Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
01 Şubat 2001
Cumhuriyetimiz henüz bir yaşını bile doldurmamış, 6 Temmuz 1924 günü Atatürk’ün aydınlık Türkiye’sinde Denizli’de bir çocuk doğar. O çocuk koyu bir Atatürkçü, başarılı bir yönetici olacak ve Türkiye’nin sayılı enerji uzmanları arasında, özellikle petrol ve doğal gaz uzmanları arasında yer alacaktır. O çocuk, bugün saygın kişiliği ile tanıdığımız H. B. Nezihi Berkkam’dır.
Berkkam ilkokulu Tokat’ta Cumhuriyet ilkokulunda okur. Orta Okulu Üsküdar’da olan ve 1. Orta denilen okulda bitirir. İstanbul’da Haydarpaşa Lisesi’nden mezun olur. Enerji dolu genç Berkkam, yüksek tahsiline İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde başlar. Sonra MTA adına Almanya Freiberg Bergakademie gönderilir. Ancak, savaş yıllarıdır. Daha sonra New York Columbia University’de maden yüksek mühendisliği tahsilini tamamlar. Çok iyi derecede Almanca ve İngilizce bilmektedir. TPAO eski genel müdürlerinden Selahattin Özkan ve TKİ eski genel müdürlerinden Hasan Mumcu, üniversite arkadaşlarındandır. 1945 yılında eşi Jale Atav ile evlenir. Behçet ve Şule adında iki çocukları olur. Nezihi Berkkam bugün dört torun sahibi. Askerliğini 38. dönem yedeksubay olarak Genel Kurmay İstihkam Şubesi’nde 1953 yılında tamamlar.
H.B. Nezihi Berkkam sorularımızı yanıtlarken
Nezihi Berkkam’a çalıştığı kurum ve kuruluşları soruyoruz. Yarım asır öncesinden başlamayı yeterli buluyor. 1951-1965 yılları arasında Ereğli Kömür İşletmeleri’nde çalışmış. Mühendis olarak girdiği işletmeden Bölge Müdürü olarak ayrılmış. 1965-1967 yılları arasında TKİ merkezde Teknik Müfettiş olarak çalışıyor. 1967-1971 yılları arasında Seydişehir Alüminyum tesislerinde Grup Başkanı olarak çalışmış. 1971-1974 yılları arasında ETİBANK Genel Müdürlüğü yapmış.
1974-1979 yılları arasında Eczacıbaşı Seramik Genel Müdürü ve 1979-1981 yılları arasında da yine Eczacıbaşı Seramik Genel Koordinatörü. 1981-1983 yılları arasında Berkkam’ı bir sanayi kuruluşu olan TOKAR’ın Yönetim Kurulu üyesi olarak görüyoruz. 1983-1985 yılları arasında PETKUR Genel Müdürü olarak çalışmasını sürdürüyor. Bir kamu holdingi niteliğinde olan PETKUR’a o dönemde TPAO, Petrol Ofisi, PETKİM, BOTAŞ, DİTAŞ, TÜPRAŞ bağlıdır. 1985-1990 arasında Nezihi Berkkam, BOTAŞ Genel Müdürü’dür.
1990 yılından sonra Nezihi Berkkam TEKFEN’de Yönetim Kurulu ve Genel Müdür Danışmanı olarak görev alır. Bu görevi halen devam ediyor. Devam eden bir görevi de TRANSBALKAN Genel Koordinatörlüğü ve Dış Ekonomik İlişkiler Kurumu (DEİK) Türkiye-Rusya İş Konseyi üyeliği.
Nezihi Berkkam’ın hobileri resim yapmak, satranç, briç ve bilardo oynamak. Ancak, son yıllarda resim yapamadığını söylüyor. Sevdiği şeylerin başında “okumak” geliyor. Yazdığı bir kitabı olmamış ama, yurt içinde ve yurt dışında mesleki dergilerde yayınlanmış makaleleri var. Ödül olarak pek çok plaket almış. “Plaketlerinizi denize atmayı düşünüyor musunuz?” diye soruyoruz. “Hayır” diyor. Temel hayat felsefesi insancıl olmak. Nezihi Berkkam ile söyleşimizi boru hatları konusunda sürdürüyoruz.
Ültanır: Mesleki yaşamınızın petrol ve gaz boru hatları kısmına bakacak olursak, PETKUR Genel Müdürü olduğunuz günlere dönmemiz gerekiyor. O günlerdeki anılarınızla başlayalım mı? Boru hatları ile nasıl tanıştınız?
Berkkam: Olur. PETKUR Genel Müdürü olduğumda, PETKUR’un şemsiyesi altındaki beş şirketten birisi BOTAŞ idi. BOTAŞ ilk önce TPAO’ya bağlıydı. Daha sonra TPAO ile birlikte Petrol Ofisi, DİTAŞ, BOTAŞ ve TÜPRAŞ bana yani PETKUR’a bağlandı ve biz bir kurum olduk. O zaman Irak’tan gelen birinci petrol boru hattı yapılmıştı. Bunun tevsii yapılıyordu, daha bitmemişti. Ondan sonra, ikinci boru hattını yapmaya karar verdik ve yaptık. Aynı zamanda TPAO’nun işlettiği Yumurtalık-Batman Petrol Boru Hattını da BOTAŞ bünyesine aldık. Sonra bir de Orta Anadolu Rafinerisi’ne uzanan Ceyhan-Kırıkkale Boru Hattı yapıldı.
Ültanır: Doğalgaz işi nasıl başladı?
Berkkam: Fahir İlkel’in Enerji Bakanı olduğu dönemde, 1982 senesinin sonuna doğru, o zamanki Bakanlık Müsteşarı Erdemir Karakaş Moskova’ya gidiyor. 1983 senesinin başlarında Sovyetler Birliği ile Hükümetimiz arasında yapılan ekonomik müzakerelerde, “Sovyetler Birliği doğalgaz satabilir, Türkiye Cumhuriyeti de bu doğalgazı alabilir” diye protokole bir cümle konuldu. Bu müsteşarın çalışmaları sonucu hazırlanan bir protokoldür. PETKUR Genel Müdürü olarak bu konuda ciddi çalışmalara başladık. 1984 senesinde yaptığımız hükümetlerarası müzakerelere Dışişleri ve Maliye Bakanlığımız da iştirak ediyordu ama, PETKUR olarak esas işi biz yürütüyorduk.
14 Eylül 1984’de Devletlerarası Anlaşma Ankara’da imzalandı. Ondan sonra ticari anlaşma için görüşmeler başladı. Onlar bu konuda Soyuz Gaz Export şirketini görevlendirirken, biz de BOTAŞ’ı görevlendirdik. Benim daha PETKUR genel Müdürlüğüm devam ediyordu. 1984’ün sonu 1985’in başında PETKUR lağvedildi ve bana BOTAŞ Genel Müdürlüğü’nü teklif ettiler. Seçim yapılmıştı, yeni rahmetli Özal Hükümeti kurulmuştu. BOTAŞ Genel Müdürü olarak ticari görüşmelerimizi sürdürdük.
16 Şubat 1986’da iki kuruluş ticari anlaşmayı imzaladık. Bu arada BOTAŞ olarak da bütün alt yapı hazırlığımızı yaptık. Dünya Bankası kredisi ile bir fizibilite yapıldı, güzergâh tespit edildi. Türk firmalarını yanlarına almaları ve konsorsiyum oluşturmaları şartıyla uluslararası ihaleye çıkıldı. 20 Aralık 1986’da kazmayı vurduk. Haziran 1987’de Hamitabat’a gazı getirdik ve elektrik santralına gaz vermeye başladık. TPAO’nun Trakya’da çıkardığı gaz o santrala yetmiyordu ve böylece bir rahatlama oldu. Hat devam etti. Denizden boğaz geçişi iki hat halindedir. İki hattın uzunluğu 120 km’dir. Ankara’ya Ağustos 1988’de vardık. Geçerken de yollarda sanayiye, şehirlere ne verebiliriz diye etütleri yaptık. Anlaşmanın temeli 30 yıl için yılda 6 milyar metreküp gaz alım satımına dayanıyordu.
Ültanır: Sonra bu rakam artırıldı ama, şimdi bu hat yetersiz geliyor, yeni bağlantılar peşindeyiz. İlk geldiği yıl gaz tüketimi ne kadardı ve böyle bir artış bekliyor muydunuz?
Berkkam: 1987 yılında tüketilen sadece 300 milyon metreküptür. Şöyle bir tecrübe kazandık. Gaz kendi müşterisini yaratıyor. Elektrik enerjisi de aynen böyledir. Ancak, gaz için biraz daha fazla gayret göstermeniz gerekiyor. Biz gazda elektrik üretimini birinci planda tutuyorduk, ardından sanayi ve şehir ısıtması en geriden geliyordu, çünkü bizim için o devirde lükstü. Enerjisi olmayan, sanayisi geri kalmış ve gelişmeye çalışan bir memlekette bu kadar kıymetli dolarları harcayarak aldığınız bir hammaddeye, tabii öncelikler vermemiz icap ediyordu. Biz başlangıçta sanayiyi de bu çerçeve içine çekebilmek için teşvik edici fiyat politikaları belirledik. Sanayi yavaş yavaş Çorlu’dan başlamak üzere gazı kullanır oldu. Öyle bir noktaya geldik ki, bugün gaz yetişmiyor.
Ültanır: Gaz bağlantısının temel özellikleri ve prensipleri sizce nedir?
Berkkam: Gazın bazı temel prensipleri vardır. Gaz hattı petrol boru hattına hiç benzemez. Petrol boru hattı içindeki petrol sizin değildir. Yalnızca taşımacılık yaparsınız, nakliye parası alırsınız. Gaz hattı öyle değildir, gaz sizindir. Siz sahip olursunuz ve satarsınız, ticari bir muameleye girer. Petrolde taşımacılık hizmeti olduğu için kesilebilir. Kesildiği zaman pek bir zarara uğramazsınız. Mesela, Irak’tan iki hatla 1989 senesinde nakledilen petrol 82 milyon ton oldu. Bu bir rekordu. Biz 82 milyon ton için 310 milyon dolar taşımacılık ücreti kazandık. Çok iyi bir fiyat anlaşmasına rağmen hepsi bu kadar. Gaz için böyle az bir kayıp söz konusu olmaz.
1) Gaz çok stratejik bir maddedir. Ben onu göbek bağı ile bağlantı diye ifade ederim. Bir kere bağlandıktan sonra tesislerinizi ve imkânlarınızı bu hammaddeye bağlamışsınız demektir.
2) Bu nedenle mutlak surette kaynak çeşitlendirmesi yapmanız lazım. Bir de kaynak emniyeti gerekir. Siyasi, stratejik ve ekonomik emniyet bir bütün olarak bunun içindedir.
3) Boru hatlarının geçeceği memleketlerde aynı emniyet şartlarının yerine getirilmesi lazım.
Bu prensiplerin tamamına riayet etmek gerekir ki, bunun bir sonucu da gaz alım-satımı devlet politikasına tabidir. Memleketler arasında gaz alış-verişi şirketlerde değil, devletlerin elindedir.
Ültanır: Bizde çeşitlendirme için Rusya’dan gelen boru hattının dışında ilk olarak sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithaline gittik. Bu projeyi de siz başlattınız. Yeri gelmişken, o konuya değinelim mi?
Berkkam: Tabii, bu çeşitlendirmeyi yapabilmek için sıvılaştırılmış doğal gaz getirmeyi düşündük. Çünkü kuru gaz diye tabir edilen boru hattı gazını sadece Sovyetler Birliği’nden satın alabiliyorduk. O gün için etrafımızda başka satacak kimse de hemen hemen yoktu. Sonuçta sıvılaştırılmış gazı getirme çalışmalarına başladık. 1987 senesinde 30 senelik bir perspektif için yaptırdığımız etütlere göre, kuru gaza en fazla yüzde 30 sıvılaştırılmış gaz eklenmesinin ekonomik olacağını gördük. Çünkü pahalıdır. Cezayir’den gaz getirmeyi hedefledik. Katar ile de görüşmelerimiz olmuştu, Katar emirinin tutumu nedeniyle o proje o gün yürümedi. Oraya Japonlar girdi.
Cezayir sıvılaştırılmış gazını getirmek üzere Marmara Ereğlisi’nde LNG terminali kurmak için yatırıma ve inşaata başladık. Marmara Ereğlisi’nin seçimi de çok enteresandır. Ana hattımıza en yakın yer olarak orayı bulabildik. Ana hattımız için bu çok önemli idi, zira elektrik santrallarımız da sanayinin yoğunlaştığı mıntıkada olmak mecburiyetindeydi. Tabii, elektrik nakil hatlarının kısalığı bakımından çok önemli. Önce, Gemlik civarında bir yer seçmeyi istemiştik, ama askeri hava alanı ve arazinin yapısı nedeni ile olmadı. Marmara Bölgesi, bildiğiniz gibi hem deprem ve hem de heyelan bölgesidir. Bizim seçtiğimiz yerde heyelan olarak hiçbir tarihi kayıt yok.
Ültanır: Deprem olmuş mu?
Berkkam: Deprem olmuş. Bir sene önce de deprem olmuştu. Fransız ve Belçikalı danışmanlık firmalarımız vardı. Mühendislik hesaplarında deprem şiddetini kaç aldınız diye sordum. “Yedi” dediler. “Olmaz, yedi yetmez” dedim. O zaman Prof. Işıkara benim müşavirimdi. 1912 depremini iyi tetkik etmiştim. O depremde Şarköy, Tekirdağ mahvolmuştu, İstanbul da büyük zarar görmüştü. “Siz dokuz alacaksınız” dedim. “Efendim çok pahalı olur” dediler. “Parayı ödeyen benim, siz karışmayın” dedim ve burası bütün alt yapısıyla dokuz katsayısına göre yapılmıştır. İnşaatlarda bir prensip vardır; “felaket düşünülmez” diye ama, ben orada felaketi düşünmek zorundaydım. Sebebi şudur; depolama eksi 198 derecede yapılır. Allah korusun bir depo yırtılması olsa, atom bombası gibi tesir yapar ve İstanbul gider. Böyle bir riski göze alamazdım. İnşaat biraz pahalı oldu diye tenkide uğradım.
Ültanır: Oysa, size teşekkür edilmesi gerekiyor. 1999 depreminden sonra İstanbul’un diken üzerinde oturduğunu söyleyebiliriz. Her an deprem olasılığına karşı önlem alınıyor. LNG terminalinde bir yırtılma, basınç altında sıkıştırılarak ve soğutularak sıvılaştırılmış likit gazın kontrolsüz genleşmesi, bölgede depremden daha büyük bir yıkım yapar. Ne yazık ki, ülkemizde çürük tesis kuranların ödüllendirildiğini, sağlam ve emniyetli yapı yapanların da soruşturulduğunu görüyoruz. Konuyu bilenler hizmetinizi takdir eder.
Berkkam: Teşekkür ederim. Başlangıçta amacımız, gazla önce elektrik üretmekti. Ambarlı ihtiyarlamıştı. Ambarlı’yı doğal gaza çevirmek için çok uğraştık. O zaman Başbakan şahsen üç defa emir verdiği halde, TEK’e kabul ettiremedik. 1990’da ancak kabul ettirebildik. O da yarım yamalak oldu. TEK’i bu konuda tenkit etmek zorundayım. Çok büyümüştü, bir nevi imparatorluk olmuştu. Bizde teşkilatlar büyüyünce imparatorluk olurlar. Tabii enerji üretimi programı BOTAŞ’ın elinde değildi. Doğal gaz elektrik üretimi sonradan gelişebildi. Sanayide kullanılmasına gelince, ilk kullananlardan birisi Akenerji’dir. İlk defa Yalova’daki fabrikalarında kullanmaya başladılar. Daha sonra otoprodüktör santral kurdular. Yol boyunca sanayi kuruluşlarında kullanımı yaygınlaştı.
Şehirlerdeki kullanımına gelince, bizim teklifimiz üzerine hükümet bir politika daha tespit etti. Şehir dağıtımlarında özel şirketler kurmak lazım diye. Özel şirket kurulmazsa, yerel yönetimler siyasi tesirlerini çok kullanırlar, ekonomisini kaybeder. Gerek fiyat bakımından ve gerekse verileceği yer bakımından siyasi tesir önemli. Bu konuda hükümet kararı yazılı olarak İstanbul’a ve Ankara’ya bildirildi. Çünkü, ilk hedefimiz iki büyük şehirdi.
Ankara’da 1984 senesinde hava kirliliğinden nefes alınamıyordu. İstanbul için azami senede 800 milyon metreküp, Ankara için 750 milyon metreküp gaz verebilecektik. Bu imkanlar da yazılı olarak bildirildi. Fakat o devre Sayın Dalan karizması olan bir politikacıydı, İstanbul’da bu emirleri dinlemeden İGDAŞ adında bir şirket kurdu. Kanundaki hava gazı lafzından istifade ederek bu şirketi kurmuştu. Ankara’da bunu taklit etti ve EGO’ya verdi. Böylece, bu iki şehir özel şirket kuramadı.
Biz İzmit’te, Bursa’da, Eskişehir’de çok uğraştık. Sanayiciler söz verdikleri halde bu şirketleri kuramadılar. Onlar kuramayınca biz BOTAŞ olarak Bursa ve Eskişehir’de bu işi yaparız dedik ve Bursa ile başlanıldı. Genel politikamız bu oldu. 1990’da Körfez Savaşı ile ben BOTAŞ’tan ayrıldım.
Ültanır: BOTAŞ’tan ayrıldınız ama, doğal gaz işinden ayrılmadınız. Sohbetimizi doğal gazdaki gelişmelerle sürdüreceğiz. Yeni imkanlar çıktı.
Berkkam: BOTAŞ’a benden sonra 10 sene içinde yedi genel müdür geldi. Bu arkadaşların çalışmalarıyla yeni projeler geliştirildi. Sovyetler Birliği’nin yerini alan Rusya Federasyonu’ndan yeni iki imkân görüldü. Birincisi mevcut batıdan gelen hattı geliştirmek, Transbalkan hattını gerçekleştirmek ve 6 milyar metreküpten 14 milyar metreküpe çıkartmak. 8 milyar metreküp ilave için hükümetlerarası bir anlaşma imzalandı. Ayrıca, Mavi Akım denilen Karadeniz hattından da 16 milyar metreküp gaz getirmek.
İran ile de 10 milyar metreküplük bir anlaşma yapıldı. Ben BOTAŞ Genel Müdürü iken hem petrol boru hattı hem de gaz getirmek için İran’la 6 seneden fazla müzakere yaptım. Bu proje için Dışişleri ile bir Avrupa seyahatim de oldu. Londra, Paris ve Roma’da hükümetlerin bakanlarıyla, finans kuruluşlarıyla, büyük müteahhit firmalarla derinlemesine görüşmelerde bulunduk.
Bütün söyledikleri, “Aman dikkatli olun, bunlar büyük yatırımlardır yarı yolda kalabilirsiniz. Her ayki situation’u İran Türkiye’ye petrol olarak ödemek kayıt ve şartıyla alın, biz öyle yapıyoruz” dediler. Ben bunu Başbakan Turgut Özal’a anlattım. “Evet doğru düşünüyorsunuz” dedi ve ekledi, “bu tavsiyeye uyalım”. Yusuf Özal’ çağırdı, o dönemde Yusuf Özal Devlet Bakanı idi. “Beraber Tahran’a gidiniz ve bunu teklif ediniz” talimatını verdi. İmzalarlarsa ne âlâ, imzalamazlarsa bu hat yapılmaz, denildi. Tahran’a gittik, İranlılar çok memnun, beşuş bir çehre ile girdiler, Yusuf Bey bu teklifi yapınca, bir anda bozuldular.
Ben bu konuda vicdanen çok rahatımdır. Stratejik bakımdan İran’dan almanın ne kadar tehlikeli olduğunu yaşayarak gördüm. 1980’de bir gecede Sovyetlere sattıkları gazı kestiler. Senede 2.5-3 milyar metre küp gaz verirlerdi ve o zaman Sovyetler Birliği Kafkasya’da belini doğrultamadı. Çünkü bütün bağlantı hatlarını ve gage’leri değiştirmek icap ediyordu. Kaynak emniyeti dediğim işte buradadır. Fiyat emniyeti, stratejik emniyet, bunu ben pek sağlam görmüyordum, dışişleri de görmüyordu. Daha sonra hükümetler değişti, bir hükümetimiz bunu imzaladı, halen de hatlar yapılmaktadır, oradan gelecek başlangıçta 3 milyar metreküp kadar bir anlaşma, sonra 10 milyar metreküpe çıkacak deniliyor. Onların Türkmenistan’dan alıp swap yapmaları söz konusu.
Ben BOTAŞ Genel Müdürü iken Iraklılara devamlı, “Sizde gaz var, bizim de gaz ihtiyacımız var, satın bu gazı biz de alalım” diyordum hep reddettiler. Çünkü, petrol satışıyla ihtiyaçlarını karşılıyorlardı, gazı rezerv olarak tutuyorlardı. Savaştan sonra, Iraklılara TEKFEN olarak, “Gazınızı alalım, bizim ihtiyacımız var” diye teklif ettik, teklifimiz kabul gördü. Iraklıların esas gayesi siyasiydi. Onlar Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin siyasi nüfuzunu kullanıp, BM nezdinde, bilhassa ABD nezdinde ambargoyu hafifletebileceklerini düşündüler. Bu böyle olmadı maalesef. Ama, biz devam ettik. Saddam Hüseyin’in el yazısıyla onların Petrol Bakanlığı’na emir çıktı, TEKFEN ile bir fizibilite etüdü yapın diye. 1994 senesinde bu çalışma bitti. Muhtelif alternatifleri içeren iki fizibilite ortaya çıktı.
Berkkam anlatıyor
TEKFEN’in bir şirket kurması gündeme geldi. O zamana dediler ki, “Muhakkak Türkiye Cumhuriyeti’nin bir devlet kuruluşu bulunsun”. TPAO, BOTAŞ ve TEKFEN’in katılımıyla üçlü bir Türk Konsorsiyumu kurduk. TEKFEN hissesi yüzde 20’dir ve TEKFEN’in bulunmasını mutlak surette Iraklılar istemiştir.
Sayın Hüsnü Doğan’ın Enerji Bakanlığı zamanında bu işin temeli atılmış ama, niyet mektubu şeklindeydi. Sayın Recai Kutan Enerji Bakanı iken, beni de heyete kattı. Bağdat’ta görüşmeler yapıldı, protokol haline getirildi. Irak gaz satacak, Türkiye alacak, senede 10 milyar metreküp gaz vereceklerdi.
Irak’ın da dahil olacağı bir konsorsiyum yapılacaktı. Biz şirketleşelim dedik. Yabancı sermaye ihtiyacı nedeni ile buraya yabancı şirket de seçmeye karar verildi. Irak’ta bu işler çok da zor yürüyor. Saddam’ın kendi şahsından emirler çıkıyor. Başlangıçta da söylediğim gibi amaçları ambargoyu delmekti. 12 yabancı firmaya teklif götürüldü. Amerikan firmaları iştirak etmediler. İstanbul toplantısından sonra dört şirket ilgisini bildirdi. Bunların içinde Gas de France ve ENI (AGIP) uygun görüldü. Müzakereler halen devam ediyor. Müzakerelerin uzamasının nedeni de BOTAŞ’ta vaktiyle bizim 1989 senesinde çıkardığımız 397 sayılı kanun hükmünde kararname halen geçerli. Irak hattı başka memleketten geçmeyeceği için güvenli, bir an önce yapmak lazım.
Ültanır: Irak’ta Türkiye için güzel bir gaz potansiyeli varlığını biliyoruz ama, Saddam rejimi ve ambargo sürdükçe, ABD herhangi bir şekilde izin vermeyeceği için bu projenin gerçekleştirilmesi olanaksız gibi. Görünen o ki, bu gelecek için bir potansiyel proje olarak bekleyecek.
Berkkam: Başlangıçta öyle düşünmedik tabii, 1991 senesinin sonunda, biz sürse sürse en fazla 1-2 yıl sürer biter bu iş dedik. TPAO’nun daha atik davranması lazım. Dışişleri konuyu takip ediyor. Tabii, devlet politikaları burada önemli.
Ültanır: Nezihi Bey, Türkmenistan hattı projesine nasıl bakıyorsunuz?
Berkkam: Türkmenistan’da gaz var. Türkmenistan bu gazı Sovyetler Birliği zamanından beri çıkarır ve Sovyetler’e sevk ederdi. Bağımsızlıklarını kazanmış olsalar da, ekonomik bakımdan istedikleri gibi hareket eder duruma gelemediler. Sovyetler zamanında kâr motifi yerine istihdam motifi rol oynardı. Ekonomik gelişmelerini kendi ihtiyaçlarına göre yaptılar. Bu memleketlerde müstakil olmayı temin edecek sanayi de gelişmedi. Halen bu bağlantılar devam ediyor, çünkü gaz bağlantısı bilhassa uzun vadelidir, en aşağı 20 senelik yapılır.
Şimdi böyle olunca, Türkiye’de karşımıza önemli bir husus çıkıyor. Bu anlaşmaları realize edip, Rusya’sız fazla bir iş yapamazsınız. Bu arada Türkmenistan’ın gaz üretimini artırabilmesi için güneydoğusundaki gaz sahalarını geliştirmesi de lazım. Çünkü, diğer sahalardaki üretimi ile devam ettirmekte olduğu anlaşmaları var. Bunlara rağmen, prensip olarak hükümetler arasında bir anlaşma sağlandı. Uygulamaya gelince, para olmadığı için bir konsorsiyum kuruldu. PSG Konsorsiyumu. Burada BP’nin, Amoco’nun, British Gas’ın vs’nin rolü vardır. Fakat onlar da baktılar ki bu biraz zor bir iş, güzergâh tespiti bile zor. Shell bu şirkete yüzde 50 ortak oldu.
Ültanır: En son Bechtel, .GE Capital ve Shell vardı. Yalnız Shell kaldı.
Berkkam: Sonuçta henüz bir şey çıkmadı. Çünkü, geçiş emniyeti bakımından İran’dan geçmesini Türkiye istemiyor, haklı. Hazar’dan geçmesi gerekiyor ama, o zamanda uluslararası hukuk işin içine giriyor. Burada statü şu. Kapalı denizlerde sahildar ülkelerin hepsinin muvaffakatı olması lazım. İkinci bir müşahedem var, Azerbaycan ile Türkmenistan pek anlaşamazlar. Bu projeyi şimdi Türkiye için en azından uzun vadeli diye kabul edelim. Shell de yapılır mı yapılmaz mı, aslında yapılır diyor ama, vaziyeti idare ediyor. Keşke olsa, çünkü İran’dan gelecek gaza göre kaynak emniyeti daha fazla olan bir gaz.
Ültanır: Oysa, Bakü-Tiflis-Ceyhan ham petrol boru hattına paralel olarak bu hattın gelmesi de bekleniyordu ve buna göre enerji planları yapılıyordu.
Berkkam: Bir başka şey daha var, yanlış ya da doğru onun müzakeresini yapmayacağım. Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nın güzergahına paralel olarak yapılırsa, bu hat daha ucuz olacak diye söyleniyor. Öyle değil. Petrol boru hattında belirli bir emniyet sahası bırakırsınız, gaz borusuyla petrol sahasını yan yana koymanız için belli bir diğer emniyet sahasına daha ihtiyacınız var. Dolayısıyla, bu saha büyür. Yani ekonomi bakımından iyi düşünmeniz lazım. Acaba müstakil bir arazi mi daha ucuza gelir, yoksa bu mu? Arızalar bakımından düşündüğünüzde, Allah göstermesin, gaz hattında olsun petrol hattında olsun çıkacak bir yangın ve patlama birbirlerini etkileyebilir.
Sonra ne manası var? Niye buna gerek görülüyor, diye düşünmek lazım? Neden bunu söylüyorum? Çünkü ekonomik olarak Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı’nın Türkiye’ye kazancı, böyle bağırıp çağırdığımız kadar değildir. Topu topu 200-250 milyon dolar arası bir şeydir. Çünkü, borudan geçecek petrol Türkiye’nin değil, konsorsiyumun ve MEPCO (Main Export Pipeline Co.) diye bir şirket kurulacak. MEPCO’da TPAO’nun yüzde 5 kadar hissesi olacak. Türkiye sadece taşıma ücreti alacak. Enteresandır, bu projede BOTAŞ sadece Türkiye hudutları dahilinde sınırlandırıldı. Oysa, benim tecrübeme göre, bütün bir hat birlik içinde yapılmalı. Şimdi hat için başlanan temel mühendislik çalışmaları da hükümetlerin baskısı ile ortaya çıktı ama, bu demek değildir ki, hat hakkında kesin karar verildi.
Ben boğazlardan geçişin emniyetli veya emniyetsiz olduğuna dair bir şey söylemiyorum ama, kaç tane tanker geçecek derseniz? Bakü-Tiflis-Ceyhan hattının ekonomik olması için 40 milyon ton petrol geçmesi gerekiyor. Bunu 320 güne taksim ederseniz, 120-150 bin tonluk tankerlerle trafiğe ilave edilecek dolu tanker miktarı, günde 1.5 tanker falan tutar. Peki mesele nedir? Mesele şu; şimdiye kadar bizim emniyetli bir geçiş sistemimiz yoktu, daha yeni başlıyoruz radarlı sisteme. Sonuç olarak, alınan tedbirler daha çok Bakü-Tiflis-Ceyhan hattının siyasi ağırlığının olduğunu gösteriyor. Burada ekonomik olarak demin de söylediğim gibi, biz ancak hizmet vereceğiz, hatta işletmesini dahi MEPCO yapacak diyorlar. BOTAŞ yalnızca hattı devrettiği için bir para alacak.
Ültanır: Sayın Berkkam, biz doğal gazı konuşurken konu, Bakü-Tiflis-Ceyhan’a kayıverdi. Proje üzerinde Türkiye, ABD ve Azerbaycan’ın bir kararlılığı var. Tabii, temel ve detay mühendislik çalışmaları ne sonuç verecek, ABD’nin yeni başkanı Bush döneminde politika değişikliği olacak mı, bunlar konuşulabilir ama, Kazakistan’ın da hatta petrol vereceği hemen hemen kesinleşiyor. Yani bu hat olmaya başladı gibi. Biz yine doğal gaza dönelim ve Azerbaycan Şah Denizi gazına değinelim. Türkiye için yeni bir gaz kaynağı.
Berkkam: Şah Denizi umut verici bir buluş. Gerçi henüz yapılan sondaj adedi fazla değil, yani rezervuarın tespitinde iki tanesini teste tabi tutmuşlar. Ne dereceye kadar petrol rezervuar mühendislerine fikir veriyor, tabii onu kendileri daha iyi bilir. Şah Denizi eğer imkân gösterirse, kısa zamanda tespit edilebilirse, Türkiye için çok elverişli bir kaynak olur.
Ültanır: Azerbaycan’ın başka yerlerinde de doğal gaz var.
Berkkam: Dahasını söyleyeyim. Çok miktarda associate gaz çıkıyor. Petrol üretimi arttıkça gaz da çıkıyor. Ancak, bu tür gaz yalnız metan değildir. Daha ağır hidrokarbonlar da içinde vardır. Kıymetli olabilir. Kuru gazla karıştırılarak onun kalorisi arttırılabilir. Dolayısıyla, israf etmemek lazım. Türkiye bundan istifade edebilir. Zannediyorum, BOTAŞ bunun müzakerelerine başladı.
Bu arada son aldığımız bilgilere göre Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı yapılmazsa, gazı da almayız, diye Enerji Bakanlığı Müsteşarının orada bir açıklaması olmuş. Bu bir hatadır. Gazın önemi, Bakü-Ceyhan hattının öneminden daha fazladır.
Ültanır: Bu gaz imkanlarının gerçekleşmesi biraz zaman alacak. Türkiye’nin umudu, Mavi Akım ve sizin projeniz Transbalkan oldu. Sıvı gaz getirsek de, daha uzunca bir süre Rus gazına bağımlı kalacağımız anlaşılıyor. Herhalde Mısır’dan gaz getirme projesi de kolay, kolay gerçekleşebilecek bir proje değil. Mavi Akım yürüyor. Üzerinde çok konuşulduğu için o konuyu bir yana iteleyip, diğer projeleri tartıştık. Bir de doğal gaz piyasasının serbestleştirilmesine kısaca değinelim. Bunu Petrol Kanunu değişikliği ile yapmak istediler. Şimdi ayrı bir kanunla yapılması görüşü var. Ne dersiniz?
Berkkam: 397 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname’yi biz çıkardık. Çünkü, mecburduk. BOTAŞ tam bir tekeldir ve şimdi bu tekelin ortadan kaldırılması lazım. Türkiye’de bütün ekonomik hayatın temel prensip ve kanunları değişiyor. Şimdiye kadar Petrol Kanunu’na bir kuruluşun teşkilatı nasıl olacak diye ilave yapılmamıştı. Şimdi de yapılmaz ve böyle bir kanun anlayışı olamaz. Ayrı bir kanun yapmak lazım. Hatta Petrol Kanunu’nda herhangi bir değişiklik yapmadan da doğal gazda özelleştirmeyi bugün yapmak bile mümkün. Devlet LPG’yi nasıl yaptı, kanunla mı yaptı? Aynı metotlarla bugün pazarlamada özelleştirmesini yapabilirsiniz. Yeter ki, 397 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname kalksın.
Yani, Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne o kanun bu hakkı vermiştir. BOTAŞ bugün herhangi bir iş yapmak için dahi lisansını onlardan alır, ithal lisansını onlardan alır. Satış lisansını onlardan alır. Demek ki; 1) onu tanzim etmek mümkün, olabilir mi diye araştırmak lazım, 2) Türkiye’nin şartlarını düşünmek lazım. Şimdi BOTAŞ’ı ikiye, üçe bölmek gibi bir düşünce var, bu düşünce IMF’den, Dünya Bankası’ndan geliyor. Bakan ve müsteşar diyorlar ki, dikey entegrasyon değil, yatay entegrasyon olacak. Dikey entegrasyonda dahi koordinasyon sıkıntısı çeken Türk kuruluşları, kendi şartları bakımından, iş anlayışı sermaye anlayışı bakımından nasıl koordine edilecek. Ne gerek var? Petrol İşleri Genel Müdürlüğü hepsine yetkili.
Koordinasyon için de ayrıca birtakım teşkilatlar kuruyorsunuz. Bir toptancı lafı var. Yüksek Kurul diyorlar, ben soruyorum, gayet ciddi soruyorum; oraya kimi tayin edeceksiniz? Koordinasyon için de ayrıca birtakım teşkilatlar kuruyorsunuz. Türkiye’de böyle karmaşık şeyler yapmak yerine mümkün olduğu kadar basite indirgemek lazım. Doğalgaz dağıtımı ve satışı çok kolay özelleştirilebilir.
Ültanır: Gaz ithal işine de devlet anlaşmaları kapsamında şirketler girebilir diyorsunuz. BOTAŞ da bölünmesin istiyorsunuz.
Berkkam: Gayet tabii. LPG ticareti, piyasası vs. modeli buraya uygulanabilir diyorum.
Ültanır: Sayın Berkkam, çok teşekkür ediyoruz.