Ocak 2002 tarihli Dünya Enerji’nin kapağı ve “Enerji Tarihi” sayfası

 

ENERJİDE BİR TARİH

 

 

Güneyden Gelen Işık ve Bir Çağrı

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR

 

01 Ocak 2002

 

Köklü bir tarihe sahip şirin bir güney ilçemiz; Tarsus. Geçmişi eski çağlarda Hitit İmparatorluğu’na kadar inen bir kent. Romalılar döneminde Kilikia Eyaleti’nin merkezi. Mısır kraliçesi Kleopatra ile kumandan Marcus Antonius aşklarını yaşadıkları yer. Halife Ömer döneminde Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Müslümanların eline geçmiş. Emeviler döneminde Araplar ile Bizanslılar arasında sürekli el değiştirmiş. 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Adana ile birlikte Selçuklular tarafından alınıyor ve Türk kenti oluyor.

 

Tarsus’un tarihi bu kadarla bitmiyor. Osmanlılar arasında da bir çekişme merkezi haline geliyor. Bu nedenle ticari merkez niteliğini kaybediyor. Tarsus’ta önemli bir eğitim kurumu da var. 1888 yılında öğretime açılan Tarsus Amerikan Koleji. Kayseri Talas Amerikan Koleji’nde orta öğretim görenler çocuklar, Tarsus Amerikan Koleji’nde lise öğrenimlerini tamamlıyorlar. Tarsus’tan yol, İstanbul Bebek sırtlarındaki Robert Kolej’de yüksek öğrenime açılıyor. 19. yüzyılın sonunda, 20. yüzyılın başında ülkemiz için Tarsus bir kültür merkezi.

 

Türkiye’nin Tarsus’ta kurulan ilk santralinin hurda haliyle dış görünümü

 

Peki, Tarsus’u neden bu kadar anlatıyoruz? Tarsus’un tarihi ile enerji arasında ne ilişki var?

 

Tarsus’un tarihi ile enerji arasında bir ilişki yok da, Türkiye’nin enerji tarihi ile Tarsus arasında bir ilişki var. Zaman tünelinde geriye gidelim, durağımız 1902 olsun. Osmanlı İmparatorluğu 603 yaşında ve ölümüne 20 yıl kalmış, hasta ve son günlerini yaşıyor. Batı dünyasında üretimi 1831 yılında başlayan elektrik için ilk elektrik santralleri, ABD’de ve Avrupa’da 1881 yılında kuruluyor. İlk elektrik santralleri termik ve hidroelektrik tipi santraller olmuş, her iki tip te ayni yıllarda işletmeye girmiş.

 

Yüzyıllarca matbaa makinesini sınırları içine sokmayan Osmanlı yönetimi, elektriği de kuşkulu karşılamış, İstanbul’a girmesine hiç de olumlu bakmamış. Bu nedenle, Türkiye’nin ilk elektrik santrali de 1902 yılında Tarsus’ta kurularak üretime başlamış. Bu bir mini hidroelektrik santral ve İsviçre-İtalyan grubu tarafından inşa edilmiş. O zamanki bir çırçır fabrikasını çalıştırmak için Lübnan kökenli bir Fransız işadamının önderlik ettiği söyleniyor. Ancak, toplumun elektriğe korku ile baktığını söylemeden de geçmeyelim. Bu korkunun Cumhuriyetin ilk yıllarında elektrik götürülen kentlerde yaşandığı da bir gerçek.

 

Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye’ye

 

Osmanlı İmparatorluğu 1902 yılında Tarsus’ta elektrik enerjisi ile tanıştıktan sonra, Atatürk gibi rahmetli babamın da doğduğu kent olan Selanik 1905 yılında elektriklendirilen ikinci Osmanlı kenti oluyordu. Elektriğe kavuşan üçüncü Osmanlı kentine gelince, sanki bir ortadan bir batıdan ve bir de doğudan dercesine, 1908 yılında Beyrut elektrik ile tanışıyordu. Peki, Osmanlı’nın başkenti İstanbul ne zaman elektriği gördü? 1910 yılında Macarlara verilen bir imtiyaz ile 1914 yılında. Yani, Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getiren ve dünya için dört yıl süren bir Savaşın başladığı yılda. 15 000 kW’lık Silahtar Santralı o yıl işletmeye başladı.

İlk santralin su türbini ve jeneratörü

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküntüsünden Türkiye’nin doğuşu için Birinci Dünya Savaşı’nın ardından dört yıllık Kurtuluş Savaşı gerekiyordu. Ondan sonra ilk önce Tarsus’ta yanan ışık Anadolu’nun ve Trakya’nın kentlerine yayılabilecekti. Selanik ve Beyrut gibi Osmanlı kentleri milli sınırlarımız dışında kalmış, onlara yapılan yatırım ülkemizin o devletlere hibesi olmuştu. 1923 yılında Adapazarı da elektriğe kavuştuğundan, Türkiye Cumhuriyet dönemine girerken sadece Tarsus, İstanbul ve Adapazarı elektriği tanıyordu.

 

Hassan Hâlet (Sc.M. Professeur Robert College) Bey (Soyadı Kanunu çıktıktan sonraki ve benim tanıdığım adıyla rahmetli Hasan Hâlet Işıkpınar, 1932 yılında İstanbul’da yayınlanan L’Industrie Electrique Et Les Ressources Motrices de La Turquie” adlı eserinde, Türkiye’nin elektrik üretiminde kullanılabilecek kaynaklarını, santrallerini anlatmış. Toprağı bol olsun, 1977 yılında kaybettiğimiz bu değerli hoca, 24.6.1975 tarihinde “Enerji Davamız’ın genç öncülerinden Sayın Dr. Mustafa Özcan Ültanır’a başarılarının devamı dileğiyle” diye tarihi kitabından bir tane hediye etmişti ve elinde kalan son nüsha olduğunu söylemişti.

 

Yıllarca kütüphanemde sakladığım ve şarap gibi yıllanan bu kitabı, Sevgili editörümüz Aykut Güven Bey’e veriyorum. Değerli gazeteci ve Galatasaraylı Aykut Bey, güzel Fransızcası ile çevirip, sizlere gelecek sayılarımızdan itibaren “1930’ların Türkiye’sinde Enerji” bilgilerini aktaracak. Türkiye nerelerden nerelere geldi, ama şimdi Profesör Işıkpınar gibi hocalar da maalesef kalmadı. Onunla 1970’li yıllarda konuştuğumuz enerji mühendisliğini halen lisans düzeyinde kurabilmiş değiliz. İşte üniversitelerimizin gelişimi...

Türkiye’nin ilk santrali Berdan Çayı’nın enerjisini kullanan bir HES idi.

 

Lozan Barış Görüşmelerinde Ankara karanlıkta

 

Biz yine ilk elektrik santrallerimize dönelim. Türkiye’nin sonsuza kadar başkenti olarak kalacak Ankara’nın elektriğe kavuşmasına gelelim.  Başkent 1925 yılında elektriği görebiliyor. Hasan Hâlet Işıkpınar Hoca, tanıttığım kitabında Ankara santralinin 600 kW gücünde diesel motorla çalıştırıldığını yazıyor. Dünya ENERJİ, Türkiye’nin enerji tarihini değerli okuyucularına peş peşe dizilerle sunacak. Bu amaçla, 9. Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel ile önceki yıllardan bugünlere gelen röportajlarımız oldu. Burada Sayın Demirel’in o röportajlarda geçen bir anısına değineceğim.  Kendisine de rahmetli üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar anlatmış. Ben Demirel’in ağzından size aktarıyorum.

 

“Rahmetli Celal Bayar, Lozan Barış Anlaşması’na gittikleri vakit, eşinden bir mektup alıyor. Mektupta diyor ki, Bayar’ın eşi Ankara’da oturuyor, Kale’de bir evde oturuyor, “Tabiî, aşağı her taraf karanlık ve evin tavanından bir yerinden kar serpintisi giriyor”. Ve mektubu cebine koyup, kıyafeti de frak, Lozan Palas’ta ziyafete gidiyor. Türkiye Cumhuriyeti yok henüz ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Başkanı rahmetli İsmet Paşa, Celal Bey de onun müşavirlerinden birisi, heyete dahil. Ve o mektup cebinde, aklı Ankara’da. O gece diyor, bu geceyi yaşadık. Lozan Palas’ın büyük salonu, büyük salonda kadınlı erkekli gruplar, herkes fraklı, hanımlar uzun etek kıyafetli. Türkiye delegasyonunun murahhaslarından birisinin cebinde Ankara mektubu. 1925’te Ankara’ya elektrik gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıcı odur. Karanlık bir Türkiye; yani ışık için dahi elektriği olmayan bir Türkiye”.

 

Enerji tarihçesi ve o dönemlere ilişkin olarak Sayın Demirel’in anıları ile ileriki sayılarımızda birlikte olacağız. Şimdi Türkiye’de ışığın ilk parladığı yere Tarsus’a dönelim. Bazı kayıtlarda “Tarsus’ta bir su değirmeni milinden güç aktarımı ile çevrilen 80 kW’lık bir jeneratörden Tarsus’a elektrik enerjisi verilmiştir” biçiminde kayıtlar var. Bunun 8-10 kW’lık bir su kuvvet makinesi (su çarkı) olduğunu yazanlar da bulunuyor. Hemen belirtelim ki bu ifadeler tam doğru değil. Her şeyden önce kullanılan su değirmeni değil. Değirmen adı, su çarkı yerine kullanılmış, ama kullanılanın su çarkı da değil, su türbini olduğu biliniyor.

Türkiye’nin ilk santralinin tamir-bakım donanımı ve güç ölçeri

 

Tarsus Santralı’nın hurdası bile abide

 

Elimizde hurda santralin renkli fotoğrafları bile var ve sayfalarımızda size sunuyoruz. Fotoğrafta görülen türbin J.M. Voith marka 250 kW gücünde, yalnız 1934 yılında yenilenmiş türbin olduğu yazılı ve türbin etiketinden de görülüyor. İlk türbinin 80 kW’lık mı yoksa 250 kW’lık mı olduğu tartışılabilir, ama santralin yapısında fazla bir değişiklik yapılmamış olması, o yılları yaşayanların nakledilen ifadeleri, ilk türbinin de bu güçte olabileceğini doğrular nitelikte. Bu santralin kurulmasına önderlik eden Lübnan kökenli Fransız işadamı bir çırçır fabrikası sahibi. Kısacası, elektrik tekstil sanayini geliştirmek için Türkiye’ye girmiş, tabii Tarsus da bu imkândan akıllıca yararlanmayı bilmiş.

 

 

Berdan çayının suyu su türbinini çalıştırıyor, türbine akuple jeneratörden elde olunan elektrik iletim hattına veriliyor. Tarsus’un yüksek gerilimli ilk hattı 5 kV’lık. Bu santral uzunca yıllar Tarsus’a hizmet vermiş, fabrikalarını çalıştırmış, lambalarını aydınlatmış. Şimdi Tarsus enterkonnekte sistemden elektrik alıyor. Çalışan ayrı bir santrali yok. Ancak, Berdan nehri ve kolları üzerinde başka santraller var ve hepsi enterkonnekte sistemi besliyor. Santralin binasının hurda ekipmanlarının renkli fotoğraflarını size sunmaktan mutluyuz. Gördüğünüz gibi, o küçük, küçükten de öte minik santral sanki bir dev abide. Sizce de öyle değil mi? Peki, ilk santralimizin bir elektrik müzesi olması gerekmez mi?

 

Şöyle kuruluş tarihleri sıralaması ile sayarsak, ne yazık ki EİEİ, DSİ, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, ömrünü tamamlayıp kapanan TEK, TEAŞ, varlığını sürdüren TEDAŞ koltuklarında oturanlar bunu hiç düşünmemiş. Şimdi TEAŞ’ın yerine gelen EÜŞ, TEİAŞ, TETTAŞ yöneticileri de düşünmeyecekler. Kurulacak Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu da bakmayacak.

 

Dünya ENERJİ’nin özel sektöre çağrısı: İlk elektrik santralimizi müze olarak, çalışır durumda canlandıralım.

 

Biz özel sektör elektrik üreticilerine çağrı yapıyoruz! Türkiye’nin elektrik geleceği sizsiniz. Ancak, tarihini unutanın geleceği de kuşkulu olur. İlk santralimizi bir müze olarak elbirliği ile çalışır durumda hayata geçirelim. Umarız, Dünya ENERJİ’nin çağrısına kulak verenler olur. Bizce teknoloji müzesi açmak, teknoparklar kurmak kadar gerekli bir iş.

Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi

Kategoriler

DUYURULAR