Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi
EkoENERJİ Dergisi Genel Yönetmeni
Panelimizin saygıdeğer yöneticici, değerli panelist arkadaşlarım, sayın katılımcılar ve konuklar, hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
Türkiye’nin güncel enerji sorunlarına teknik ve ekonomik açıdan çok, teknik ve ekonomik kriterlerden, verilerden de yararlanarak politik açıdan bakmanın doğru olacağı inancındayım. Bu nedenle, konuşmam enerji politikası argümanları üzerinde yoğunlaşacak. Hemen belirtmek gerekir ki, enerjideki yanlış işler sorunu, çok şikâyet edilen bürokrasiden gelmiyor. Bürokrasiyi yönlendiren ve bürokrat davranışlarını etkileyen siyasi iradedir. Yönlendiremiyorsa o da siyasi iradenin sorunu. Enerjide yanlışlıklar varsa, yanlışlıklardan siyasi irade sorumludur.
Türkiye’de önemli ölçüde teknik ve teknolojik birikimin bulunduğu da bir gerçek. Kaldı ki bunların ötesinde Türkiye’nin bir innovasyon kapasitesi de vardır. Ekonomik olarak cari açığı 32 milyar doları, özel şirketlerin pozisyon açığı 43 milyar doları bulsa da, ekonomik büyüklüğü ile dünyada 20’nci sırada yer alan Türkiye bugün için kredibilitesi olan bir ülkedir. Kaldı ki ülke bazında kredibilite de mutlak ekonomik verilerden öte siyasi değerlendirmelere bağlı bir kavramdır. Kısacası her şey geliyor, yönetim sorununa dayanıyor.
“Kötü yönetiliyoruz, ya da iyi yönetiliyoruz” demeyeceğim. O değerlendirmeyi her kademedeki ve her platformdaki kamuoyumuz, genel değerlendirmeyi de halkımız yapar. Ben sadece uygulanan enerji politikasının ortaya çıkardığı sonuçlara ve yapılmak istenen yatırımlara değineceğim. Tabii bunu da özellikle elektrik enerjisi açısından dile getireceğiz. Girmek üzere olduğumuz 2007 yılı, Türkiye’de siyasi riskin en ön plana çıktığı yıl. Oluşabilecek siyasi çalkantı ve değişiklikler yatırım iklimini etkileyecektir. Yapılacak büyük ihalelerin sonuçlandırılması seçim sonrasına kalacak görünüyor. Bu bir siyasi taktik de olabilir.
Ancak, bir şeyi vurgulamadan da geçemeyeceğim. Türkiye’de son 4-5 yıldır proje ve enerji üretmekten çok laf üretildiği bir gerçektir. Geride kalan dört yıl içinde, öncesinde temeli atılmış büyük santral projeleri kalmadığı, var olduğu iddia olunan arz fazlası da eridiği için önümüzde elektrik enerjisi açığının olacağı konusunda hemen herkes hem fikir de, tarihi 2007, 2008, 2009 gibi muhtelif rivayet olunuyor.
Bu yıl 15-17 Temmuz 2006 tarihlerinde St. Petersburg’da toplanan dünya liderleri (G8 ülkelerinin liderleri), uygarlığımızın dinamik ve sürdürülebilir gelişimi açısından enerji güvenliğinin önemini vurgulayarak, “açık, şeffaf, etkili ve rekabetçi enerji piyasalarını ortak enerji güvenliği stratejisinin temeli kabul etmişlerdir. Ekonomisi ile 20’nci sırada olan ve daha ön sıralara geçmeyi hedefleyen Türkiye için de bu kural geçerlidir.
Bugün Türkiye’de enerji piyasası denilince elektrik, doğalgaz ve akaryakıt (petrol ürünleri) piyasasını anlıyoruz. Petrol ürünleri piyasası zaten 5015 Sayılı Kanun’dan önce de serbestti. 5015 Sayılı Kanun ile denetimi belli kurallarla yeniden düzenlendi ve bence ayrı ve özel bir düzenleme kuruluna bağlı olması gerekirken, enerji politikası açısından yanlışlık yapılarak EPDK’ya bağlandı. Serbest olmayan piyasalar elektrik ve doğalgaz piyasaları idi.
3 Mart 2001 tarihinde yürürlüğe giren 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve iki ay sonra 2 Mayıs 2001’de yürürlüğe giren 4646 Sayılı Doğalgaz Piyasası Kanunu bu iki piyasanın serbestleştirilmesini hedefliyorlardı. EPDK, Kasım 2001’de göreve başladı. Sıralanan bu tarihlerin üzerinden de 5 yılı aşkın süre geçti. Bu 5 yıl içinde her iki piyasa ne kadar serbestleşti acaba?
Elektrik piyasası için 3 yıl sonra 2004 Mart’ında çıkarılan Yüksek Planlama Kurulu Kararı olarak çıkarılan ve adı Elektrik Enerjisi Sektörü Reformu ve Özelleştirme Strateji Belgesi, gerçekte özelleştirme değil, özelleştirmeme strateji belgesidir. Bunun başlıca nedeni üretim tesisleri özelleştirmesinin dağıtım özelleştirmesinden, şimdi artık özelleştirme değil İHD yöntemiyle serbestleştirilmesinden sonraya bırakılmış olmasıdır.
Bu belgeye bir zaman çizelgesi de denilebilir, ama belgede öngörülen zamanların en az iki yıl gerisinde kalınmıştır. Oysa, üretim tesislerinin özelleştirmesine ve/veya kapasite kiralanarak serbestleştirilmesine dağıtımdan önce başlanabilir ya da dağıtımla birlikte sürdürülebilirdi. 20 bölgeden ilk üçü için ihaleye çıkılması gündemde de, yasal alt yapı düzenlenmediği için davalar başlıyor, belirsizlik sorunları gündemde vs. Kalan 17 bölge başka sorunları getirecek ve 20 bölge dağıtımı tamamlandıktan sonra üretim özelleştirmesine geçilecekse daha çok beklenecek demektir.
2.1 Elektrik Piyasasında Görünüm:
Güç Bazında: Türkiye’nin Kurulu Gücü 40 109.3 MW
Bağlı Piyasa
EÜAŞ+EÜAŞ’a bağlı ortaklık santralleri = 23 355.9 MW (%58.2)
İHD+YİD+Yİ+Mobil santraller (alım garantili) = 9 922.7 MW (%24.7)
Üretimi TETAŞ’a akacak güç, bağlı piyasa güç toplamı = 33 278. 6 MW (%82.9)
Serbest Piyasa
Serbest üretim şirketi santralleri = 2730.1 MW (%6.8)
Otoprodüktör santraller= 4100.7 MW (%10.2)
Rekabete açık (!) serbest piyasa gücü toplamı = 6 830.8 MW (%17.0)
Üretim Bazında: Türkiye’nin 2006 programlanan üretimi 173.1 milyar kWh
Bağlı piyasa
EÜAŞ+EÜAŞ’a bağlı ortaklık santralleri = 79 milyar kWh (%45.6)
İHD+YİD+Yİ+Mobil santraller (alım garantili) = 61 milyar kWh (%35.2)
Sadece Yİ 41 milyar kWh (%23.6)
TETAŞ’a gidecek üretim = 140.0 milyar kWh (%80.8)
Serbest Piyasa
Serbest üretim şirketi santralleri = 14.5 milyar kWh (%8.3)
Otoprodüktör santraller = 19.1 milyar kWh (%11.0)
Rekabete açık (!) serbest piyasa üretim toplamı = 33.6 milyar kWh (%19.4)
• Güç bazında %17, üretim bazında %19 rekabete açık görünüyor.
• DUY ile birlikte serbest tüketiciye satış kalktı demektir, TEİAŞ aracılığıyla TEDAŞ’a satış var.
• DUY ile birlikte temel piyasada değil, geçici piyasada zamana göre değişken fiyat uygulaması var.
• Marjinal üretim maliyetine göre fiyatlandırma yapısı yok.
• Devletin narh fiyatı egemenliği var.
Ulaşılan bu olgu belki EPDK’nın yönetmeliklerine uygun olabilir, ama Rekabet Kurumu’nun ve yasasının ruhuna aykırı bir piyasa. Serbest kesimin bile ne denli serbest olduğu tartışılır.
Piyasada devlet şirketlerinin egemenliği bulunduğu sürece, büyük yatırımlarda özel sektör alım ve Hazine garantisi istemekte haklıdır.
2.2 Doğalgaz Piyasasında Görünüm
2001 yılında çıkarılan 4646 Sayılı Kanun 2009 yılında gaz kontratlarının %20’si BOTAŞ’ta kalıncaya kadar hazırlık döneminden sonra her yıl kontrat devir ihalesi yapmasını öngörüyordu. Kanun çıktıktan sonra ilk 4 yıl hazırlık dönemi tamamlanamadı ve hiçbir şey yapılmadı. 30 Kasım 2005 tarihinde 64 lota bölünen 16 bcm için ihale yapıldı. Düzenlemenin yetersizliğinden sadece 16 lotluk 4 bcm için geçerli teklifler alınabildi. Sıralanan tekliflere göre bu ihalenin sonuçlandırılması için gereken süre, belirlenen işlem prosedürüne göre bir yıl daha uzatılmış bulunuyor. Serbest doğalgaz piyasasının tedarik ayağındaki özelleştirme ve/veya serbestleştirme bugün için sıfır mertebesindedir.
2.3 EPDK’nın yapısı piyasa ayağına dayanmıyor
EPDK’nın yapısını belirleyen ilk kanun 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’dur. Daha sonra görevlerine ve üye sayısına eklenti yapıldıysa da, Kurul Üyeleri Bakanlar Kurulu’nca seçilip atanır. Yasal olarak Kurul kamusal yapıdadır. Üye seçim ve atamalarında oluşturulan teamül de bu doğrultudadır. İnternetten EPDK’ya www.epdk.gov.tr ile de www.epdk.org.tr ile de ulaşabilirsiniz, ama www.epdk.org.tr bence sadece sanal adrestir.
Bu yapı, EPDK’yı siyasi iradenin etkilerine açık bırakırken, piyasadan da soyutlamaktadır. Kurul ile piyasanın güçlü organik bağı olmalıdır. Kamu kurumlarından değil, özel sektör piyasa kuruluşlarından seçilecek üyelerin ağırlıkta olacağı bir kurul yapısına ihtiyaç vardır. Kısacası, devlet dairesi benzeri bir EPDK yerine, yaptırım gücü bulunan sivilleştirilmiş, paralel ifade ile serbestleştirilmiş EPDK’ya ve buna göre yasal değişikliğe gerek var. Üç noktadan bir düzlem geçtiği için EPDK’nın iki ayağının piyasada bir ayağının kamuda olması uygundur diye düşünüyorum.
3. ELEKTRİK DAĞITIMINDA İŞLETME HAKKI DEVRİ
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nca Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş., Sakarya Elektrik Dağıtım A.Ş. ve İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş. %100 oranında hisse blok satışı ile İHD yöntemi kapsamında kamuoyuna yapılan açıklama özelleştirme, ama gerçekte serbestleştirmedir. Bu ihale için 82 firma ön yeterlilik almış bulunuyor. Üç büyük ihale yapılacak. İhalede kapalı zarf usulü ile teklif alınacak, pazarlık usulü ile sonuçlandırılacak. Son teklif verme tarihi 19 Ocak 2007 olarak açıklandı. Seçilen yöntem söylenenin aksine maalesef gelire odaklıdır. İhaleye katılmak için finans kuruluşlarını tek başına yeterli sayılması, teknik yeterliliğin taşerona bırakılması maliyeti artırıcı, kaliteyi düşürücü sonuç getirebilecektir. Yapılmak istenen ihalenin özel hukuk ve serbest piyasa ilkelerine aykırı yanları bulunmaktadır.
• Özel hukukta tek taraflı sözleşme olmaz. Oysa burada var. Yapılmak istenen İHD, TEDAŞ ile görevli şirket arasındaki devir sözleşmesine dayanmakta. Bu sözleşmeler TEDAŞ tarafından hazırlanmış ve mevcut Dağıtım Şirketi ile TEDAŞ arasında, ihale öncesi 24 Temmuz 2006 tarihinde imzalanmıştır. Şimdi ihaleyi kazanacak kuruluşun değişmeyecek bu sözleşmeyi aynen kabul ederek şirketi devir alması istenmekte.
• Tarife dağıtımda da can alıcı kısım, ama sorunlu görülüyor. Elektrik fiyatının maliyet bazında gerçekçi olması gerekir. Ancak, burada tarifeyi oluşturan veriler ve tarife yöntemi bu açıdan tatmin edici değil. Tarifenin %100 tahakkuk ve %100 tahsilat esasına göre düzenlenmesi yaklaşımı da hatalı. Fiyat eşitleme mekanizmasının getirdiği sınırlama, kâr marjının düşüklüğü, yapılacak tüm iyileştirme yatırımlarının ve işletme devir bedeli amortismanının fiyat içine gömülmesi işin sürdürülebilirliğini olumsuz etkileyebilecektir.
• Mülkiyet devlette kaldığı gibi, yatırımlar devlet kontrolünde gerçekleştirilecek, her türlü iyileştirme yatırımı devlete ait olacak. Buna karşın yatırımlar devlet garantisi olmadan gerçekleştirilecek. Yapılacak yatırımlar mahsuplaşma olmaksızın tarifeye yansıtılacak, ama tarife ve üst gelirde sınırlamalar var.
• Yerli şirketlere anlaşmazlıkta tahkim hakkı tanınmıyor.
• Perakendeciliğin dağıtımla birleştirilmesi serbest piyasa açısından çelişki, ama başlangıçta bir teşvik. Bu ayrıcalık 4 yıl sonra kalkacak
• İşin çekici yanı, dağıtım ile üretim arasında olmaması gereken entegrasyonun kurulmuş olması. Ancak, dağıtım serbestleştirmesinin, üretime ulaşılmak için araç olarak kullanılması yanlış. 2005 yılında 5398 Sayılı Kanun ile özel sektör dağıtım şirketlerine, dağıtım veya perakende satış faaliyeti dışında, üretim lisansı almak ve hesapları ayrı tutulmak kaydıyla güç sınırlaması olmaksızın üretim tesisi kurma ve sahibi olduğu veya iştirak ilişkisinde bulunduğu üretim şirketi veya şirketlerinden ülke ortalama elektrik toptan satış fiyatını geçmeyecek fiyattan elektrik enerjisi satın alma hakkının tanınması, ileride serbest piyasa açısından ciddi sıkıntıları doğurabilecek, oligopol piyasaların oluşmasına önderlik ederek rekabeti sınırlandıracaktır.
Dağıtım ihalesi seçim öncesi yapılacak, ama büyük olasılıkla seçim sonrası sonuçlandırılacaktır.
4. ELEKTRİKTE ARZ GÜVENLİĞİ VE ENERJİ YATIRIMLARI
Enerji Bakanı Sayın Hilmi Güler’in TBMMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2007 yılı bütçesi konuşmasında söylediği gibi, enerji güvenliği öncelikli gündem maddesidir. Sayın Bakan sonra konuşmasını şöyle sürdürmüş, “fiyat istikrarının sağlanabileceği bir piyasa ortamının oluşturulması gerekmektedir”. Dostum diyebildiğim sayın bakanın bu sözüne aynen katılıyorum da, o piyasa nerede diye sormadan edemiyorum. Hele hele, tartışması bir türlü bitmeyen elektrik fiyatında istikrar nerede. Elektrik yatırımlarının önündeki en büyük engel de, oluşmamış piyasa ve piyasa kuralı ile bağdaşmayan dayatmacı fiyat politikasıdır.
Sanayinin ucuz enerji talebi var, halk ucuz elektrik istiyor diye basit bir popülist politika ile fiyatı düşük tutmak ucuz enerji getirmez, enerji yokluğu getirir. Türkiye, bugün o sürece girmiştir. Piyasada önce enerjiyi bollaştıracaksınız, ucuzluk sonra kendiliğinden gelecek.
TEİAŞ’ın Dengeleme Uzlaştırma (DUY) fiyatlarına bakacak olursanız, gün boyu saatlere göre değişkenlik gösteren fiyatlar, TEDAŞ fiyatlarının üzerine çıkıyor. TETAŞ fiyatları da TEDAŞ fiyatlarının üzerinde bulunuyor. “Açık yok kur farkı ile kapatıyoruz” sözleri ekonomiyi bilenler için bir anlam ifade etmiyor.
Türkiye’de termodinamiğin birinci yasasına karşı çıkmak bugünlerde moda oldu. Ne kadar da çok mucitimiz varmış!... Peş peşe dönergeçler icat ediliyor. Birden (yani %100)’den fazla randımanı olan kuvvet makineleri, gücü dörde katlayan mekanik sistemler gibi haberler ortaya çıkıyor. Termodinamiğin birinci yasası delinirken, dikkatinizden kaçırmayın, kamu enerji sektöründe ekonominin birinci yasası da deliniyor. Maliyetinin altında enerji satılıyor, açık yok, Hazine subvansiyonu yok denildiğine, kamu için borsa ve çarpan faizler gibi mekanizmalar da olmadığına göre, giren bir birim para dönergeç örneği birkaç birim doğuruyor herhalde.
Sanayinin sürdürülebilmesi için birinci önceliği olan konu kesintisiz kaliteli enerjinin teminidir. Halkın gündelik yaşamı için de bu gerekir. Bunun sağlanması da enerji sektöründe yatırımların sürdürelebilir olmasına bağlıdır. Hangisini seçerseniz seçin, 2007, 2008, 2009 yıllarını, hangisinde beklenirse beklensin, bir ülkede elektrik açığı beklenirken, arz güvenliğinden, sanayinin sürdürülebilirliğinden, gündelik yaşam da hizmetlerin sürdürülebilirliğinden söz edilebilir mi? Arz güvenliğin sağlanması için piyasa kurallarına göre marjinal maliyetler bazında, üzerine başka fonlar ve vergiler giydirilmemiş gerçekçi enerji fiyatı temel ilkedir.
Temel sorun kısa dönem arz açığının hangi santrallerle karşılanacağının belli olmamasıdır.
5. YENİLENEBİLİR ENERJİ YATIRIMLARI
Şimdi Bakanlık yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına büyük önem vermekte ve Sayın Bakan yatırımcılarımızın rüzgâr ve su projelerine yatırım yapmasını istemektedir. Bunu destekleyici 5346 Sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun 18 ay önce çıkarılmıştır. Bu kanun getirdiği teşvik sistemi yeterli olmakla birlikte, sözde piyasa fiyatı denilen kamu baskısı altındaki fiyat yeterli düzeyde olmadığından hidrolik kaynaklar dışında diğer kaynakların yatırımını geliştirici bir etki gösterememiştir.
Diğer kaynakların başında şu anda rüzgâr enerjisi geliyor. Rüzgârdan sonra biokütle (biomass) olanaklar varsa da, Türkiye’de henüz bu kaynaktan elektrik üretimi çöp gazı dışında pek düşünülmüyor. Güneş elektriğinin maliyeti halen çok pahalı. Türkiye’de direkt elektrik üretiminde kullanılabilecek jeotermal kaynaklar çok sınırlı, deniz enerjilerinde de teknik, teknolojik ve ekonomik kısıtlar var. Bu nedenle teknik, teknolojik ve ekonomik koşullar göz önünde tutulunca, Türkiye için yenilenebilir demek hidrolik enerji demektir.
5.1 Hidrolik Enerji
DSİ Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelini hâlâ 129 milyar kWh/yıl kabul ede dursun, özel sektör bu potansiyeli 190 milyar kWh/yıl olarak varsaymaktadır.
Barajlı hidroelektrik santraller = 11 966.9 MW
Akarsu santralleri = 1 053.5 MW
Türkiye’nin toplam hidroelektrik kurulu gücü: 13 020.4 MW
EÜAŞ hidroelektrik kurulu gücü = 11 161.0 MW
İHD hidroelektrik kurulu gücü = 30 MW
YİD hidroelektrik kurulu gücü = 982 MW
Serbest üretim şirketleri hidroelektrik kurulu gücü = 284.5 MW
Otoprodüktör hidroelektrik kurulu gücü = 562.8 MW
Şu anda potansiyelin 45 milyar kWh/yıllık kısmı işletmededir, kamu ve özel sektör tarafından yapılan inşaatı süren hidroelektrik santrallerin kapasitesi 11 milyar kWh/yıl düzeyindedir.
Şu anda DSİ ikili anlaşmalarla büyük hidroelektrik santralleri kurarken, özel sektör akarsu tipi santralleri kurmaktadır. DSİ’nin 53 yılda 10 000 MW kurulu güç oluşturabildiği, tüm tesislerin gecikmelerle ve üst üste gelen keşif artışlarıyla tamamlandığı raporlara geçmiş bir gerçek.
Şimdi yapılmakta olanlardan güzel bir örnek Deriner Barajı ve Hidroelektrik Santrali. 670 MW’lık Deriner Projesi 2005’te tamamlanacaktı. Şimdi 4 yıllık gecikmeyle devreye girmesi bekleniyor. İlk keşif bedeli 840 milyon dolardı, bu yıla kadar keşif bedeli 2.5 milyar dolara yükseldi. Bu bir istisna olabilir, ama en başarılı yapımlarda bile gecikme ve artış maalesef görülüyor. Bu nedenle ikili anlaşmalarla yapılmak üzere karara bağlanmış, ama başlanmasında geç kalınmış projeler var.
DSİ özel sektöre proje devretmeye de başladı, ama küçük projeler. Oysa, büyük projeleri de özel sektör yerli-yabancı konsorsiyumlarla yapabilir. Büyük projeler de bugün için serbest üretim şirketi statüsünde gerçekleştirilebilir.
Akarsu santralleri ile rezarvuar alanı 15 km2 nin altında olan hidroelektrik santrallerin 5346 Sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu kapsamına alınması ve özel sektöre bu konuda teşvik sağlanmış olması doğru bir politikadır. Özel sektörün bu tip santralleri kurmak için bir yasal sorun yok, ama yönetim ve yönetmelik sorunu var. Bu öyle bir sorun ki özel sektörü engelliyor. 1 Eylül 2006 itibariyle toplam HES projesi müracaatlarının %19’u değerlendirilen %12’si lisans alan kapsamında idi. DSİ ve EİE kaynaklı projeler (DSİ Tablo 2 ve Tablo 4) bazındaki müracaatların %13’ü, özel sektörce geliştirilen projeler (DSİ Tablo 3) bazında müracaatların %6’sı lisans alabilmişti. Burada bir darboğaz görülmektedir.
Bugün için Su Kullanım Hakkı Anlaşması için seçim fizibilite raporları üzerinden yapılmaktadır. Tek kriterin sadece fizibilite raporu olması doğru değildir. Fizibilite raporunun sahibi şirketin mali yeterliliği, teknik kapasitesi, önceden başardığı projeleri gibi konuları göz ardı eden, ısmarlama hazırlanan bir rapora bakan değerlendirme yeterli sayılamaz.
Seçilen iki fizibilite raporu sahibi arasından son seçimin en yüksek Hidroelektrik Kaynak Payı esasına bağlanması da doğru olmamıştır. Önce EPDK tarafından yapılan ve Danıştay tarafından iptal olunan ihale yönteminde bir defada büyük meblağ ödeyen ihaleyi alabiliyordu. Büyük şirketler avantajlı, küçük şirketler avantajsızdı.
Şimdi bunun üretime göre yıllık ödenecek Katkı Payı’na bağlanması daha hakça bir yol görülebilir, ama şimdiden 4-5 Ykr/kWh’lara ulaşan ve yüksek tutulacağı anlaşılan kaynak paylar her yıl formülüyle güncellenerek maliyetlerin gereksiz yükselmesine neden olacaktır. Ayrıca, birden toplu para verilmediği için küçük şirketlere de imkân tanınmış görünmekle birlikte, gerçekte bazı küçük şirketler bu işi proje gerçekleştirmek için değil, proje pazarlayıp satmak için yani çantacılık için yapar olmuşlardır. Rüzgâr projelerinde görülen çantacılık olayı düne kadar hidrolik projelerde yokken, bugün hidrolik projelerde de ortaya çıkmıştır.
5.2 Rüzgâr Enerjisi
Türkiye’nin rüzgâr kurulu gücü 2000 yılında 20 MW’a takılıp kalmıştı, ta ki bu yıla kadar. Bu yıl 50 MW’a çıktı. Rüzgâr kurulu gücünde bu yıl görülen %250 artışı, 5346 Sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu’nun sağladığını sanmayın. Bu kanun çıkmasaydı da bu santral kurulacaktı. Kanıtı derseniz, yasa çıkmadan önce yapımına başlandı, yasanın getirdiği hiçbir teşvikten yararlanmadı ve o teşvikler beklenmeden üretime sokuldu. Ürettiği elektriği zaten serbest tüketiciye satıyor.
Rüzgâr kurulu gücü (MW)
AlmanyaÜlke2000Türkiye'ninKaç Katı2006İlk Yarı4 44538219 140İtalya211361 820Portekiz60251 260İspanya1 53021510 728Yunanistan8712590Türkiye20-50
WindPower’dan
Türkiye’nin rüzgâr enerjisinde çok geri kaldığı acı bir gerçek. Rüzgâr için 4 000 MW’a yakın bir portföy söz konusu olmakla birlikte yaklaşık 1400 MW’lık lisans var. Yeni lisans başvuruları şu an durdurulmuş durumda, sonuçlandırılmayan lisanslardan iptal edilenler bulunuyor. Mevcut lisanslarla sisteme eklenebilecek güç iyimser bir tahminle 2007 yılında da 200 MW’ı geçemeyecektir. Türkiye’de 9. Beş Yıllık Planda öngörülen ve olması gereken rüzgâr kurulu güçleri aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.
Planlanan ve olması gereken rüzgâr gücü ve enerjisi
2007YıllarGüç (MW)Güç (MW)9. Plan (DPT)Olması gereken /RESSİADEnerji (GWh)Enerji (GWh)1 4131 4003 7803 8412009 2 3006 210 2011 3 6009 720 2008 1 8004 860 20101 7882 9007 8304 89020122013 2 1634 3005 00011 61013 500 5 938
Türkiye’de kurulabilecek rüzgâr kurulu gücü 2020 yılına kadar maksimum düzeyi ile 15 000 MW’ın üzerine çıkamaz. Bu da güvenilir olarak 35 milyar kWh elektrik üretimi sağlayabilir.
Ekstrem bir kıyaslama var: Rüzgâr santrali mi, nükleer santral mı?
ABD103> 15 000988,90Ukrayna15 130,06İngiltere23~ 1 500121,30Çin9 70,80Japonya55~ 950480,90İsveç11~ 80090,50Güney Kore20 170,05Hollanda1~ 1 8000.51,20Fransa59~ 1 000630,80Hindistan14 34,20Almanya17> 17 0002018,10Danimarka0~ 5 000-3,10Rusya31 220,01İspanya9 89,80Kanada17~ 650120,60DÜNYA443~ 75 00037057ÜLKEReaktör AdediTürbin AdediNükleerRüzgarToplam GWeToplam GWmİtalya0~ 2 200-1,70
• Nükleer santral baz (temel) yük santralı
• Rüzgâr santralı alternatif (baz ve pik olmayan) yük santralı (depolu hidroelektrik santral veya sıcak yedek doğalgaz santralı ile desteklenmesi gerekiyor)
• Nükleer santralın yıllık çalışma süresi : 7000 - 8000 saat
• Rüzgâr santralının yıllık çalışma süresi: 2000 - 3000 saat
• 1000 MW’lık nükleer santralın yıllık üretimi: 7 - 8 milyar kWh/yıl
• 1000 MW’lık rüzgâr santralının yıllık üretimi: 2 - 3 milyar kWh/yıl
• Nükleer santral yatırım maliyeti: 1750 - 2500 US dolar/kW
• Rüzgâr santralı yatırım maliyeti: 1400 - 1700 US dolar/kW
1000 MW’lık bir nükleer santralin vereceği enerjiyi 7.5 milyar kWh enerjiyi
3000 MW’lık rüzgâr tarlası verebilir. 3 kat fazla kurulu güç gereksinimi
Bu gücün kuruluş gideri nükleerde 2.5 milyar dolar, rüzgârda 5 milyar dolar
2 kat yatırım
Ayni güç için en az 70 kat daha fazla alan gerekiyor
6. NÜKLEER SANTRAL
Öncelikle nükleer enerjiye gerek var mı yok mu tartışması sonuçlandırılmalı
6.1 Türkiye’nin yerli kaynakları ne kadar yeterli?
Türkiye’nin geçen yıl 160 milyar kWh olan elektrik tüketimi bu yıl 171 milyar kWh dolaylarında. 2010 yılında 216-242 milyar kWh arasında, 2020 yılında da 406-499 milyar kWh düzeylerinde olması bekleniyor. Kaçak fiili tüketimdir. Kayıpların azaltılması, enerji verimliliğinin yükseltilmesi tüketim talebini etkilemez, üretim programını etkiler. AB de kişi başına tüketim ortalaması hedef alınırsa Türkiye’nin 2020 yılı talebi 500 milyar kWh’in üzerine de çıkabilir.
Türkiye’nin yerli kaynaklarının üretim potansiyeli:
120 milyar kWh/yıl 10 milyar kWh/yıl 190 milyar kWh/yıl 35 milyar kWh/yıl 15 milyar kWh/yıl 370 milyar kWh/yılLinyitten elde olunabilecek elektrik Yerli taşkömürden elde olunabilecek elektrik(5 milyar kWh/yıl’ı geçmez) Hidroelektrik kaynaktan(Resmi 129 milyar kWh/yıl) Rüzgârdan üretilebilecek elektrik20 milyar kWh/yılı geçmez Biomas, jeotermal ve diğer yenilenebilir kaynaklardan(5 milyarı geçmez) TOPLAM (gerçekçi 280 milyar kWh/yıl) maksimum
Türkiye’nin kendi talebini kendi kaynaklarının karşılaması olanaklı olmadığına göre ithal kaynak kullanılacak. Doğalgaz, ithal kömür veya nükleer enerji. CO2 emisyonu olmayan, iklim değişikliğine olumsuz katkı yapmayan, güvenli artırılmış, bugün kullanılan ikinci nesil nükleer reaktörlerin geliştirilmişi olan üçüncü nesil reaktörlerle nükleer enerjiye adım atılmalı.
6.2 Dünya Nükleer Santrallerine Bir Bakış
01 Aralık 2006 itibariyle 31 ülkede 442 reaktör ünitesiyle 369 728 MWe nükleer kurulu güç çalışıyor.
Çalışan reaktörler içinde 41 yaşında da olan (tabii yenilenerek) olan var 2006 yılında işletmeye giren 0 yaşında olanda. 2000 yılından bu yana bakılırsa 0-6 yaş grubunda 28 reaktör ünitesi olup, bunların güçleri toplamı 22 379 MWe
Çalışmakta olan 442 reaktör ünitesinin 267 tanesi (%60) PWR tipi. Bunların güçleri toplamı da 242 108 MW ile toplam kurulu gücün %65.5’i.
Şu anda 12 ülkede 29 reaktör ünitesi ile 23 641 MWe kurulu güç inşa ediliyor. Bunlardan 18 tanesi (%62) PWR ve bunların gücü 16 741 MWe, yani inşa edilen kurulu gücün % 70.8’i.
Avrupa’da yeni nükleer santrali Finlandiya (1 ünite ile 1600 MWe) ve Bulgaristan (2 ünite ile 1906 MWe) inşa ediyor. İnşa edilen santrallerde 4525 MWe ile Rusya Federasyonu başı çekiyor, onu 3610 MWe ile Çin ve 3112 MWe ile Hindistan izliyor.
Şimdiye kadar 19 ülkede 112 reaktör ünitesi ile 33 071 MWe’lık kurulu güç kapatılmış bulunuyor. Kapatılan santrallerin toplam gücü, bugün işlemekte olan santrallerin gücüne oranla %8.9 kadar. 28 ünite ve 9 764 MWe kurulu güç ile en fazla nükleer reaktör kapatan ülke Amerika. Amerika 98 307 MWe ile nükleer kurulu güçte de lider. 2005 yılında elektriğinin %19.3’ünü nükleerden sağlamış.
2005 verileri ile elektriğinin %78.5’inin nükleerden sağlayan Fransa’da 59 reaktör ünitesi ile 63 363 MWe kurulu güç var. Üzerine 2 atom bombası atılmış ve nükleer enerjinin silah yüzünü yaşamış olan Japonya’da 55 reaktör ünitesiyle 47593 MWe kurulu gücü, halen inşa edilmekte olan bir adet reaktörü var ve geçen yıl elektriğinin %29.3’ünü nükleerden üretmiş.
Nükleer enerji çağın bir gerçeği.
6.3 Kurulmak İstenen Nükleer Santraller İçin Belirsizlikler
2012 yılından itibaren devreye girmek üzere 2020 yılına kadar 5000 MWe nükleer gücün (3 nükleer santralin) kurulması isteniyor. Bu hedef küçük seçilmiştir. 1998 yılında yapılan Türkiye 1. Enerji Şurası’ndan çıkan öneri 10 000 MWe’tır. Cumhuriyet’in 100. Yılı 2023 hedef alınırsa bu değerin daha da yükselmesi gerekir. Tarafımdan 1998’de hazırlanan TÜSİAD Enerji Stratejilerinin Değerlendirilmesi Raporu’nda 2023 için öneri:
125 milyar kWh hidroelektrik ve 125 milyar kWh nükleer elektrik (16 000 MWe nükleer) Maalesef bunun için tren neredeyse kaçıyor.
TBMM’ye gönderilen “Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun tasarısı’na göre santrali üretim şirketi kuracak.
Kanun tasarısına göre santral kuracak ve/veya işletecek şirket ve/veya şirketlerin seçim sürecine, TAEK’in belirlediği teknolojik ölçütleri karşılayan şirketler katılabilecek. Seçime ilişkin usul ve esaslar Bakanlar Kurulu’nca belirlenecek.
15 yıllık bir süreç için üretilecek yıllık elektrik enerjisi alım bedelleri üzerinden en çok iskonto yapacak olan, en düşük teklifi verecek şirket kazanacak.
Elektrik satış fiyatı Türkiye ortalama toptan elektrik enerjisi satış fiyatını aşamayacak.
Henüz oluşmamış olan ve 2010 yılında oluşması beklenen elektrik perakendecileri satış kapasitelerine göre belli bir oranda bu santrallerden elektrik alacaklar.
Burada teknolojinin alınacağı ülkenin serbest seçimi yok, özel sektör için bugünden güvence oluşturacak bir alım garantisi yok, yapılacak yatırım için Hazine garantisi de yok. Özel sektör yatırımı için kredi bile bulamayacağı böyle bir işe niye girsin demekten başka çare de yok.
Tasarıda tahkime yer verilmemiş olması da ilginç. Türkiye’ye yabancı sermaye getirecek şirketin anlaşmalardan kaynaklanan tahkim hakkı vardır, ama yerli şirketlerin koyacağı sermaye ve yatırımı için tahkim olmayacak mı?
Bu tasarı ile nükleer santral özel sektör için güvenli bir yatırım olarak görülmüyor. Özel kamu ortaklığı olabilir mi? Onu zaman gösterecek, olsa bile yerli özel sektörün payı az olacak.
Görünen o ki bu santralı bu koşullarda ya devlet ya da işletmeci bir yabancı kuruluş, devletler arasındaki ikili ilişkiden yararlanarak kurabilir.
Eğer bu santralı kamu sektörü tek başına kuracaksa bu tasarı dışında 1983 yılında çıkarılan KHK ile kâğıt üzerinde kurulan Nükleer Elektrik Santralleri Kurumu (NELSAK) gibi bir başka kanuna gerek var.
Meclise sevk edilen tasarıda kuşku doğuracak “yakıt üretimine yönelik yatırımlar teşviklerden yararlandırabilir (Madde 7) bir hüküm de var.
Nükleer şu anda belirsizliklerle dolu ve özel sektör açısından yapılamaz durumda.
Nükleer santral için şirket seçimi amacıyla teklifler seçim öncesi alınacak olsa da seçim öncesi sonuçlandırılması beklenmemledir.
7. AFŞİN-ELBİSTAN “C” ve “D” SANTRALLERİ
Afşin – Elbistan “C” ve “D” kömür sahalarından, rödovans karşılığında kömür üretim hakkı verilerek, özel sektörün termik santral kurmasına imkân sağlanmak isteniyor.
Kurulacak santral 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunun çerçevesinde, serbest piyasa koşulları altında işletilecek ve herhangi bir alım garantisi söz konusu değil.
Kışlaköy (A) 346 milyon ton, Çöllolar (B) 544 milyon ton, C Sahası 680 milyon ton, D sahası 680 milyon ton, diğer sahalar 526 milyon ton olmak üzere toplam 2 milyar 776 milyon ton işletilebilir kömür rezervinin değerlendirilmesi yılda 30 milyar kWh elektrik üretilmesi bir ulusal proje. Sorun bu projeyi özel sektör yapar mı?
Şu anda Afşin-Elbistan A 1355 MW, 7.5 milyar kWh/yıl üretim kapasiteli sözde işleyen santral, ama kâğıt üzerinde. Gerçekte rehabilitasyon bekleyen işletilemeyen bir santral.
1440 MW’lık Afşin-Elbistan B, modern teknoloji ile üretilmiş, kömür pülverize yakma sistemli 1440 MW, yılda 9 milyar kWh üretim yapabilecek kapasitede. Kendi kömür sahası henüz açılmamış durumda. Bu saha için Kasım 2002’de açılan ihale iptal edilmiş bulunuyor. Şu anda A’nın sahasından çıkarılan kömür kullanılıyor. Bu nedenle 4x360 MW üniteli olan bu santral de bugün 2 ünitesi ile çalışıyor.
“C” ve “D” santralleri en az 1200 MW gücünde olacak. Santralle beraber maden işletmesi kurulacak, maden sahasının ruhsatı EÜAŞ’a ait olacak, işletmeciye devredilmeyecek. Soğutma suyunun temini ve gerekli yatırımlar işletmeciye ait olacak. İşletilen maden alanları faaliyetler bittikten sonra rekültive edilecek.
Kömürün kullanımı karşılığı EÜAŞ’a cent/kWh bazında rödovans ödenecek. İlk 5 yıl yatırım dönemi. Bu dönemde erken üretim olursa %50 rödovans alınacak. 6-30. yıllarda üretilecek elektrik (teorik üretiminin %85’i) için birim rödovans (cent/kWh) teklifi üzerinden ihale yapılacak.
İhale yerli ve yabancı isteklilere açık gerçekleştirilecek.
7.1 Projenin Özel Sektör Açısından Sakıncaları
Bu projeler için Enerji Satış Anlaşması (ESA) yapılma ortamı yok. ESA ‘sı olmayan projelere finansman bulmak olanaksız.
Uluslararası tahkim mutlaka şartnameye eklenmeli
Soğutma suyu temini için Hurman çayının ve kömür sahasındaki yerleşim yerlerinin değiştirilmesi bir çevre ve ekonomi olayıdır. Bu faaliyetleri yerli ve yabancı yatırımcıdan beklemek doğru değildir.
Afşin-Elbistan kömürü AID 1000 kcal/kg, kül oranı %50, nem oranı %50 olan bir kömür. Yakılması özel yakma prosesi gerektiriyor. Afşin-Elbistan B’de kullanılan yakma sisteminde;
1. Propanla ateşleme
2. Diesel-oil ile bir süre çalışma
3. 6 numara fuel oille çalışma ve kaza sıcaklığını gerekli değere ulaştırma
4. Yavaş yavaş kömürle zerrecikleri eklenerek sonunda pülverize kömürle yakma
Burada harcanan enerjinin %20’si kömür dışı kaynaklardan ve özellikle fuel-oilden gidiyor. Fuel oil+Kömür hibrid santrali gibi çalışıyor.
Üretilen kömürün kazana gönderilecek pülverize edilebilir yakıt özelliğine sokulması da külfetli bir süreç. Bu kömür için Akışkan Yatak teknolojisi de kullanılabilir, ama pülverize kömür kullanımı kömürün kalitesi açısından daha uygun görünüyor.
Üretimi ve kazanlarda yakılması olağanüstü zor olan bu kömürden mutlaka elektrik üretimi gerekiyorsa, emsal santrallerle (ithal kömür ve diğer linyit santralleri) rekabet edebilmesi için rödovans almak yerine muhtelif teşvikler verilmesi daha gerçekçi olacaktır.
Bu ihale de seçim öncesi yapılacaktır, ama seçim öncesi sonuçlandırılması beklenmemelidir.
8. ILISU BARAJI VE HİDROELEKTRİK SANTRALİ PROJESİ
Ilısu Projesi Dicle nehri üzerinde kurulacak kaskatın en büyük projesini oluşturuyor. İşletmede olan 94.5 MW’lık Kralkızı ile başlayan, bundan sonra 110 MW’lık Dicle, 198 MW’lık Batman barajlarının ve hidroelektrik santrallerinin yer aldığı kaskat, yapılmasına çalışılan 1200 MW’lık Ilısu ve 240 MW’lık Cizre projeleri ile devam ediyor. Hemen vurgulayalım, yurt dışındaki ayrılıkçı nitelikli sözde sivil toplum kuruluşları, Ilısu projesine Hasankeyf adına çıkıştan öte, Kürt köylerinin su altında kalacak olması nedeniyle karşı çıktıklarını Londra’da açıkça dile getirmişlerdir.
1200 MW’lık Ilısu projesi Türkiye’ye 3833 GWh/yıl enerji, yani bir milyon ton petrol eşdeğeri enerji sağlayacak güzel bir enerji projesi olmakla birlikte maalesef tartışmalı bir proje.
Ancak, Dicle üzerinde ve Zap Suyu üzerinde tartışmasız yapılmayı beklenen tartışmasız projelere de öncelik tanınması da düşünülebilirdi.
Ilısu Barajı ve HES’in 7 yılda tamamlanması öngörülüyor. Ilısu için sağlanacak kredi tutarı 1.2 milyar €. Oluşturulmuş bir konsorsiyumu var. Zor bir proje. Hep Hasankeyf’ten söz ediliyor, ama göl alanının geçirgenlik sorunun olduğu da biliniyor.
Hasankeyf’i kurtarmak için barajın baraj kret kotunun düşürülmesi önerileri var. Ancak, enerji üretimi önemli şekilde düşüyor.
Kurulu güç [MW]Normal Su Seviyesi (m)5254955101 2006001 2003,82,33,22,31,21,8Toplam enerji üretimi [TWh]Güvenilir enerji üretimi [TWh]
Hasankeyf'in %80'i Ilısu Projesi'nin maksimum su kotundan etkilenmiyor. Bu alanda yer alan kalıntılarla bir “Arkeolojik Park ve Açık Hava Müzesi” de oluşturulacak. Baraj gölü içinde kalacak kesimin ise korunması ve kurtarılması gerekiyor. Bu da zaten proje de göz önüne alınmış durumda.
Ilısu Projesi yapılabiliyorsa, karşı çıkılmaması, yapılması gereken bir projedir.
9. DEVLET SANTRAL KURMAYA DEVAM MI EDECEK?
Nükleer, Afşin-Elbistan özel sektöre açık projeler denilse de, yapacak özel sektör kuruluşu bulunması zor projeler. Ilısu Projesi ise DSİ tarafından yapılıyor. Böyle olunca, “Devlet santral kurmaya devam mı edecek?” sorusu geçerlilik kazanıyor.
Devletin santral kurmaması için serbest piyasanın tam anlamıyla işlerlik kazanması gerekiyor.
Tam işlerlik kazanmış olan devletin belirleyici olmadığı serbest piyasada kimse yatırım için alım garantisi, Hazine garantisi istemeyecektir. Yarım yamalak piyasaya serbest denildiği sürece özel sektör garantileri istemeye devam edecektir.
Serbest piyasada kaynak zorlaması da olmaz. Kullanacağı kaynağı üretimci seçer. Bu yerli doğal kaynak veya ithal yakıt olabilir.
Serbest piyasayı oluşturmak niyetinde değilseniz, geçmişte yap-işlet uygulamalarında olduğu gibi, halen uygulanabilir durumdaki 4283 Sayılı Kanun’dan yararlanılarak alım garantisi verilmek suretiyle, en ucuz fiyat için uluslararası ihaleye gidilerek özel sektöre santral kurdurulabilir.
10. KISA DÖNEMDE ARZ GÜVENLİĞİ NASIL SAĞLANACAK
Kısa dönemdeki elektrik açığı, nükleer santral, Afşin-Elbistan “C” ve “D” santralleri, Ilısu ve Yusufeli Baraj ve Hidroelektrik Santralleri gibi projelerle çözülemeyecek elbette. Ama, bu açığın rüzgâr ve küçük su projeleri ile çözülmesi de olanaklı görülmüyor.
Devlet santralleri özel sektör yapacak diye 4628 Sayılı Kanun ile geri çekildi, ama piyasayı olması gereken biçimde oluşturamadığı, işlerlik kazandırmadığı için özel sektöre de yaptırmadı. Şu anlaşılmalı, özel sektörü güderek santral yaptıramazsınız. Elverişli koşulları sağlamanız gerekir.
Koşullar elverseydi, özel sektör yerli kaynaklara dayalı daha çok santral kurardı son 5 yıl içinde. Beş yıl boşuna harcanmıştır ve Türkiye yine doğalgaz santrallerine muhtaç hale getirilmiştir. Kısa dönem arz güvenliği, önümüzde beklenen açıklar yeni doğalgaz santralleri ve bulunabilirse elektrik ithali ile kapatılabilecektir.
Gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederek, sunumumu sonlandırıyorum.