu. Binali Yıldırım’ın oy çalındığı iddiasından yakınarak, “212 sandıktan çıkan sonuç kimin lehine imiş? Binali Yıldırım yüzde 50,5, İmamoğlu yüzde 47 oy almış. O sandıklarda Binali Yıldırım kazanmış, hani oyları çalınmıştı?” diye de açıklamasını sürdürüyordu.

 

Sandık sayısına bağlı bir açıklama da daha sonra AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Erdoğan açıklanmayan gerekçeyi oluştururcasına ya da okurcasına, “Kanuna aykırı işlemin gerçekleştiği 123 sandık ortaya çıkarılmıştır. Bu sandıklar 42 bin oya tekabül etmektedir ve bu oyların akıbeti belli değildir. Çünkü o oylar çalındı” diyordu. Sonra da ilk sayıma göre son sayımda farkın 29 binden 13 bine düşmüş olmasını vurgulayarak, “Burada bir şaibe yok mu?” diye soruyordu. Ardından kendi sorusunu kendi yanıtlayarak, “16 bin oy çalındı. YSK haklı olarak seçimin yenilenmesi kararını vermiştir” diye vurguluyordu.

 

OLAN DEMOKRASİYE VE ADALETE OLDU

 

AK Parti yönetimi, 17 yıldır “millî irade” sözcüğünü ağzına pelesenk etmişti, ama kavramın içeriğini özümseyemediğinden, 31 Mart seçiminde İstanbul’da sandıktan çıkan millî iradeyi kabullenemedi. İşte bu gerçek, bugün pek çok AK Partili vatandaş dahil olmak üzere, insanlarımızın ve genelde Türk ulusunun vicdanında yara açmış bulunuyor. Çünkü, YSK’nın İBBB seçimi kararıyla İstanbullu seçmenin “seçme”, İmamoğlu’nun “seçilme” hakkı gasp edilerek demokrasiye büyük bir darbe vurulmuştur. Seçme ve seçilme hakkı demokrasinin vazgeçilmezi olduğundan, YSK’nın iktidar tarafında yer almasıyla, Türkiye demokrasi rayından çıkma tehlikesiyle karşı karşıya.

 

Seçimlerin genel yönetim ve denetimini konu alan Anayasa’nın 79’uncu maddesi, YSK’nın 7 asıl 4 yedek üyeden oluştuğunu yazıyor. Yedek üyeler, ancak asıl üyelerin katılmadığı kurula katılıp oy verebilirler. Yoksa 6 Mayıs’ta olduğu gibi, 7 artı 4 üye ile 11 üyeden oluşan kurul şeklinde oylama yapılmaz, yapılamaz. Yapılırsa, anayasaya aykırı olur. 11 üyeden 4’ü, 6 Mayıs oylamasında AK Parti teklifini reddederken, 7’si kabul etmiş demek, hukuk garabeti değil, resmen hukuksuzluktur. Adalet karar verirken, özden önce usule uygun olup olmadığına bakar. YSK şimdi siyasi kararına hukuki gerekçe üretmeye çalışıyor. Hukuken usule uygun olmayan karar ise, klasik hukuk deyimiyle “butlanla malul”, yani ölü doğmuş, yok hükmünde bir karardır.

 

Butlanla malul bu karar için Anayasa Mahkemesi’ne gidilip gidilemeyeceği konusunda hukukçuların görüşleri çelişiyor. Ancak, konu sadece İstanbul seçimi değil, zımnen anayasanın değiştirilmesi sorunudur ki, bu olayda olmasa bile gelecekte adaleti yaralayan bu tür kararlarla karşılaşılmaması için Anayasa Mahkemesi’ne götürülmesi gerekir. Yüce Mahkeme, zıvanadan çıktığı anlaşılan YSK’yı anayasal kalıbına sokar.

 

Bu aykırılığı gündeme getiren Danıştay Eski Başkanı Sayın Nuri Alan, “Konu önemlidir, bilim insanları ve hukukçular tarafından ayrıntılı olarak incelenmelidir” diyor. Çok haklı, “Oldu bir kere ne yapalım?” anlayışıyla pasif kalmak, aczi kabullenmek olur. Ne de olsa anayasadan “hukuk devleti” ilkesi henüz silinmiş değil. Atatürk’ün bir çiftçiyi nasıl içten dinlediğini gösteren yazımızın başındaki fotoğrafın aksine, Sayın Erdoğan bir zamanlar onurlu bir çiftçimize “Al ananı da git” demişti. Bu anayasal tecavüz, oradaki ana için söylendiği gibi bırakılıp gidilecek bir konu olmamalı.

 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu gasp edilen hakkını, çalınan mazbatasını korumak adına YSK’nın hukuksuz kararını verdiği 6 Mayıs akşamı kollarını sıvadı.

 

İMAMOĞLU KARALANMAYA ÇALIŞILIYOR

 

YSK kararıyla mazbatası alınan, daha doğrusu çalınan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, 23 Haziran seçiminin yine favori ismi. Ancak, tekrar kazanmasını istemeyenler kolları sıvadılar. İmamoğlu için yandaş basında ve medyada her gün 7-24 saat karalama kampanyası yürütülüyor. Karalama malzemeleri olarak FETÖ’ye karşı çıkmadığı, HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ı beğendiği söyleniyor. Trabzonlu olması nedeniyle bulanık suda Pontus balığı avlamak isteyenler bile ortaya çıktı, ama dedesinin istiklâl gazisi olması oyunlarını bozuverdi.

 

FETÖ karasının İmamoğlu’na sürülebilmesi çabasıyla, cezaevindeki FETÖ sanığı bir tutukluya “Bu iftirayı yaparsa, serbest kalacağı vaadinde bulunulduğu” mahkemede ortaya çıkınca, karalama bombası bu kez ellerinde patlayıverdi. Bu iftiraya azmettirme olayının perde arkasında iki bakanın bulunduğunun iddia olunması ise, Türk siyasi yaşamı için olduğu kadar, gerçekten böyle karanlık ruhlu bakanlar varsa, AK Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanlığı kabinesi için de asla silinemeyecek kara lekedir. Bu vahim gelişme karşısında İmamoğlu’nun avukatı, İmamoğlu’na yönelik organize bir kumpas girişimi olduğu vurgusuyla savcılığa suç duyurusu yapmış bulunuyor.

 

Karalama sadece Cumhur İttifakı’nın AK Partili ve MHP’li yayın organları ile sınırlı kalmayıp, ittifakın dışında görünse de ittifakın gizli destekçisi sözde solcu, ama ne yazık ki “Karanlık”laşan bir solcu gazete, bağlı olduğu televizyon ve minimal bir parti de var. İmamoğlu’nu “Amerikan projesi” olarak lânse ediyorlar. HDP’nin CHP’yi desteklemesini, HDP Kandil bağlantısını atlayarak, Kandil’in direkt olarak İmamoğlu’nu desteklediği savıyla kara sürmeye çalışıyorlar. Bu karalamayı gizli ittifak destekçiliğiyle yaptıkları kadar, İmamoğlu’nun kazandığı başarıyı çekemeyerek de yapıyorlar. Çünkü Karanlık gazetelerinin genel yayın yönetmeni, 31 Mart İBBB seçiminde yüzde 0,18 oy alan bir adaydı, ama oy bölmek için 23 Haziran seçiminde yine aday.

 

O yüzde 0,18’lik adayın partisinin saygıdeğer genel başkanı ise, 31 Mart seçimi öncesinde kampanyasını başlatmak için TBMM Başkanlığından istifa ederek İstanbul’a gelen Binali Yıldırım’ı ilk kutlayan ve başarılar dileyen kişilerden biriydi. Binali Yıldırım ile kucaklaşması kendi televizyonunda ekrana getirilmişti. Aynı kişi Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’a karşı yüzde 0,2 oy almıştı. Aday olabilmesi için halktan gerekli yüz bin imzayı zar-zor toplamıştı. Bugün yarısını toplayabilmesi sürpriz olur. Gazetesini terk eden tanınmış köşe yazarları ve tiraj kaybı var, ama o kazanacağını sanıyor. Çünkü AK Parti liderliğinde, Meclis dışı kendi partisinin de gireceği dört partili milli hükümet önerisinin geçekleşmesi hayalinin peşinde koşuyor.

 

MİLLET ADİL SEÇİM VE İRADESİNİN ÇALINMAMASINI İSTİYOR

 

İstanbul seçmeni, genelde Türk milleti adil seçim ve sandıktan çıkan iradenin çalınmamasını istiyor. Oylarının çalındığını söyleyip, “Ne yapıldı bilmiyoruz, ama CHP’ye yarasın diye yapıldı” mizahi gerekçeye sarılanlar, bugüne dek oy hırsızlığını kanıtlayamadılar. Ne yazık ki ortada demokrasimizin kara lekesi olan bir hırsızlık var. O şaibeli ve siyasi kararıyla YSK, 31 Mart İstanbul Belediye Başkanlığı seçiminde İmamoğlu lehine çıkan milli iradeyi, AK Parti adına çalmış bulunuyor. Çalınan İmamoğlu’nun hak ettiği Belediye Başkanlığı’dır.

 

23 Haziran seçimine gidilirken, İmamoğlu kazanmasın diye bir sürü oyun oynanacaktır. Çünkü, İstanbul sadece Türkiye’nin değil, Ortadoğu’nun da en büyük kenti, dünyanın sayılı kentlerinden biri. AK Parti ile Cumhur İttifakı içinde sahibinin sesi konumundaki MHP, öyle ya da böyle ne pahasına olursa olsun, İstanbul’u kazanma gayreti içindeler. AK Parti’nin kabul edemeyişinde 25 yıllık geçmişteki usulsüzlüklerinin ortaya çıkma korkusu, İstanbul’un büyük rantını kaybetme endişesi var. “İstanbul, Ankara ve İzmir gibi üç büyük şehri ve diğer büyük şehirleri kaybeden bir AK Parti’nin iktidarı ne kadar sürer?” sorusu ağırlığını koruyor. AK Parti bu kâbustan kurtulmak için İstanbul seçimini kazanmayı hayat memat sorunu görüyor.

 

Şimdi AK Parti ve MHP İstanbul’a üs kurdular, hemşerilik bağlarıyla kırgın seçmen avı başlattılar, ama asıl stratejileri Kürt oyları üzerinde. Bebek katiline sekiz ay sonra avukatlarıyla görüşme izni verilmesi, avukatların metin açıklaması, Bahçeli’nin dilinden bebek katili kelimesinin silinerek “Öcalan avukatıyla görüşmeli” demesi, avukat görüşme yasağının hiçbir sınırlama olmaksızın kaldırılması, PKK ile yeni bir Oslo pazarlık sürecine göz kırpılıyor görüntüsünün ortaya çıkması, yüzde yedi civarında olan HDP’li Kürt seçmenin oyunu kazanabilmek için taktikleri. Bu oy için hapisteki HDP Eş Başkanı Demirtaş’a bayram izni bile kullandırabilirler.

 

23 HAZİRAN SEÇİMİNİN GERÇEK NİTELİĞİ

 

23 Haziran seçiminin niteliği, zaten 31 Mart seçimiyle ortaya çıkmış bulunuyor. 31 Mart İBBB Seçimi AK Parti ve CHP arasında geçen bir seçim olmadı. İmamoğlu ile Yıldırım arasında olan bir seçim de değildi. 31 Mart seçimi Erdoğan ve İmamoğlu arasındaki bir seçimdi. O seçim için Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nı bir yana bırakıp, AK Parti Genel Başkanı olarak kaç miting yaptığına bakın. Cumhur İttifakı mitingi filan onu da bir yana bırakın, zaten o ittifaktan kazanan AK Parti değil, MHP ve sahibin sesi rolüyle koltuğunu koruyan Bahçeli. Erdoğan, seçimden bir gün önce bile İstanbul’un değişik yerlerinde sekiz ayrı miting yapmıştı. “Orayı kaybeden Türkiye’yi kaybeder” diyerek tüm gücüyle asılmıştı, ama 31 Mart’ta İmamoğlu karşısında kaybetti.

 

AK Partililerin “İmamoğlu güçlü aday değil” demeleri kandırmaca, sadece İstanbul’un değil Türkiye’nin sevip bağrına bastığı genç lider, kolay lokma olmayışı Erdoğan’ı tedirgin ediyor.

 

23 Haziran’da İmamoğlu tekrar kazanabilir de kaybedebilir de. İmamoğlu’nu sadece İstanbul seçmeni değil, Türk seçmeni beğenip benimsiyor. Atatürkçü ve aydın kişiliğiyle olduğu kadar, Müslüman ve geleneklerine bağlı kişiliğiyle de halkın sevgisini kazandı. Bir zamanlar dağa-taşa “Umudumuz Karaoğlan” yazılmış ve o umut Ecevit’i iktidara taşımıştı. Bugün gelinen noktada “Erdoğan’a karşı umudumuz İmamoğlu” anlayışı gönüllere yerleşti. 23 Haziran İBBB seçiminde İmamoğlu kaybedecek olsa bile, AK’laşan YSK’nın hakem olduğu seçimi kaybetmesi, Türk seçmeninin vicdanına bir demokrasi şaibesi olarak kazınır, mağdur İmamoğlu’na güç kazandırır. AK Parti ise hırsına yenik düşebilir, “Hırs kazandırmaz, kaybettirir” diye atasözümüz unutulmamalı.

 

31 Mart seçimi İmamoğlu-Yıldırım arasında değil, Erdoğan-İmamoğlu arasında gerçekleşmişti. Gelinen aşamada 23 Haziran Seçimi de yerel seçim olmaktan çıkmış, 2023’de ya da daha önce yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimi provasına dönüşmüştür.

 

Demokrasinin ve tarihin cilvesi, siyasi liderliğe İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla başlayan ve Cumhurbaşkanlığı’na kadar yükselen Erdoğan’ın karşısına, onca yıl sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanmış genç bir lider çıkardı. Gelecekteki genel seçimin ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin dört buçuk yıl sonraya kalmadan, daha önce yapılması büyük olasılık. Ne zaman yapılırsa yapılsın, bu sefer Erdoğan’ın karşısına CHP’nin çıkaracağı adayın İmamoğlu olacağı görülüyor. Halkın beklentisi ve isteği de bu yönde. Böyle olunca, 23 Haziran seçimi Cumhurbaşkanlığı seçimi provası gibi gerçekleşecek demektir.

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR, 20 Mayıs 2019

Kategoriler

DUYURULAR