F-16 KOZUYLA KAZANAN ABD,

KAĞAN KARŞISINDA F-35 HAVUCUNA SARILDI!...

 

 
18 Mart 2024
 

Türk’seniz, Türk Milliyetçisi iseniz, “Oğuz Kağan Destanı” okuduğunuz en güzel öyküdür. Okuyunca “Kağan” ismi belleğinize kazınır, elbette yazımının da görsel belleğinize kazınmış olması gerekir. Cumhurbaşkanı Erdoğan Milli Muharip Uçağımıza Dr. Devlet Bahçeli’nin isim vermesini isteyerek, kendisini onurlandırmıştı. Bahçeli, Türk Milliyetçilerinin kalbine kazınmış “Tük Devlet Başkanı Hakanı” ifade eden “Kağan” adını verdi ve isim benimsendi. İsmi doğru yazmak da önemliydi, Orta Asya’da “Kagan” diye yazılan isim, günümüz Türkçesi ile Türk Dil Kurumu’nun kabul ettiği biçimde “Kağan” diye yazılıyor. Ne yazık ki uçağımıza “Kaan” diye yanlış ve Moğolca yazıldı. 21 Nisan 2024’de uçurularak, Türk Hava Sahası’na kavuşan Kağan, Cumhuriyet tarihinde bir dönüm noktası oluşturuyor. Türkiye’nin kendi savaş uçağını yapmasını istemeyenlerin oyunları unutulmamalı, ABD’nin F-35 havucuna da kanılmamalı.

 

(Devamını Oku)

SALDIRGAN SİYONİZMİN SOYKIRIMI

 

 
24 Kasım 2023
 

Siyonist İsrail yönetimi 7 Ekim’den bu yana aralıksız bombaladığı Gazze’yi yerle bir edip, Filistin halkını başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere katlederek soykırım uyguluyor. ABD destekli bu vahşeti, acizleşmiş BM Güvenlik konseyi eli kolu bağlı seyrettiğinden, Hamas-İsrail çatışmasında ateşkes sağlanamıyor. Sözde seçilmiş halk soykırımla vadedilmiş topraklar peşinde. Netanyahu ve Biden ikilisi soykırımın baş sorumluları. Siyonizm, barışçıl dünya ve insanlık karşısında Nazizim’den beter bir bela. İsrail, ABD’deki Yahudi gücü dayanaklarıyla ABD’yi arkasına alarak, bombalama mühimmatını ABD’den sağlayarak katliamını sürdürürken, sözde barış ve insanlık yanlısı Batılı devletlerce de destekleniyor. Ancak, vicdanlı kitleler karşı çıkmakta. Vahşetin bilançosu büyürken, İsrail’in siyasi ve ekonomik çıkar beklentileri de var.

 

(Devamını Oku)

BATI’YA YAKLAŞMAK KAZANDIRMAZ …

 

 
14 Ekim 2023
 

Bu Arayış ve Gündem yazımız, “Batıya kaptırılan ve kurtarılamayan kol” ana düşünü temelinde, 2023 Milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası oluşan politika değişikliğinin ekonomik ve dış politik gelişmelerle irdelenmesini kapsamaktadır. Batı’ya açılan ekonomi ve finans kapısı, faiz artışları, Orta Vadeli Program çıkmazları, ABD’ye şirin görünmek için Zelenskiy yandaşlığı, ABD-NATO yaklaşımıyla AB’ye yöneliş ve geri tepme, Körfez ve Rusya desteklerine karşın ABD’nin Hint Yolu kösteği, Biden’ın Beyaz Saray’a davet etmediği Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Kürsüsünden çıkışları ve New York temasları, Yunanistan’ın müzakere tuzağı, ekonomik sorunlar sürecinde yaşanacak Anayasa değişikliği ve Yerel Seçimler, ABD ile çatışmaya ramak kalmışken ortaya çıkan İsrail-Filistin Savaşı konularına değinilmiş bulunuyor.

 

(Devamını Oku)

YÜZYILIN OTOSU ELEKTRİKLİ Mİ HİDROJENLİ Mİ?

 

 
03 Temmuz 2023
 

Şu anda rekabet sürüyor gibi görünse de sonuç ortada. Tam elektrikli bataryalı elektrikli araçlara ve hidrojen yakıt pilli elektrikli araçlara ilişkin teknolojik irdeleme, hidrojenli araçların daha avantajlı olduğunu ve düelloyu kazandıklarını göstermekte. Gelecekte hidrojenli araçların yaygınlaşması kaçınılmaz görünüyor. Elektrikli araçların popüler görünmesi, sonucu değiştirici değil, ama bu popülarite nedeniyle geçiş süreci kısa olmayabilir. Burada elektriğin hidrojen karşısında konvansiyonel oluşu etkili.  Popülarite ekonomik verilerle desteklenmekte. Yakıt pilli hidrojenli araçların avantajına karşın bataryalı elektrikli araçlardan pahalı olması tüketiciler nezdinde bataryalı araçlar lehine tercih oluşturmakta. Teknolojik gelişmenin hedefi ise ekonomik kriterleri etkilemeye yönelik olup, izafi pahalılık görünümü bir süre sonra ortadan kalkacaktır. Teknolojik süreçte geçiş kademesinde sayılan bataryalı yerli TOGG otomobilinin de varlığı ve gelişimi sürdürülecekse, hidrojenli yakıt pilli araç kademesine evrilmesi gerekir.

 

(Devamını Oku)

TÜRKİYE YÜZYILI’NA DEPREM ENGEL DEĞİL,

 BATI-ABD-NATO AYAK BAĞI VE SEÇİM SORUN OLMAMALI

 

 
05 Mayıs 2023
 

Türkiye “Asrın Felâketi” diye adlandırılan büyük bir deprem ve yıkıntı yaşadı, ama ayakta durabilmeyi başardı, yeniden inşa çalışmalarını hızla başlattı. Türk halkı ulusal bilinçle doğal felâket karşısında birlik oldu. Ancak, Türkiye yüzyılına engel oluşturabilecek Batı-ABD-NATO ayak bağı var. Türkiye karşıtı emperyalist cephe ile muhalefet liderlerinin gizli kapaklı ilişkisi, ABD ve AB emperyalistlerinin muhalefete desteği ve seçimi kaosa dönüştürebilme planları bozulmalı, sorunlar yaşanmamalı!...

 

(Devamını Oku)

NATO BATAĞINDAN ŞANGHAY’A

 

 
05 Eylül 2022
 

Bu yıl Mayıs’ta İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik başvurusuna Türkiye’nin karşı çıkışı, ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışını koz olarak kullanmasıyla 40 günde duraksadı. Madrid NATO Zirvesi de hegemonyasını güçlendiren ABD’nin, Rusya ve Çin’e meydan okumasıyla sonuçlandı. ABD, Türkiye’ye teselli mükafatı olarak, tacizci Yunanistan üzerinde uçmamak koşuluyla F-16 satışına onay vereceğini, Yunanistan’a ise yeni üsler kuracağını açıkladı. Bu arada, Suriye’de 30 kilometrelik güvenli bölge oluşturma harekâtı dört aydır bekletilirken, sonunda olması gereken biçimde Esad yönetimi ile uzlaşmaya yönelindi. ABD ve AB’nin dayatmasıyla iki yıldır Doğu Akdeniz’de durdurulan hidrokarbon arama çalışmaları ise, Ağustos ayında dördüncü sondaj gemimizle Mavi Vatan’ın Batı ufkunda değil, Antalya Körfezi dış sınırında başlatılabildi. Türkiye’nin ABD’ye, AB’ye, NATO’ya karşı eylemsizliği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eylül’de Şanghay Beşlisi toplantısına katılmasıyla sonlanmaya yönelir mi acaba?

 

(Devamını Oku)

UKRAYNA SATRANCI

 

 
18 Nisan 2022
 

Hegemonyasını sürdürmek için savaş ve kaos peşinde koşturan ABD, Ukrayna-Rusya çatışmasında kışkırtıcılık yaparak başrolde yer aldı. Türkiye tarafsız kalmayı seçip doğru olanı yaptı, ateşkes görüşmeleri ve tarafları masaya oturtmak için diplomatik ataklarıyla prestij kazandı. Şu anda Rusya, Donbas bölgesinde Ukrayna ordusunu hezimete uğratmadan ateşkes beklenmemeli. Ancak, gerçekte savaş Ukrayna-Rusya Savaşı değil, ABD-Rusya Savaşı olduğundan, kısa sürede sonuçlanamayacaktır. Önce Rusya’yı sonra Çin’i zayıflatma stratejisi güden ABD amacına ulaşamayacaktır.  ABD, İngiltere, NATO ve Batı ülkeleri Ukrayna’yı silah yardımı ile destekleyerek, yangını söndürmeye değil, körüklemeye çalışıyorlar. Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların, dünyaya yayılacak ekonomik krize, en önemlisi dünya enerji krizine dönüşmesi olasılığı var. Türkiye’nin bu ortamda ortaya çıkan fırsatları değerlendirmesi gerekiyor. Savaş sonrasının dünyası, savaş öncesinden farklı olacaktır. Yeni düzen de Çin başta olmak üzere ABD ve Rusya’nın tutumuyla şekillenecektir. Yeni düzen içinde Türkiye güçlü bir konum kazanmayı hedeflemeli ve bunu başarmalıdır.

 

(Devamını Oku)

KÜRESEL ISINMA VE ENERJİ SORUNU

ÇÖZÜMSÜZ DEĞİL…

 

 
14 Şubat 2022
 

Yeşil nükleer enerjiye, TORYUM sürecine uzanan yol açıldı. Bugün dünya küresel ısınma ve enerji sorunuyla karşı karşıya. Fosil yakıtların yanma emisyonu karbondioksit sera gazı olarak sorumlu tutuluyor, karbonsuz kaynaklar isteniyor. Uluslararası Enerji Ajansı’nın soruna ilişkin senaryolarıyla çözümler aranıyor. Enerji bütçelerinde hidroelektrik enerji, rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi payları artırılmaya çalışılıyor. Değişken alternatif kaynakların yanısıra baz yük için sabit (firm) enerji kaynaklarına ve puant yük kaynaklarına da ihtiyaç var. Karbondioksit emisyonu olmayan en önemli temiz baz yük santralları nükleer santrallardır. Avrupa Birliği Komisyonu nükleeri yeşil enerji kabul etti, ama tartışmalar sürüyor. Bunun nedeni uranyuma dayalı nükleer enerjinin özellikleri ve aydınlık sayılmayan geçmişi. Uranyum yerine toryum nükleer santralları güvenli yeşil enerji kaynağı. Çin ilk prototipini yaptı ve denemeye başladı. Toryum reaktörleri elektrik üretimi dışında askerî ve sivil gemilerin motoru görevini yapmaya uygunlar. Toryum, Türkiye için çok önemli bir fırsat olanağı.

 

(Devamını Oku)

ABD Tehdidine Karşı

“KAÇINILMAZ EKSEN DEĞİŞİKLİĞİ”

 
29 Kasım 2021
 

Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 1 Eylül 1922 tarihli “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” komutu, bugün Yunan’ın saldırgan tutumuyla geçerliliğini koruyor. Arkasında yer alan ABD’ye ve Batılı emperyalistlere rağmen, Türk’ün Mavi Vatan’ından süpürülecektir. ABD ile müttefiklikten düşmanlığa uzanan süreç önümüzde çatışmalara gebe. Türkiye’yi güneyden ve batıdan askerî üsleriyle kuşatan ABD, Irak ve Suriye’de Kürtlerle, batıda Yunanistan ile Türkiye’yi çatıştırma çabasında. Amacı Büyük İsrail’e evrilecek Bağımsız Kürdistan’a yol açmak, Doğu Akdeniz’den Türkiye’yi çıkarmak, Rusya’ya uzanacak yolda Türkiye’nin ayağına takılmasını önlemek. Türkiye ABD’nin üslerle oluşturduğu askerî tehdidine boyun eğecek bir ülke değildir. ABD’nin dost olmadığı çoktan kanıtlanmıştır. Türkiye’nin ekseni NATO, ABD ve AB yönünden kaymakta… Bu olgu Türkiye’yi zayıflatmıyor, tam tersi güçlenmesine, dünyada gerçekçi yerini bulmasına, saygınlığının artmasına, Atatürk’ün belirlediği kuruluş çizgisine yönelmesine neden oluyor…

 

(Devamını Oku)

ENERJİDE YARINLAR BEKLENTİSİ

 
14 Haziran 2021
 

Enerji, ekonomik üretim fonksiyonuna eklenen çağdaş faktör. Enerjiye erişim toplumsal tabanda önemli aşama, enerji kullanımın sonucu ortaya çıkan salınımlar da toplum için ekolojik tavanı sınırlandırıyor. 21. Yüzyıl ekonomisi yarınlar için enerjiden ne bekliyor? Uygulanan politikaların gösterdiği trend mi, yoksa sürdürülebilir gelişme koşullarına uygun politikaların öngördüğü trend mi izlenmeli? Hangi yol izlenirse izlensin, yarınların enerji politikasında yenilenebilir enerji kaynakları ve nükleer enerji önemli olacak. Bugün koşar adım yenilenebilir enerjiye yönelmek gündemde. Bugün yersiz bir korku nedeniyle ötelenmiş görünen, ancak iklim değişikliğinin önlenmesinde çok büyük katkılar yapabilecek olan nükleer enerjinin durgunluğu yırtıp sıçraması kaçınılmaz.

 

(Devamını Oku)

HERCÜMERÇ ETME ÇÖZÜM OLMAZ

 
01 Mart 2021
 

Geçen yılın sonunda başlayan, bu yılın ilk iki ayında sürdürülen Türkiye’nin dış politika tutumunda, dik duruştan zeytin dalı sunumuna doğru yönelen yumuşama gözleniyor. Türkiye’nin ulusal çıkarlarına dayalı dış politikasında hercümerç etmeyle geri adım atma sürecine girmesi, Avrupa Birliği (AB) ve Amerika (ABD) yaptırım tehditlerine karşı taktik olarak değerlendiriliyor. Batı, her fırsatta Türkiye’yi karıştırarak zora sokmak, ödün koparmak ister. Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Suriye Türkiye’den ödün koparmak istedikleri yerler. Emperyalist Batı’ya karşı dikkatli olmak gerekiyor.  ABD ve AB baskıları karşısında dik duramayan, zeytin dalı politikasına sarılan ve öyle ya da böyle ödün vermeye yönelecek bir iktidar, Türk milletinin desteğini kaybeder.

 

(Devamını Oku)

TÜRKİYE’NİN YENİ KIZILELMA’SI: “MAVİ VATAN

 
28 Kasım 2020
 

Kızılelma ülkümüzdür ve Mavi Vatan algısıyla bütünleşmiştir. Gereği yerine getirilecek olan bu gerçekçi milli ülkü, uluslararası hukuka ve geçerli anlaşmalara bağlı olarak Mavi Vatan’ımıza, hakkımız olan adalarımıza, kıta sahanlığımıza ve Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarına sahip çıkılmasıdır. Mavi Vatan’ımız üzerinde Helenlerin hayalleri ve Bizans oyunları çökertilecektir. Türkiye Denizsel Hidrokarbon Arama Gücü ile yürüttüğü çalışmalardan olumlu sonuçlar almaya başlamıştır. Mavi Vatan üzerindeki her türlü enerji olanağı ve yenilenebilir denizsel santraller de gündeme gelecektir. Türkiye Mavi Vatan üzerinde kararlı adımlar atarken, engelleyici yabancı baskı ve çatışma kışkırtmaları yaşanacaktır. Olası ABD destekli Almanya – Yunanistan organizasyonuyla gerçekleştirilen IRINI Korsanlığı bunun göstergesidir.

 

(Devamını Oku)

POSTMODERN HAÇLI SALDIRISI

 

 
28 Eylül 2020
 

Yunan-Rum ikilisi Türkiye’nin doğal hakkı ve uluslararası hukuka uygun olan kıta sahanlığına, Mavi Vatanı’na Doğu Akdeniz’de ve Adalar Denizi’nde çöreklenme heves ve gayreti içinde. Doğu Akdeniz’de Oruç Reis arama gemisinin çalışmalarıyla ortaya çıkan gerginlik, Meis Adası’ndan esen savaş rüzgârı bu nedenle fırtınaya dönüştü. Gerginlik sürecinde etkin rol oynayan Almanya ve Fransa’nın çabalarıyla Avrupa Birliği karşımızda konuşlandı. Emperyalist ABD Yunanistan’a ve Kıbrıs Rumlarına askeri yardımla destek vermekte. Türkiye’ye karşı Postmodern Haçlı Seferi hazırlığı var. Gerginlik şu an görüşmelerle dizginlenmek istense de Yunan-Rum ikilisi ve Batı’nın tek bir beklentisi var; “Türkiye’nin masada taviz vermesi”. Oysa, Türkiye geri adım atmaz, atamaz. Kaldı ki bundan böyle Türkiye’nin yeni Kızıl Elması Mavi Vatan’dır.

 

Preveze Deniz Zaferinin 482. yıldönümüne ve Türk Deniz Kuvvetleri Günü’ne armağanımızdır.

 

(Devamını Oku)

YERLİ VE MİLLİ Mİ YOKSA YERLİ MONTAJ MI?

 

 
01 Haziran 2020
 

Türkiye niçin Türk malı motor yapmıyor ya da yapamıyor, niçin yüzde yüzü yerli motorlu araç üretemiyor? Yerli ve milli savaş araçları yapımının önünü tıkayabilecek en büyük tehlike, bu sanayinin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi duran ve tehdit oluşturan yerli ve milli motor üretim sorunu, nasıl ve ne zaman aşılacak? Bu sorulara yanıt aramak ve konuyla ilgili olarak Cumhuriyet döneminde gösterilen çabaları sergilemek amacıyla hazırladığımız bu “Arayış ve Gündem” yazımız; Türk malı 1961 yapımı DEVRİM otomobilinden, 2019 İtalyan malı “Türk Markalı” TOGG otomobiline, Atatürk’ün uçaklarından TUSAŞ’ın tasarladığı Milli Savaş Uçağı’na, seri üretimi tartışılan Altay Tankı’na ve MİLGEM savaş gemilerine kadar uzanan bir sanayi araştırmasıdır. Büyük Önder Atatürk, 1937 yılında Meclis Kürsüsünden, “motorların ülkemizde yapılması, harp sanayimizin bu temele göre geliştirilmesi gerekir” demişti. Başka bazı buyrukları gibi, Atamızın bu isteğini de yerine getirememiş olmanın ezikliği içindeyiz…

 

(Devamını Oku)

SALGINLA YENİ DÜNYA DÜZENİNE DOĞRU

 

 
08 Nisan 2020
 

Bu salgının mutlaka bir nedeni olmalı. Nedenine ilişkin alternatiflere çeşitli sorulara verilecek yanıtlar ve yorumlarla ulaşılabilir. Dünyayı sarsan ve yeni bir düzene sürükleyen salgın nasıl çıktı ya da çıkarıldı, şimdi dünya nereye gidiyor? Önemli olan konu, salgının doğal biçimde kendiliğinden mi, olumsuz bir tesadüfle mi, yoksa kasıtlı mı ortaya çıktığı? Koronavirüs salgını, aslında çok amaçlı gizli bir biyolojik savaş mı? Korona salgınının hedefindeki dünya dengesi hangisi? Salgın, “Korona-Para” ilişkisiyle kimlere güç katacak? Dünya yeraltı devleti 300’ler Komitesi’nin bu salgınla bir ilgisi var mı? Salgınla budanacak dünya, sürülmüş bir tarla gibi yeniden canlanırken, farklı yapı ve kurumlarla, başarılı ve yeni liderlerle ortaya çıkacaktır. Bir süreç sonunda oluşacak yeni dünyada uluslararası ilişkiler, ulusal tercihler değişik olacaktır.

 

(Devamını Oku)

Libya Anlaşması Sonrası

DOĞU AKDENİZ, GİRİT VE KIBRIS

 

 
04 Şubat 2020
 

Türk Avrasyası’ndan at sırtında Anadolu’ya gelen ecdadımız bu toprakları vatan yaptı. Yaşadığımız çağda vatan sadece toprak değil, o toprağın denizlerdeki uzantısı da Mavi Vatandır. “Libya’da ne işimiz var?” diye soranlar, vatan kavramında çağdaşlığa ulaşamayan attan inmenin şaşkınlığını üzerinden atamayan, vatan sınırlarını göremeyenlerdir. Küçük Asya megali ideasıyla Anadolu’muzu işgale kalkışanları kovalarken, Mustafa Kemal Paşanın, “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz” komutu, sadece Yunan’ın İzmir Körfezi’nde boğulması hedefi değil, Kara Vatanımızın ayrılmaz parçası Mavi Vatanımıza sahip çıkılması, egemenliğimizin deniz ufkuna taşınması buyruğudur. Doğu Akdeniz’de Yavru Vatan Kıbrıs sularından Girit’in karşı sahilindeki Libya sularına dek uzanan Mavi Vatanımız, Türk Yurdu Anadolu’nun ayrılmaz parçası kıta sahanlığımızdır.

 

(Devamını Oku)

AMERİKA İLE BİRLİKTE OLMAK YA DA OLMAMAK

 
20 Aralık 2019
 

Amerika ile birlikte olmak veya olmamak”, bu birliktelik sorunu, aslında Türkiye’nin bekası açısından önemli bir sorun. Bu sorunun alternatifi; “Amerika ve Rusya mı veya Amerika ya da Rusya mı?” şeklinde düşünülmemelidir. Elbette ne Amerika ne de Rusya, gereken Güçlü Türkiye’dir. Ancak, büyük devletlerle müttefiklik ilişkisine gerek duyulduğunda, seçilecek müttefik güven verici olmalıdır. Amerika giderek Türkiye’nin müttefiki olmaktan çıkıp, Türkiye’nin düşmanına dönüşmüştür. Gerçi daha ilişkinin başlangıcında Türkiye’nin gizli düşmanıydı. Türkiye, düşmanı Amerika ile birlikte olamaz. Ancak ne yazık ki bu gerçeği hâlâ göremeyenler var.

 

(Devamını Oku)

KARARSIZ SAPMA TÜRKİYE’YE KAYBETTİRİR

 
03 Eylül 2019
 

Ağustos ayında Türkiye, dış politikada karasız sapmalarla karşılaştı. Türkiye’nin aleyhine olan üç sapma sırasıyla; Ukrayna müttefikliği adına Kırım’da Rusya’nın işgalci sayılması, Suriye’de Fırat’ın doğusu için gereken Güvenlik Koridoru projesinin işgalci ABD işbirliğiyle PYD/YPG garnizon devletçiğini korumaya yönelik Barış Koridoru projesine dönüşmesinin kabul edilmesi, Kıbrıs’ta sözde cumhurbaşkanı olacak Akıncı’nın işgüzarlığıyla Rumların istediği çözüm sürecinin yeniden başlatılmasına karşı çıkılmayarak seyirci kalınması. Bunlar Türkiye’nin iki süper güç arasında yalpalaması sonucu ortaya çıkan, ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan gelişmeler. Kararsız sapmalara neden olan yalpalama Erdoğan iktidarına da kaybettiriyor.

 

(Devamını Oku)

KITA SAHANLIĞINA NEDEN 28 DERECE SINIRI?

 
01 Mayıs 2019
 

Türkiye, Doğu Akdeniz için Birleşmiş Milletler’e gönderdiği 18 Mart 2019 tarihli resmî mektubunda, “32 derece 16 dakika 18 saniye doğu boylamı ile 28 derece doğu boylamı arasında kalan bölgede Türkiye’nin çıkarları vardır. 28 derece doğu boylamının batısı da müteakip sınırlamalara esastır” dedi. Bu sınırlama Nisan ayında kamuoyuna açıklandı. Doğu Akdeniz’de kıta sahanlığımızla örtüşen Münhasır Ekonomik Bölge ilânı doğrultusunda atılmış olan önemli bir adım. Ancak, niçin 28 derece doğu boylamı da Kıta Sahanlığımızın batı ucu olan 23 derece 20 dakika doğu boylamı değil? Adımın kısa atılmış olmasının arkasında ne yatıyor acaba? 28 derece doğu boylamı, Mart 2012’de Soros kuruluşu olan Uluslararası Kriz Grubu haritalarına geçmiş bir boylam sınırı. Çekilen sakın “Soros sınırı” olmasın? Bu sınırın batısında Türkiye’nin vazgeçemeyeceği 92 bin kilometrekarelik deniz yetki alanı daha var.

 

(Devamını Oku)

ÇIRPINIYOR AKDENİZ, BAKIP TÜRK’ÜN BAYRAĞINA

 
30 Ocak 2019
 

Bu yazımızda, Osmanlı’dan günümüze kadar uzanan süreçte, Akdeniz üzerinden Mavi Vatan konusuna eğilinmektedir. Tarihi süreciyle Doğu Akdeniz, Adalar Denizi sorunları, devletlerarası siyasi gelişmeler, önemli antlaşmalar, adaların kaybedilmesiyle ortaya çıkan zilyetlik hakkı-mülkiyet hakkı konuları gündeme taşınıp tartışılmaktadır. Güncel gelişmelerle Kıbrıs sorunu, adaların antlaşmalara aykırı silahlandırılması ve tahkimi, Yunanistan’ın Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki genişlemeci Megali İdea politikası, ada işgalleri, Türkiye’nin çıkarlarına karşıt adalar turizmi irdelenmektedir. Yunanistan ile aramızdaki karasuları ve kıta sahanlığı anlaşmazlıklarına, Münhasır Ekonomik Bölge aykırılıklarına değinilmektedir. Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin arkalarına ABD ve emperyalist dünya piyonlarını alarak oynadıkları oyun karşısında, ulusal çıkarlarımızın korunması, Kıbrıs’ın kaybedilmemesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bekası, Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarımızın sürdürülmesi için yapılması gerekenlere ilişkin önerilere yer verilmektedir.

 

(Devamını Oku)

 

Aynı konuda geniş kapsamlı yazılan ve internette yayınlanan güncel kitabımız:

http://www.ultanirplatformu.com/cirpiniyor-akdeniz-bakip-turkun-bayragina.html

 

ABD KARŞISINDA İKİ ÜLKE VE İKİ KOZ

 
15 Ağustos 2018
 

Amerika bugünün çok kutuplu dünyasını ve rakip güç odaklarını kabul edemiyor. Eski parlak günleri mazide kaldıkça saldırganlaşıyor. ABD’nin Çin’e karşı açtığı ticaret savaşı, İran’a, Rusya’ya ve Türkiye’ye getirdiği yaptırımlar değişik bahanelere dayansa da geri planda yatan temel neden, Asya’nın yükselişine karşı tepkisi ve hegemonyasını korumak amacıyla önlem alma isteğidir. Çin ve Rusya Asya’nın en güçlü ülkeleri, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün, BRICS kuruluşunun ana sütunları. İran ve Türkiye Asya’ya yönelmiş, Amerikan’ın askeri ve dolar hegemonyasına karşı çıkan, Ortadoğu’da da ağırlığı olan Batı Asya ülkeleri. ABD, Ortadoğu projelerinin karşısında Türkiye ve İran’ı engel olarak görmektedir ki yaptırımlar bunun sonucudur.

 

ABD’nin yaptırım uyguladığı ülkelerde özellikle finans sektörünü hedef alıp, göçertmeye çalıştığı biliniyor. Bugün için ABD, 15 Temmuz’da FETÖ darbesiyle dize getiremediği Türkiye’yi döviz girdabında finans güçlüklerine dayalı ekonomik krizle dize getirmek istiyor. İran’a karşı başlatılan haksız ambargonun ilk aşaması da İran’ı ekonomik olarak köşeye sıkıştırmayı hedefliyor. Gelecek ikinci aşama ise İran ekonomisini tümden göçertmek amacıyla planlanmış. Türkiye’nin ABD’ye karşı en büyük kozu başta İncirlik üssü olmak üzere askeri üsler. İran’ın büyük kozu ise dünya enerji arzında ve ticaretinde petrol kanalı gibi işlev gören Hürmüz Boğazı.

 

Karşı kozların kullanılmasının yaratacağı sıkıntılar Amerika’ya geri adım attırır mı? Geri adım atmasa bile Amerika’nın saldırganlığına ve Trump’ın çılgınlığına dünya seyirci kalmayacak görünüyor. Bugün için Rusya, Çin, İran ve Türkiye ABD’nin yaptırımlarına karşı birbirlerini destekliyorlar. Bu desteğe tüm Şanghay ve BRICS ülkelerinin katılması beklenmeli. Batı’dan Almanya’dan Fransa’dan, İtalya’dan destekler var. İngiltere ve Kanada bile ABD’yi eleştiriyor. ABD çılgınlıklarını sürdürecek olursa, Asya Pasifik, Avrasya ve belli başlı ülkeleriyle Batı Amerika’ya karşı birleşecek görünüyor.

 

( Devamını Oku )

 

BÜYÜK KULPU ÜLKE VE ULUS YARARINA ÇEVİREBİLMEK

 
28 Temmuz 2018
 

Onbeş yıl önce Erdoğan, ilk hükümetiyle büyük kulpu yakalayarak Türkiye’yi yönetmeye başlamıştı. Sonrasınd a hep daha büyük kulp peşinde koştu, Türkiye’yi Başkanlık Sistemi’ne bu arayışla getirdi. Şimdi 24 Haziran seçimlerinde söylediği ustalık döneminde, yakaladığı en büyük kulpu Türkiye’nin ve Türk halkının çıkarı için döndürmesini diliyoruz.

 

Türkiye her işin, her kararın Cumhurbaşkanına bağlandığı yeni bir döneme adım atmış bulunuyor. Cumhuriyetimiz için adeta yeni bir deneme süreci. 9 Temmuz günü fiilen başlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi için Devletin yapısı yayınlanan kararnamelerle bütünüyle değişti ve değişiklik sürüyor. Başkan Erdoğan, aynı gün yeni kabinesini açıkladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Birinci Cumhurbaşkanlığı kabinesi örnek bir kabine olarak bekleniyordu, ama beklentileri karşılamaktan uzak kaldı.

 

Türkiye’nin karşısındaki temel sorunlar; giderek ağırlaşmakta olan ekonomik bunalım, bölücü terör ve arkasındaki dış güçler, Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Mavi Vatanımız üzerinden yapılan tecavüzler şeklinde sıralanabilir. Türkiye’nin bu sorunlarının kökeninde Batı yakasından ABD, NATO, AB ve diğer maskeli müttefikleri var. Türkiye’nin çıkışı Doğu yakasında. Türkiye rejim değişikliğine gitti, ama zorlu bir dönemeçte, içte ve dışta çok ciddi, hatta devasa sorunlarla karşı karşıya olduğu bir dönemde. Türkiye’nin düzlüğe çıkabilmesi için yazımızın başında söylediğimiz Büyük Kulp’un Türkiye ve Türk halkı yararına başarılı bir şekilde çevrilmesi gerekiyor.

 

( Devamını Oku )

 

 

Enerji Oburluğuyla Denizlere Hücum ve Emperyalizm

 
13 Haziran 2018
 

Geride bıraktığımız 20’nci yüzyılda dünyanın toplam enerji tüketimi, tüm insanlık tarihi boyunca gerçekleşmiş enerji tüketiminden daha fazla olmuştur. Dünya giderek enerji oburluğuna yakalanmış bulunuyor. Ancak artan enerji kullanımının doğal dengeyi bozan iki sonucu var. Birincisi dünya global yüzey sıcaklığının artması, ikincisi ise bundan çok daha önemli olan entropi artışı. Her ikisi de geri dönüşü olmayan tersinmez nitelikli değişiklikler. En önemlisi entropi artışı frenlenemeyecek ve evrenin sonunu getirecek bir değişimdir. Evren termodinamik bir dengeyle, ısı ölümüne sürükleniyor.

 

OECD Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) senaryolarına dayalı analizlere göre, enerji talebi artış trendini sürdürecek. Talepler büyümüş olduğundan, karadaki hidrokarbon kaynakları yetmediği için denizlerden yapılan hidrokarbon üretiminin giderek artacağı görülüyor. Kısacası 21’nci yüzyılda denizler önemli enerji ve hidrokarbon üretim alanı olacak. Bu sonuç, kıta sahanlıklarının ve denizlerdeki münhasır ekonomik bölgelerin içerdiği kaynakların önemini artırıyor.

 

Türkiye’nin Karadeniz’deki MEB sınırları anlaşmayla belirlenmiştir, ama Ege’de ve Doğu Akdeniz’de Türkiye MEB sorunları yaşamaktadır. Yunanlılar, Kıbrıslı Rumlar, ABD’nin, AB’nin, İsrail’in desteği ve kışkırtmalarıyla gerek Ege’de ve gerekse Doğu Akdeniz’de haksız olarak hidrokarbon kaynaklarına el atmaya çalışıyorlar. Türkiye Ege’de ve Doğu Akdeniz’de mavi vatanına hiçbir ödün vermeden sahip çıkmak ve proaktif davranmak zorundadır.

 

( Devamını Oku )

53 Yıl Sonra Atılabilen Temel: NÜKLEER

 
13 Nisan 2018
 

 

Anlaşması imzalandıktan 8 yıl sonra, ilk nükleer santral kurma girişiminden ise 53 yıl sonra nihayet 3 Nisan 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin tarafından Akkuyu Nükleer Elektrik Santrali’nin temeli atılarak, yapım aşaması resmen başlamış bulunuyor. Türkiye için hayırlı olmasını diliyoruz.

 

Üç maddelik bir kanunla onaylanıp yürürlüğe girmiş olan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde Akkuyu sahasında Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair İşbirliğine İlişkin Anlaşma” ile Türkiye nükleer enerji dönemine adım atıyor. Çoğu kez söylediğimiz bir gerçeği burada bir kez daha vurgulamakta fayda var. Türkiye kilit teknolojileri hiçbir zaman Batı’dan alamamıştır. Demir-çelik, alüminyum ve sanayide olan diğer örnekleri gibi Rusya’dan almıştır. Nükleer enerjiye de Rusya’nın yardımıyla giriyor. Ancak yapılan anlaşma, Türkiye’ye yerli nükleer reaktör yapma teknolojisi getirecek değil. Rusya’ya kuracağı ve mülkiyetinde kalacak santralden elektrik satış imtiyazı veriyor. Yapılmış olan anlaşmanın eleştirilecek en önemli yanı bu. Temel atılmadan önce, Rusya ile ilişkilerin iyi olduğu günümüzde anlaşma revize edilmeliydi, ama bu gündeme dahi getirilmedi. AKP yönetimi nükleer konusunu kavrayabilmiş değil.

 

( Devamını Oku )

AB VE ABD’YE YASLANIP PALİKARYALIK YAPMAK

 

10 Mart 2018

 

 

Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı EOKA’cı Anastasiadis’in Kıbrıs’ın etrafındaki sularda oynadığı hidrokarbon oyununun nedeni, savaş istiyor olması. Anastasiadis gerilimi sürekli tırmandırırken, kendi gücüne değil, zaten kendi gücü yok, anlaşma yaptığı şirketlerin bağlı olduğu ülkelere güvenmekte ve AB ile ABD’ye sığınmakta. 6 no.lu ve 3 no.lu parsellerde karşısında Türkiye engelini görünce, Yunanistan Başbakanı Çipras ile birlikte konuyu Brüksel’e taşıyarak AB desteğini almaya kalkıştı. Şimdi 10 no.lu blok için gelen Amerikalılar ile Türkiye’yi karşı karşıya getiremezse, kahrından sinir krizleri geçireceği muhakkak…

 

Yunanistan Cumhurbaşkanı Pavlopulos, “Tarihsel olarak bize düşmesi gereken topraklara sahip olmayabiliriz… Tarih bizi mecbur ettiği taktirde atalarımızın yaptığını yaparız” diye saçma sapan bir açıklamayla ortaya çıkıverdi. Pavlopulos, megali idea sevdasıyla ve “Küçük Asya” düşüyle geldikleri Anadolu topraklarından Türk’ün şamarıyla İzmir Körfezi’ne dökülerek, Ege’nin soğuk sularında boğuldukları maceradan ders almamış görünüyor. Türkiye’nin kanla çizilmiş ve uluslararası anlaşmayla tescil edilmiş sınırlarına, uluslararası hukuka saygı göstermiyor. Peki bu palikaryalık birdenbire nereden çıkıverdi? Türkiye Suriye’de meşgulken Ege’ye ve Doğu Akdeniz’e bakamaz düşüncesine kapılmış olmasın sakın! Çok yanılmış olur. Yoksa, Yunanistan’ı Türkiye’ye karşı kışkırtan bir başka güç mü var?

 

( Devamını Oku )

VATAN SAVAŞI, DİPLOMASİ VE SİYASET

 

21 Şubat 2018

 

Mehmetçik el ele vermiş vatan için savaşını sürdürüyor. Öyle ki cephede yaralanan askerlerimiz ayrı sedyelerle taşınırken bile, fırsat bulup sıkıca el ele tutuşuyorlar. Kahraman askerlerimizin vatan için ele ele vermesi, milli bilinç ve birliğimizin sembolü olup göz yaşartıyor. 7/8 Şubat günleri görsel ve yazılı basında bu fotoğraf vardı. Harekâtın bir ayı geride kaldı ve 32’nci günde etkisiz hale getirilen terörist sayısı 20 Şubat’taki açıklamaya göre 1715’e ulaştı. Bu bir ayda 32 yiğit vatan evladımız da şehitlik mertebesine erişti.

 

19 Şubat’ta televizyonların flaş haberi, PKK-PYD/YPG unsurlarının Afrin merkezde rejim güçlerine silah bırakarak sığınma görüntüsüyle teslim olup korunacaklarına ilişkindi. Ayni gün Türkiye’de Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası yapılan açıklamada, “Suriye rejiminin PYD/YPG terör örgütlerini müdafaa için Afrin’e birlik sevk etme gibi bir düşünceye varması veya bu yönde atım atması, bölge bakımından büyük felaketlere yol açar” uyarısı yer alıyordu. Afrin’de oynanmak istenen kirli senaryo Türkiye’nin kararlı duruşu, Erdoğan’ın Putin ve Ruhani ile gerçekleştirdiği telefon diplomasisi sonucu engelleniyordu. PKK-PYD/YPG Mehmetçikten kaçamayacaktı. Esad’ın milislerinin Afrin’e sızamayacağı da 20 Şubat’ta görüldü.

 

 

( Devamını Oku )

2018 YILI BAŞLARKEN TÜRKİYE’NİN KARŞISINDAKİ

DIŞ TEHDİTLER VE AÇMAZLAR

 

08 Ocak 2018

 

Türkiye, ulusal sınırlarına, egemenlik alanlarına, rejimine, bütünlüğüne yönelik dış tehditlerle iç siyasetteki ve makro ekonomisindeki açmazlarla karşı karşıya. Dış tehditlerin arkasındaki ülkelerin başında ABD ve ortağı İsrail geliyor. Onları Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile diğerleri izliyor. Tehdit oluşturan uluslararası kuruluşlar ise NATO ve AB. Türkiye’nin içinden geçtiği ateş çemberi, neredeyse Kurtuluş Savaşı’nı anımsatır bir süreç. Batı’nın bir diğer deyişle Atlantik cephesinin tek dişi kalmış canavarlarının hedefinde dün olduğu gibi bugün de Türkiye var.

 

2018 yılına dış tehditler, sorunlar ve açmazlarla girdik. Tehlikeleri görmek ve bilmek, tehlikeleri yaşamamak için zorunludur. Dileriz tehlikeler gerçekleşmez. Ancak, karamsar olmak için de hiçbir neden yok. Türk milletinin gücü, potansiyeli tehditleri bertaraf etmek, sorunları çözmek, açmazları gidermek için yeterlidir. Olanaklarımızın en az olduğu zamanda yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşıyla baş etmiş Türkiye, bugünkü sorunların üstesinden elbette gelecektir. Diyeceksiniz ki, o gün lider olarak bu milletin Atası Mustafa Kemal Paşa vardı, bugün kim var? Onu da 2018 yılında çok düşünerek, çok tartışarak 2019 yılında ya da bu yıl içinde seçeceğiz! İşte mesele bu…

 

( Devamını Oku )

MEDRESE ÜNİVERSİTELERİNDEN

 ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİNE Mİ?

 

03 Kasım 2017

 

Camili medreseler Cumhuriyetle tarih olmuşlardı, ama 21’inci yüzyıl Türkiye’sinde camili üniversiteler dönemi yaşatılmak istenmiştir. Üniversite ve cami ayrıdır, birbiriyle bütünleştirilemez, çünkü bilim ile inanış karıştırılamaz. Özgür olması gereken araştırıcı beyinler dinsel tabularla sınırlandırılamaz. Araştırmanın, bilimsel eğitimin, ibadetin birbirinden ayrı olması gerektiği ortada iken, dini siyasete alet edenlerin çabalarıyla üniversitelerde ve fakültelerde cami modası 2002’den önce başlatılmıştı, 2002 sonrası dine dayalı siyasetle geliştirildi. Çağdaş bilim yuvası üniversiteler medreseleşmeye yönlendirilmek istendi. Pozitif bilimden sapılması aklı hür, vicdanı hür araştırıcı ve yaratıcı çağdaş nesillerin yetiştirilmesini engelleyerek, Cumhuriyet kazanımları için tehdit oluşturmaktadır. Çağdaş bilim yuvalarından Türkiye’nin uzaklaştırılması, ülkemiz üzerinde gizli hesapları olan emperyalist odaklara hizmet etmekten başka bir işe yaramazken, acı gerçek görülmek istenmemiş ya da gizlenmiştir. Bugün araştırma üniversitelerine yönelirken vurgulanması gereken bir başka gerçek var. Medreseleşme kafası yok edilmeden, çağdaş araştırma yapan üniversite oluşturulamaz, araştırma üniversitesi de olmaz. Çünkü, her üniversite bilimsel araştırma yapmak zorundadır.

 

( Devamını Oku )

TÜRKİYE’NİN BATI İLE ÇARPIK İLİŞKİSİ

VE TEKNOLOJİ SORUNU

 

05 Eylül 2017

 

Bir ülkenin gücü çeşitli faktörlere bağlıdır. Bunlardan biri de bazı kilit teknolojiler ve sanayi dallarıdır. Batı ile hasım olunan bu dönemde artık Türkiye’nin büyük projelerle kendini göstermesi gerekiyor. Bu büyük projeler, ulusal güç göstergesi sayılabilecek yerli ve kilit teknolojilere dayalı olmalı. Bugün Türkiye’de tartışılan ve değişik biçimlerde gerçekleştirilmek istenen üç projede atılacak ulusal adımlar bu açıdan önem kazanıyor:

 

• Nükleer teknoloji ve yerli nükleer santral

• Gelişmiş yerli füze sistemleri

• Türk uçak gemisi

 

Sıraladığımız her üç konuda da yabancılarla ortaklaşa yürütülen çalışmalar var, ama biz burada tümüyle ulusal nitelikli yerli teknolojiye dayanacak gelişmeden söz ediyoruz. Ancak böyle bir gelişme Türkiye’yi güçlü devletler statüsüne sokacaktır.

 

( Devamını Oku )

TÜRKİYE PETROLLERİ TÜRKİYE’NİN VAZGEÇİLMEZİDİR

 

 

28 Temmuz 2017

 

TPAO için yapılması gereken TPAO’yu satıp özelleştirmek değildir. Kuruluşundaki yapıya günün koşullarına uygun biçimde dönülmelidir. Tabii ki artık anonim ortaklık değil, kamu yönetiminde, ama halka ve özel sermayeye de belli oranda (yüzde 49 üst sınır olmak üzere) açık, petrol endüstrisinin tüm değer zincirinde faaliyet gösterecek bir holding olarak yapılandırılıp güçlendirilmelidir.

 

Holdingin yönetimi ve denetimi kamu elinde olmalıdır, ama yurt içinde ve dışında piyasa koşullarında faaliyetlerini kolaylaştırıcı esnekliğe de sahip bulunmalıdır. Entegre yapıda upstream, midstream, downstream faaliyetlerinin tümünde görev alacak şirketleriyle güçlü bir Türkiye Petrolleri Holding’i ile Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına çıkmalıyız. TPIC de bu entegre yapıda yerini almalıdır. Alnımızın ak çıkabilmesi için önerdiğimiz Türkiye Petrolleri Holdingi’nin karasal ve özellikle denizsel alanlarda yeni bir arama seferberliğini başlatarak yürütüyor olması gerekir.

 

( Devamını Oku )

ÜÇ DOĞALGAZ BORU HATTI PROJESİ VE TÜRKİYE

 

 

5 Temmuz 2017

 

Burada ele alıp irdeleyeceğimiz ve Türkiye açısından değerlendireceğimiz üç proje gündeme geliş sırasıyla; Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (Trans Anatolian Natural Gas Pipeline) “TANAP” Projesi, Türk Akımı Boru Hattı (TurkStream Pipeline) “TSP” Projesi ve Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı (East Med Gaz Pipeline) “EMP” Projesi’dir. İlk iki doğalgaz boru hattı projesi Türkiye’nin stratejik önemini artırıyor, Türkiye’ye artı ekonomik ve siyasi katkı sağlıyor. Üçüncü proje olan Doğu Akdeniz Gaz Boru Hattı ise Türkiye’nin çıkarlarına ters, ama bu proje şimdi ABD, İsrail, Avrupa Birliği, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan tarafından Türkiye’yi doğalgazda merkez yapma vaadiyle Kıbrıs’tan askerimizin tamamen çekilmesi için bir rüşvet (ya da avam siyasi deyişle havuç) olarak kullanılıyor. Eti budu Türkiye’yi merkez yapmaya yeterli olmayan, bir yandan da haksızca gasp edilen gazları da içeren böyle bir proje, Türkiye açısından doğalgaz projesi değil, olsa olsa zehirli gaz projesidir. Türkiye böyle bir projede yer almamalı, kendi topraklarından ve kendi deniz alanından geçmesine izin vermemelidir.

 

( Devamını Oku )

Ülkeyi Doğru Yola Yönlendirebilmek!...

 

 

1 Haziran 2017

 

Batıya karşı “Eyyy” ünlemiyle gürlemek, ABD’ye nokta koymak, NATO’da çıkarımızı korumak, AB’ye haddini bildirmek adına sözde sabun köpüğü gibi kabarıp eylemde sönmek, sadece iç sahnede oynanan bir politik oyunun sahnelenmesi miydi? Oysa Türkiye’nin çıkarı için öyle olmaması, söz ile eylemin bütünleşmesi gerekir!...

 

( Devamını Oku )

BAYKAL’IN TAŞIYLA OLUŞAN SİYASET DALGASI

 

 

8 Mayıs 2017

 

2019’a daha iki yıl var. Türkiye’de siyaset durağan ve istikrarlı değil, aşırı dinamik ve oldukça değişkendir. Cumhurbaşkanı adaylarını elbette gelecekteki gelişmeler belirleyecek. Ancak Türkiye’nin ne majestelerinin Lordu gibi ne de CIA kökenli ya da korumalı Moon tarikatı, Gülen tarikatı vs. gibi tarikat ilişkili siyasetçilere ihtiyacı yok. Atatürk’ün izinde yürüyerek ilkelerine ve devrimlerine sadık kalacak, günümüzde dişini gösteren emperyalistlere karşı vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunacak, ulusal-üniter-laik yapıya gönülden bağlı olacak, ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmasını hedefleyerek refah düzeyini yükseltmeye çalışacak, borç değil üretim ekonomisiyle Türk milletinin refahını artırmaya çabalayacak, halkı aldatmayı marifet saymayacak, tüm ulusu kucaklayacak siyasetçilere ve liderlere ihtiyacı var.

 

( Devamını Oku )

TÜRKİYE AÇMAZA SÜRÜKLENMEMELİ...

 
26 Nisan 2017

 

Türkiye Kurtuluş Savaşımızdaki gibi emperyalist tehlikeyle karşı karşıya. Ulusal birliğimiz en büyük güvence, ama Atatürk’ün gösterdiği strateji uyarınca çok güçlü bir Meclisimizin olması gerekiyor. Meclisi zayıflatacak Cumhurbaşkanlığı Sistemi bu açıdan sakıncalı. Emperyalist saldırıların tek adam yönetimiyle değil, Gazi Meclis’le durdurularak alt edileceğini Gazi Mustafa Kemal Atatürk gösterdi. Yolumuz bu olmalı. Gazi Meclisimiz, butlanla malul şaibeli anayasa referandumunu ve getirilmek istenen değişikliği, ulusal çıkarlarımızı savunmak adına iptal edip kaldırmalı.

 

AKP iktidara gelince Sayın Erdoğan Rahmetli Demirel’i ziyarete gitmişti. Demirel Sayın Erdoğan’a kazandığı başarıyı ve sorumluluğunu kastederek,...

 

( Devamını Oku )

Kaybetmeye “Hayır”

 
04 Nisan 2017

 

Ya geçmişten gelen kazanımlarımızı ya da kazandıklarımızı peşi sıra kaybetme dönemi yaşayan bir ülke durumuna geldik. Kaybetme nedeni de doğru siyasi kararların verilememesinden, kısacası yanlış siyasetten kaynaklanıyor. Bu böyle devam edemeyeceğinden ulusça artık “Türkiye’nin kaybetmesine hayır” demeliyiz!..

 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin son 15 yılı kayıplarla dolu. Hangisini saysak ki? Şehitlerimizin sayısı binlerle ifade olunuyor. Dış borcumuz 100 milyar dolardan 500 milyar dolarlara tırmanmış bulunuyor. Buna karşın borçla yapılmış köprüler, otoyollar başarı diye gösterilebiliyor! Dışsatım ve turizm gelirleri darboğaza ve azalma sürecine sokulmuş bir ülke olduk. Uluslararası değerlendirmelerle 19 yılda kazanılan “yatırım yapılabilir ülke” statüsünü son üç yılda kaybettik.Gayrisafi milli hasılası dolar bazında gerileyen...

 

( Devamını Oku )

Koşullandırılmış Beyinlerin Kavrayamadığı Evrim

ve Bilim Karşıtlığı

 
14 Mart 2017

 

Evrim teorisine karşı sapkın ve yanlış görüşler, tutucu dini baskılarla koşullandırılmış dogmatik kafaların düşüncesi olarak yıllarca seslendirilmekte. O dogmatik kafalılar kabul etse de etmese de, her şey gelişmekte ve değişmekte, yalın deyişle evrilmektedir. O dogmatik kafalılar evrim deyince, sadece Charles Darwin’in 1859 yılında yayınlanan “Türlerin Kökeni” kitabında savunduğu tezi düşünürler ve evrimi 158 yıl önceki bu teoriyle sınırlı varsayarlar. Oysa evrim düşüncesi Darwin’den çok önce İ.Ö. 6. Yüzyılda yaşayan Miletli Yunan Düşünür Anaksimender tarafından da söyleniyordu, Darwin’den 850 yıl önce de İslam düşünürü Ibn-i Miskeveyh tarafından savunuluyordu. Darwin’den sonra da evrim teorisinin geliştirilmesi sürmektedir. Her şeyden önce evrim dogmatik kafalıların “İnsan maymun soyundan gelmiştir ya da gelmemiştir” tartışmasıyla sınırlı biyolojik bir kavram değildir. Canlıların evriminin yanında evrenin ve maddenin evrimi de var.

 

( Devamını Oku )

Yavru Vatan Kıbrıs ve Mavi Vatan Parçası Doğu Akdeniz

 
6 Şubat 2017

 

Anadolu Türkü Kıbrıs’ı kanı pahasına almıştır, Kıbrıs’ın uzağında kalan Balkan Yarımadası’ndan Helenizm hayaliyle kalkıp gelen Yunan ve Rumlar ise Ada’ya hep entrika ve hile politikasıyla, kısacası desiseyle sahip olmaya çalışmışlardır. Kanla alınan yerdir vatan, desise ile satın alınan yer değil. Rumlar şimdi de hile politikasına dayalı ABD ve AB destekli yeni bir senaryo ile ...

 

( Devamını Oku )

MİLLETİN GÜCÜ KİMSENİN ELİNDE DEĞİLDİR!...

 
23 Ocak 2017

 

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis’te çatışmalara neden olan “Cumhurbaşkanlığı Sistemi Anayasa Değişikliği” için “Ne yaparsanız yapın, ne ederseniz edin, bu tasarı Meclis’ten çıkıp milletin önüne gidecektir” demişti, nitekim geçti. Peki millet bu değişikliği kabul edecek mi?

 

( Devamını Oku )

KARANLIK BİR YILI GERİDE BIRAKIYORUZ,

AMA 2017 AYDINLIK OLABİLİR Mİ?

 

31 Aralık 2016

 

Başlıkta yer alan soruyu şu andaki koşullar ve beklentilerle olumlu yanıtlamak ne yazık ki olanaklı değil. 2016 gerçekten Cumhuriyet tarihimizin en karanlık yılı oldu, ama bu karanlık birdenbire ortaya çıkmadı. 21. Yüzyıla, 2000’li yıllara da pek de aydınlık ortamda adım atmamıştık ...

 

( Devamını Oku )

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi:

“Şanghay İşbirliği Örgütü’ne Tam Üye Olmalıyız!”

 

 

29 Kasım 2016

 

TÜRKİYE’YE GÜVENİLİR DOSTLUK VE ORTAKLIK GEREKLİ

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakanlık döneminden bu yana, Türkiye için Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üyelik isteğini çeşitli şekillerde dile getirdi. Türkiye-Rusya resmi görüşmelerinde de bunu tekrarladığı biliniyor. Ancak bu söylemler hep yumuşak tonda oldu. Son olarak 18 Kasım 2016 günü Pakistan dönüşü ŞİÖ’ne Türkiye’nin tam üyelik statüsüyle girmesinin uygun olacağını bir kez daha yineledi. Sayın Erdoğan’ın görsel medya ve yazılı basında yer alan ifadesi aynen şöyle:

 

( Devamını Oku )

Kategoriler

DUYURULAR
Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi
Kasim 29 2016 Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Haklı İstemi