http://www.ressiad.org.tr/makaleler.php?ID=55
Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi
ESKİ BAŞKANDAN VEDA MESAJI:
RESSİAD Başkanlığı ve Yönetim Kurulu üyeliğinden ayrılırken...
Değerli RESSİAD üyeleri,
sitemizin sevgili okurları,
yenilenebilir enerjilerin saygın dostları;
Altı yıldır sürdürdüğüm RESSİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan ve Yönetim Kurulu üyeliğinden bugün itibariyle istifa ederek ayrılmış bulunuyorum.
RESSİAD’ın kurulması fikrini ilk ortaya atan, hatta RESSİAD adını koyan ve kurucu üyesi olan, daha sonra amblemlerini çizen, internet sitesini oluşturan kişiyim. Maddi, manevi hep RESSİAD için karşılıksız verdim. Kısacası RESSİAD elimde büyüdü. RESSİAD’ın bana verdiği karşılık, bugün onu yurtiçinde ve yurt dışında tanınır, internet sitelerinde adı yer alır, gazete ve TV arşivlerinde çalışmaları bulunur, bir büyük dernek geliştirmiş olmanın verdiği manevi haz sadece. Bir babanın yetiştirdiği oğlu ile iftihar etmesi gibi, RESSİAD’ı yetiştirip geliştirdiğim için iftihar ediyorum.
Hep kendi yaptıklarımdan söz ettim, ama başkanlığım döneminde RESSİAD’ın uyguladığı politikalar, Yönetim Kurullarımızda hep birlikte ve demokratik ilkelerle oluşturulmuş kararlara dayanmıştır. Bugün ayrılırken üzüntülü değil, oğlunu yetiştirmiş ve askere gönderen bir babanın duyduğu onurlu heyecan içindeyim.
1998 yılında RESSİAD’ı kurmaya karar verdiğimizde ilk kurucu başkan olan sevgili dostum Sayın Metin Atamer’i burada anmadan geçemeyeceğim. Kendisinin RESSİAD’ın ortaya çıkmasında çok büyük katkıları olmuştur. RESSİAD, o günkü açık adı ile “Rüzgar Enerji Santralları Sanayii İşadamları Derneği” onun başkanlığında kuruldu. Ben de o zaman, ona yardımcı olan Yönetim Kurulu üyesi idim. Kendisi kuruluş tamamlanırken, bana başkanlığı üstlenip üstlenmek istemediği sorduğunda hayır demiştim.
Daha sonra RESSİAD üyeleri kendi aralarında yatırımcı olmayan akademisyen bir üye olarak benim başkanlığımı istediler. Sevgili dostum Atamer’den bu görevi 2000 yılında devraldım ve altı yıl yürüttüm. RESSİAD, üyesi şirketlerden destek ve yardım gördü. Ancak, burada da çok dikkat ettiğim bir konu, RESSİAD’ın bir şirkete bağlı dernek gibi görünmemesi, şirketlerin tümüne karşı eşit mesafede tarafsız konum alması idi. Benim yatırımcı olmayışım, akademisyenliğim, enerji sistemleri ve işletmeciliği gibi konularda bilim adamı kişiliğim, enerji politikaları yazarlığım gibi özelliklerim sayesinde, sadece özel sektörde değil, en çok kamu kesiminde saygı duyulur tarafsız bir dernek kişiliği kazanmasına yardımcı oldu.
19 Ekim 2004 tarihli son Genel Kurulumuz RESSİAD adına yeni bir dönüm noktası idi. RESSİAD üyelerinin önemli bir bölümü rüzgar enerjisinden başka hidrolik enerji yatırımları yapıyorlardı. RESSİAD’ın BOT yatırımcılarından ayrı olarak, rüzgar enerjisi gibi hidrolik enerjide de serbest piyasa için yatırım yapan yatırımcıları kapsaması nedeniyle, çalışma konusuna rüzgar enerjisinin yanısıra, hidrolik enerji de eklendi. O güne kadar artık markalaşmış olan kısa RESSİAD adını değiştirmeksizin, çünkü tanımış olan o isme dokunamazdık, RESSİAD’ın açık adını “Rüzgâr Enerjisi ve Su Santralları İşadamları Derneğine dönüştürdük. Tüzük tadilatı yaptık. Bu yeni isim ve yeni tüzük de benim çalışmamla orta çıkmıştı.
Yukarıda sözünü ettiğim Genel Kurul’da gereğinden çok oy alarak Yönetim Kurulu’na seçildim, ama Başkanlığı tekrar üstlenmek istemiyordum. Yönetim Kurulu toplantısında sade üye olarak kalmak istediğimi başkanlığı bir başka arkadaşımın üstlenmesini istedimse de, bu görev ısrarla bana verildi Bir yıl için kabul edebileceğimi söyleyerek üstlendim. Bir yıl sonra bırakmak istediysem de, Yönetim Kurulu’ndaki değerli arkadaşlarım “hayır” dediler. Keşke o gün bu isteğimi kabul etselerdi. Şimdi burada ayrıntısına girmek istemediğim bazı nedenlerden bu görevimi, Ekim ayında yapılması gereken Genel Kurul’a kadar beklemeksizin bırakma kararı aldım ve istifa ettim.
Yukarıda da belirttiğim gibi, RESSİAD bugün artık bir marka olmuştur. Yurtiçinde yurt dışında rüzgar ve su denildiğinde gerek özel kuruluşların ve gerekse resmi kuruluşların çaldıkları ilk kapı RESSİAD’ın kapısıdır. Dünya Bankası bile Türkiye’de RESSİAD’ı bu sektörün temsilcisi olarak muhatap almaktadır. RESSİAD’ın içte ve dışta bir saygınlığı vardır. Ancak ben bir akademisyen ve enerjide çeşitli şapkaları bulunan, bu sektörde tanınan bir kişi olarak, iradem dışı olarak ismimle RESSİAD isminin bütünleştirildiğini gördüm, bundan rahatsızlık duydum. Çünkü RESSİAD kişiye bağlı olmaksızın kurumsallaşması gereken bir dermekti ve ben çoktan kurumsallaştığına inanıyorum.
RESSİAD bir kişiye bağlı olarak yaşamını sürdüremez ve buna gerek de yoktur. RESSİAD’ın bünyesinde geniş bir yelpaze içinde Türkiye’nin büyüklü küçüklü çeşitli holdingleri ve şirketleri yer almaktadır. Üyelerimiz arasında bu görevi benden daha ileriye götürecek değerli kişiler olduğuna inancım sonsuzdur. İşte bu inançla, RESSİAD’ın kişiye değil sektöre ve ülkemize, hatta yenilenebilir enerji dünyasına mal olmuş bir kurum olduğunun kanıtlanabilmesi için de, zirvedeki bir noktada iken ayrılmamın doğru olduğuna inanıyorum.
Başlarken söylediğim gibi, ayrılırken bir babanın oğlunu askere yollarken duyduğu onurlu heyecanı yaşamaktayım. Niçin? Biz Türk milleti için en onurlu görev askerliktir. RESSİAD’ın varlığını güçlendirerek temel ilkeleri doğrultusunda bundan sonra yapacağı görevler de hep onurlu görevler olacaktır diye düşünüyorum. Askerlik bir strateji sanatıdır. RESSİAD’ın doğru stratejilerle görevini sürdürmesi gerekiyor. RESSİAD’ın ilke edindiği ve bundan sonra da ödünsüz uygulaması gereken politikasının serbest piyasaya işlerlik kazandırmak, bunun savaşımını vermek olacağını düşünüyorum. Enerji piyasasının ve yenilenebilir enerji yatırımlarının önünün açılabilmesi için RESSİAD’ın daha çok uğraşı vermesi, mücadele etmesi gerekiyor.
Bugün Türkiye’de serbest elektrik piyasası tehdit altında bulunmaktadır. Dolayısıyla bu tehdide karşı uygarca mücadele etmek zorundayız. Devletçi bir piyasada yenilenebilir enerjilere gereği gibi yer bulmak mümkün olmamakta. İşte 51 yılda DSİ’nin kurabildiği on bin megavatlık hidrolik güce karşılık, bugün özel sektörün almak istediği onbeşbin megavatlık hidrolik lisans örneği gibi. Rüzgarda devletçi piyasada yap-işlet-devret ile onyedi (evet sadece 17) megavat santral kurulmuşken, özel sektörün bu yıl serbest piyasada 30 megavatlık eklenti yapması ve iki bin megavatı aşkın lisansın yine serbest piyasada yatırıma dönüşmek için olanak arayışında olması bunun örneği.
Piyasayı sadece devlet eline alırsa, IMF müsaade ederse para bulabilirse, Dünya Bankası onaylarsa, büyük kömür, büyük doğalgaz ve büyük nükleer ile birkaç tane daha büyük hidrolik santral kurar, ama küçük ve orta ölçekli hidrolik kaynaklarımız, rüzgarımız boşa akar, boşa eser.
Elbette istenirse büyük kömür, büyük doğalgaz ve büyük nükleer santralları özel sektör de kurar. Hem de devletten daha iyi şekilde. İşte örnekleri Çanakkale Çan’a, Elbistan A ve B’ye bir de özel sektörün kurduğu İskenderun kömür santralına bakın. Devletin Bursa doğalgaz santralına, Özel sektörün Adapazarı, Gebze, İzmir, Ankara, Trakya’daki doğalgaz santrallarına bakın. Devletin büyük barajları ve HES’leri ile özel sektörün orta ölçekli Birecik HES’ini kıyaslayın. Özel sektörün akarsu santraları için yapım maliyetlerine bakın. Özel sektörün sağladığı katma değere bakın. Özel sektör büyük projede de, küçük projede de vardır ve ülkeye yarar sağlama açısından kamu sektöründen daima daha öndedir.
Üzüntü ile söylüyorum ki Türkiye, bugün elektrikte karanlığa doğru gidiyor. Niçin? 4628 sayılı kanunu çıkartalı 5 yıl oldu, piyasanın beşte biri serbest hale getirilemedi. Şimdi sözde serbest olan küçük piyasa üzerinde baskılar var ve bu işin özel sektörle olamayacağını söyleyenlerin sesleri daha gür çıkmaya başladır.
Ne oldu da bu durum ortaya çıktı? İktidara devletçi bir parti mi geldi? Hayır, iktidarda programına göre serbest piyasa yanlısı bir parti var. Ancak, uygulamalar özel sektöre ve özelleştirmeye karşı. Popülisttik adına dört yıldır sabitlenen elektrik fiyatları, artık devleti gaz fiyatında sübvansiyon sağlamaya zorlarken, gaza dayalı elektrik üretimi yapan özel sektörü iflasa sürükleyen bir politika Türkiye’yi karanlığa götürmekte.
Bu manzara IMF ve Dünya Bankasının telkinleri ile mi sağlandı? Hayır. Biz elektriğe zam yapmayacağız diyenlerin seçmene şirin görünmek istemelerinden ortaya çıktı. Elektrik fiyatlarına yıllar öncesinde neşter atmak, sanayi ile konut fiyatları arasındaki ayrımı OECD ortalamasına getirmek, özelleştirmeleri yapmak, piyasayı oluşturarak rekabetle ucuzluğu yaratmak, yerli kaynaklara sözde değil özde yönelmek gerekiyordu, ama her şey birbirine karıştırıldı, yanlış strateji belgelerine sarılındı, özel sektörün uyarılarına kulak verilmedi, doğru politikalar oluşturulup uygulanamadı.
Yenilenebilir enerji üreticileri arasında, doğalgaza dayalı üretim yapan özel sektör varsın batsın, piyasa bize kalsın diyen yenilenebilir enerji yatırımcısı olabilir mi acaba? Ben böyle bir yenilenebilir enerji yatırımcısı olabileceğini düşünemiyorum. Evet, serbest piyasada rekabet vardır, sırasında batan da kazanan da olur, ama bu işler bencillikle değil etik kurallarla yürütülür. Serbest piyasa bir organizma gibi bütündür, bir tarafı hastalanırsa, o hastalık diğer tarafa da yayılır.
Daha açık şöyle ifade edeyim, bugünkü karanlıktan haksız biçimde suçlanmak istenen özel sektör piyasa dışına itilmek istenirse, sadece doğalgazcılar dışa itilmiş olmaz, esecek devletçilik fırtınası, kömürcüsünü de, hidrolikçisini de, rüzgârcısını da piyasa dışına sürükleyecektir. 1930’larda dünya ekonomik krizi karşısında geçici tedbir diye getirilen, Atatürk’ün sıcak bakmadığı ve ağzına almadığı devletçilik politikasının nasıl Türkiye’nin iliklerine işlediğini, daha doğrusu işletildiğini unutmayalım. Bugün bile o artıkları temizlemeye çalışıyoruz, ama özelleştirmeye karşı direnişlerle karşılaşıyoruz.
Serbest piyasanın geleceğini hep birlikte savunmalıyız. RESSİAD’ın çatısı altında doğalgazın yanısıra suya ve rüzgara da yatırım yapan şirketlerin bulunması bu birlikteliğin en güzel örneğini oluşturuyor. RESSİAD gücünü bu birliktelikten alıyor. Küçük lobiciliklerle kazanımlar sağlanamaz, sağlandı sanıldığı anda, “oh yakaladık” diyenlerin avucundan uçar gider. Son dönemde çıkan yasalarda bunun örneklerini o kadar çok gördük ki!...
Yenilenebilir enerjilerden elektrik üretiminin geliştirilmesi için çıkarılan 5346 sayılı kanun bir yıl önce çıktı. Güzel bir girişimdi, hazırlanırken ve çıkarılırken düşünülen amaca doğru bugün için yeterli adım atılamadı ise uygulama eksikliğindendir. Yenilenebilir enerji için fiyat garantisi getirmedi değil, getirdi, ama bazı yatırımcılar tarafından daha ilk günden yeter görülmedi, fiyat somut biçimde kanuna girmezse kredi ve ortak bulunamaz yakarışları dinmedi. Oysa, fiyatlar statik değil, dinamiktir. Kanunun getirdiği bir yıl önceki ortalama piyasa fiyatı artı yüzde yirmi fazlası belirsizlik olarak hiç kabul edilemez. Rüzgar santralları için yetersiz sayılsa da, hidroelektrik santrallar için hiç de yetersiz değil.
Bugün eğer rüzgarda yetersiz kalıyorsa, nedeni rüzgar türbini fiyatlarının 1000-1200 $/kW’lardan 1500 $/kW’a da değil 1500 €/kW düzeylerine çıkmış olması. Şimdi bazı kişilerin önerdikleri yedi yıl için alım garantili 5.5 €cent/kWh fiyatı kanuna değişiklikle sokulursa, hiç kuşkunuz olmasın, 5-7 yıllık kredi geri ödemeleri ile artan türbin fiyatları ile yine yeterli olamayacak. Öz kaynak katamayanlar bu tesisleri kuramayacak. Bir üyemizin bu yıl işletmeye sokulan 30 MW’lık rüzgar santralı kanundan önce hazırlıkları, lisansı, projesi, yeri ve hatta finansmanı belli türbinlerinin siparişi için görüşmeleri sürdürülen bir projeydi. Üyemiz bilerek, kendine güvenerek, en önemlisi serbest piyasaya inanarak devletten bir kör kuruş beklemeksizin risk alıyordu. Çıkan kanun kendisine destek olmasaydı da bu projeyi yapacaktı. Söylediği gibi elektriğini de devlete değil, özel sektöre satıyor. Bu davranış örnek olmalı.
Bugün devlet özel sektörden piyasa ortalama fiyatının altında elektrik alırken, TETAŞ ve TEDAŞ dağıtım kuruluşlarına 9-10 Ykr/kWh ile elektrik satıyor. Piyasa serbest ise bizim üreticilerimizin de, en azından desteklenmesi gereken yenilenebilir enerji üreticilerimizin dağıtım şirketlerine aynı fiyattan elektrik satması gerekir. Bu satış olanağı bir idari kararla engellenmiş durumda, uyarılan bakanlıktan ses çıkmıyor. Oysa, bu satış yolu açılsa, bugünkü kurla 5.3 €cent/kWh fiyatı gerçekleşmiş olur, kullanım faktörü yüksek projelere kapı bir anda açılıverir.
Ülkemizde elektrikte fiyat düzenlemesi, kaynaklara göre maliyet bazlı fiyatlandırma ve fiyat rasyonalizasyonu gerekiyor. Devletçilik kurallarına çark etmeden, piyasada daha fazla serbestleşme gerekiyor. Yatırımcının sarsılan güveninin onarılması gerekiyor. İşte bunun için elektrik üreticileri hep birlikte uğraş vermek zorunda. Belki de savaş kadar zor bir uğraş olacak bu. Ya devletçiliğin karanlığına, saatli elektrik kesinti ve kısıntılarına ya da özel sektörün yardımıyla aydınlık Türkiye’ye yürüyeceğiz. Ben aydınlık Türkiye’ye yürüyeceğimize, RESSİAD’ın bu yolda önemli görevler yapacağına inanıyorum. Bunun için RESSİAD’ın varlığı, kişiliği bozulmadan korunmalı, ilkelerinden ödün verilmemeli.
Son söz olarak yolunuz açık olsun yatırımcı arkadaşlarım diyorum. Bundan böyle, başkanınız olmasam da her zaman sizinle birlikte olacağımdan, sizi destekleyeceğimden kuşkunuz olmasın. RESSİAD’ı büyütmek adına fedakârlık yaparak üstlendiğim o başkanlık şapkamdan önce de sizlere destek oluyordum, yarınlarda daha büyük destek olacağımdan kuşkunuz olmasın.
Hepinize gönül dolusu sevgiler ve saygılar sunuyorum.