ÜNİVERSİTE BAŞARISIZLIKLA ÖVÜNEMEZ

 

 

Bilimsel Davranış Siyasi Davranış Gibi Şaşmamalı

 

Siyaset, tekeden yani erkek keçiden süt sağma sanatı olduğuna göre, başarısızlıkla övünmek, siyasetçilere özgü bir davranış biçimi olarak kabul edilebilir. Örneğin, ekonomik büyüme sürerken cari açığı küçültmek bir başarıdır, ama küçülen bir ekonomide cari açığın düşmesi kendiliğinden olup başarı değildir. Biliyorsunuz, Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak küçülmenin göstergesi cari açık azalması ile övünebiliyor ve ekonomi bilimimin dışına çıkıyor. 31 Mart mahalli seçimlerinde Bahçeli’nin iddiasına göre, MHP’nin oyları ile AK Parti’nin oyları toplamına bir de muhalefetin oylarını eklerseniz, oyların toplamı yüzde yüzün üzerine çıkıyor. Olmaz demeyin, istatistik ve matematik biliminin dışına çıkan Bahçeli’ye göre oluyor…

 

Siyasiler bilimsel gerçekleri saptırıp, yanlışı doğru, başarısızlığı başarı gösterebilirler, ama bilim adamları ettikleri akademik yemine sadık kalıp bunu yapamazlar. Ne yazık ki “yapamazlar” demek biraz iddialı oluyor. Meğerse yapabiliyorlarmış. Cumhuriyetin ilk üniversitesi Ankara Üniversitesi Rektörlüğü’nün internet sitesinin ana sayfasında Mayıs ayından bu yana aşağıdaki haber yer alıyor. Resmini de koyduğumuz haber şöyle:

QS 2019 sıralamasına göre Ankara Üniversitesi Dünyada 800-1000 bandında, Türkiye’de ise ilk 7. sırada yer aldı”.

Bu haber siteye, üniversitenin başarısı olarak konulmuş. Peki, gerçekten başarı mı?

 

ÜLTANIR Platformu’nda 3 Kasım 2017 tarihinde yayınlanan, “Arayış ve Gündem” arşivimizde görebileceğiniz, “Medrese Üniversitelerinden Araştırma Üniversitelerine mi?” başlıklı makalemizde (http://www.ultanirplatformu.com/03-11-2017-medrese-universiterinden-arastirma-universitelerine-mi.html), ülkemizin üniversite tarihine ve Ankara Üniversitesi’nin kuruluşuna, üniversite sorununa ayrıntılı değinmiştik. Daha sonra “Duyurular” sütunumuzda yer alan, 15 Mart 2019 tarihli “Türkiye’de Yok Olan Üniversiteler” başlıklı yazımızda, üniversitelerimizin bugün geldiği üzücü tabloyu anlatmıştık. Söz konusu iki yazımızı okuyanlar, Ankara Üniversitesi’nin duyurusunun başarı değil, başarısızlığı gösterdiğini anlayacaklardır. Bu yazılarıma bazı akademisyen arkadaşlarımdan gelen görüşlerin bir ortak noktası oldu. Tümü, “Yazının altına biz de imzamızı atarız” diyorlardı. Adlarını burada sıralayamayacağım dostlarıma teşekkür ediyorum

 

Başarı Gibi Gösterilmek İstenen Başarısızlık Sorumluluğu

 

QS Dünya Üniversite Sıralaması (QS World University Rankings), dünyanın önde gelen üniversitelerini başarı sırasına göre dizinlemek ve karşılaştırmak için geliştirilmiş bağımsız, sivil ve de güvenilir bir çalışmayla elde olunan dizindir. 2000 yılı sonrasında QS (Quacquarelli Symonds) dizininin yanısıra, ARWU (Academic Ranking of World Universities), THE (Times Higher Education – World University Rankings), CWUR (Center for World University Rankings) gibi başka dizinler de oluşturulmuş bulunuyor. 15 Mart 2019 tarihli duyuru yazımızda, THE dizinine göre üniversitelerimizin sıralamasına yer vermiş, Ankara Üniversitesi’nin 1001’inci sıranın sonrasında olduğunu, yani ilk bin içine bile giremediğini yazmıştık. Burada 800-1000 basamağında yer alması, belki de bunun için başarı gibi algılanmış ve övünçle üniversitenin internet sitesinin ana sayfasına haber olarak aktarılmış olabilir. Oysa övünülecek değil, üzüntüyle karşılanacak, üniversiteye yakışmayan bir düzeydir.

 

Ankara Üniversitesi için Türkiye’de 7.sıra, dünyada 800-1000 basamağında yer almak başarı sayılamaz, ne yazık ki başarısızlık göstergesinden başka bir şey değildir.

 

Böyle bir haberi üniversite internet sitesine kim ne amaçla koymuştur ya da koydurmuştur diye sorgulamaya gerek yok. Çünkü, üniversite tüzel kişiliğini rektör temsil eder ve rektörlüğün internet sitesine böyle bir haber rektörün görüşü ve onayı olmadan konulamaz. Ben lisansını, yüksek lisansını ve akademik yükselmelerini Ankara Üniversitesi’nden almış öz be öz bir Ankara Üniversiteli emekli akademisyen olarak, bu haberden üzüntü duydum ve üniversitem adına utanılacak haber olarak gördüm. Hacettepe Üniversitesi’ndeki lisans eğitiminden sonra Ankara Üniversiteli olmuş Rektör Prof. Dr. Erkan İbiş, eğer bunu başarı olarak görmüşse, benim sayın rektöre katılmam olanaklı değil. Çünkü, öz be öz Ankara Üniversiteli olmanın ruhuyla yaklaşıldığında, Cumhuriyetin ilk üniversitesinin görevi ve misyonu, akademik sıralamada çok çok önde olmayı gerektiriyor.

 

Mayıs ayında bu haberi üniversitemin sitesinde görünce duyduğum üzüntüyle, son 25 yıllık süreçte üniversitemin en sevilen, takdir edilen, bugün aday olabilse, öğretim üyesi statüsündeki titr sahibi akademik personelin büyük çoğunluğunun oylarıyla eskiden olduğu gibi yine rektör seçilebilecek sevgili arkadaşım Prof. Dr. Günal Akbay’ı telefonla aradım. Bu arada ne yazık ki artık rektör seçimleri tarihe gömüldü ve seçilen değil, atanan rektörlerle yönetilen üniversiteler dönemini yaşıyoruz. Akademisyenliğin ilk basamağında olan genç meslektaşlarımız, üniversiteler için yönetsel özerkliğin ne olduğunu bile gereğince bilmiyorlar, çünkü yaşamadılar. Günal Hoca, şu an seçkin bir sivil toplum kuruluşu olan Ankara Üniversiteliler Derneği’nin Başkanı. Günal Hoca’ya habere ilişkin görüşünü sorunca yanıtı tek cümleyle, “Türkiye’de üniversite sistemi çöktü” oldu. Tabii ki Ankara Üniversitesi de bu çöküşten nasibini aldı.

 

Bu çöküşün iki ana nedeni var: Birincisi 12 Eylül Cuntası’nın İhsan Doğramacı eliyle getirdiği YÖK sistemidir ki, Doğramacı Hoca Cuntaya yaranmak adına üniversite sistemini ve Türk üniversitelerini doğrayan yapının mimarıdır. İkinci ana neden, aydınlanma karşıtı AK Parti iktidarının YÖK sistemini kullanarak üniversiteleri biçimlemesidir. Yönetsel özgürlüğü bütünüyle yok edilen, akademik özgürlüğü de büyük ölçüde sınırlanan üniversiteler, yüksek okul eğitim kurumları düzeyine indirgenmiş, sayıları artırılarak üniversite enflasyonu içinde büyük üniversitelerin zayıflamasına yol açılmıştır. Bugün Türkiye’de 129 devlet üniversitesi 77 vakıf üniversitesi olmak üzere 206 sözde üniversite var, ama QS ve benzeri sıralama dizinlerine bunların ancak onda biri girebilmekte. 17 yıllık AK Parti yönetiminin sonucu; 2003 yılında bu tür dizinlerinde 451-500 basamağında yer alan üniversitelerimiz, 2019 yılında 800-1000 veya 1001+ basamaklarında bulunuyor. İşte çöküş bu.

 

QS Dünya Sıralamasında Temel Alınan Kriterler

 

Eğitim konusunda uzmanlaşmış bir İngiliz şirketi olan Quacquarelli Symonds tarafından oluşturulan QS Dünya Üniversite Sıralaması dizini, altı kriter temel alınarak hazırlanmaktadır. Söz konusu kriterler ya da ölçüm çeşitleriyle katkı payları şöyle sıralanıyor:

 

1- Akademik İtibar (%40)

2- İşveren itibarı (%10)

3- Fakülte/öğrenci (öğretim üyesi/öğrenci) oranı %20

4- Fakülte başına atıf (Science Citation Index vb.) %20

5- Uluslararası Fakülte oranı %5

6- Uluslararası öğrenci oranı %5

 

Görüleceği gibi, en büyük pay yüzde 40 ile akademik itibara (reputation) verilmiş bulunuyor. İtibar, üniversiteler düzeyinde yapılan büyük bir akademik anketle ve 800 kadar uzmanın çalışmasıyla saptanıyor. Kuruluşun araştırma ve öğretim kalitesi belirleniyor. Yönetsel özgürlüğü kaldırılıp, bilimsel özgürlüğü sınırlandırılmış bir üniversitenin akademik itibarı olabilir mi? Olsaydı, bizim üniversitelerimiz de ön sıralarda yer alırdı. Olmadığı için son 17 yılda 300-400 basamak gerilere düşülmüş.

 

İşveren itibarı, işverenin üniversiteye verdiği değeri gösteriyor. Üniversite eğitiminin istihdam piyasası için gereken hazırlıkları içermesi burada esas oluyor. QS İşveren Anketi, sektörler toplamında binlerle ifade olunan soruları içeriyor. Üniversitelerin istihdam piyasasının aradığı özelliklere sahip elemanları yetiştirmesi, ülke ekonomisinin büyümesi açısından da çok önemli. Türkiye gibi diplomalı işsizlerin her yıl arttığı bir ülkede üniversitelerin işveren itibarından söz edilebilir mi?

 

Fakülte (öğretim üyesi/öğrenci) oranı, öğretimin kalitesini gösteren en temel veri. Türkiye’de 206 üniversite var, ama bu üniversitelerden bazılarının profesör titri taşıyan yeterli hocası yok. Kaldı ki YÖK dönemindeki yükseltme ve atamalarda profesörlerin nicelikleri sayısal olarak artsa bile, nitelikleri ne yazık ki düşmüş bulunuyor. Öğretim elemanları üzerindeki yükler burada önemli, ama bu yükler ek ders ücreti dağıtmaya yönelik değil, kaliteli eğitim koşullarını sağlamaya yönelik olmalı. Türkiye’de bu da sorunlu. Öğrencilerin öğretim elemanlarına anlamlı erişim sağlamaları da sorunlu.

 

Fakülte başına atıf, üniversite misyonunun önemli dayanağı olan araştırma çıktısını gösterir. Kurumsal araştırma kalitesi fakülte başına alınan atıflarla ölçülmektedir. Hocalar bazında akademik yükselmelerde de atıflar esas olmakla birlikte, Türkiye’de bu konuda kılıf uydurularak hak edilmemiş atamalar yapılmakta, üniversitelerde haksız yükselmeler gazete köşelerine taşınmaktadır. QS dizininde kurumların son beş yıllık atıfları esas alınmaktadır. 2019 sıralamasında, 2012-2017 dönemi atıflarına göre derecelendirme yapılmış olduğu ifade ediliyor.

 

Uluslararası Fakülte Oranı ve Uluslararası Öğrenci Oranı, çok uluslu üniversite amacına dayanmaktadır. Bilim ve üniversiteler üniversaldır. Tek bir ulusun ve tek bir inancın inisiyatifinde olamazlar. Uluslararası ilişkilerin geliştirilmesiyle sağlanacak çok ulusluluk üniversitelere güç katar. Uluslararası sempatiler ve küresel farkındalıklar, üniversitelerin işveren itibarını da olumlu yönde etkiler. Türkiye’nin sözde 206 üniversitesinin kaçını yabancı uyruklu öğrenciler seçip tercih ediyor ve kaç fakültenin uluslararası bağlantıları var?... Bu bağlantıların da gelişmiş üniversitelerle olması gerekir, yoksa adı şanı bilinmeyen üniversitelerle değil. Bizim üniversitelerimiz bu açıdan da pozitif görünmüyor.

 

Bir üniversitenin başarısından ve/veya başarısızlığından Rektörlük sorumludur.

 

QS 2019 Sıralamasında Üniversiteler, Türk Üniversiteleri ve Ankara Üniversitesi

 

QS Dünya Üniversiteler Sıralaması 2019 dizininin başında, (1) numara olarak ABD’nin Massachusetts Institute of Technology (MIT) kurumu yer alıyor. İlk dört üniversite de ABD’ye ait. Beşinci sırada Oxford Üniversitesi ile İngiltere geliyor. İlk 10 içinde ABD ve İngiltere’den başka İsviçre’ye ait ETH Zürich (Swiss Federal Institute) kuruluşu yedinci sırada bulunuyor. İlk 50’ye bakarsak, bu ülkelere sırasıyla Singapur, Çin, Japonya, Avustralya, Hong Kong, Kanada, Güney Kore ve Fransa ekleniyor. İlk 100 için eklenen diğer ülkeler ise sırasıyla Hollanda, Almanya, Tayvan, Arjantin, Danimarka, Belçika, Yeni Zelanda, Malezya, Rusya ve İsveç.

 

QS 2019 sıralamasında ilk Türk üniversitesi, 448’inci sıradaki Koç Üniversitesi. İkincisi 456’ncı sırada yer alan Bilkent Üniversitesi. Hemen vurgulayalım, 2010 yılında Bilkent Üniversitesi 112’nci sırada iken, 2019 yılında 344 sıra gerilemiş bulunuyor. Bu da Türk üniversitelerinin sürüklendiği süreci gösteriyor. 2019 sıralamasında üçüncü sırada 501-510 basamağında 507’nci sırayla Sabancı Üniversitesi geliyor. Buraya kadar sıraladığımız üç üniversitemiz de vakıf üniversiteleri.

 

Devlet üniversiteleri bu üç vakıf üniversitesinden sonra, 551-560 bandından başlayarak görülüyor. Türkiye için dördüncü, QS 2019 sıralamasında 554’üncü sırada Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) yer alıyor. ODTÜ 2010 yılında 183’üncü sıradaydı. 571-580 bandında 571’inci sırada yer alan Boğaziçi Üniversitesi Türkiye için beşinci sıraya oturmuş. Altıncı sırada QS dizininde 651-700 bandında yer alan ve 666’ncı olan İstanbul Teknik Üniversitesi bulunuyor. Türkiye adına ilk 10’u tamamlamak için geri kalan dört üniversitemiz ise 801-1000 bandına oturmuşlar. QS sıralamasında 812’nci gelen Ankara Üniversitesi Türkiye için 7’nci olabilmiş. Türkiye için 8’inci sırada, QS dizininde 844’üncü olan Gazi Üniversitesi, Türkiye için 9’uncu ise QS sıralamasında 846’ncı sıradaki Hacettepe Üniversitesi, hemen ardından 847’nci sırada Türkiye için 10’uncu sıraya oturan İstanbul Üniversitesi görülüyor.

 

Cumhuriyetin İlk Üniversitesi Ankara Üniversitesi

 

QS 2019 Dünya Üniversiteler Sıralaması’ndaki 812’nci sırasıyla Türkiye’de 7’nci gelen Ankara Üniversitesi, Cumhuriyet’in ilk üniversitesidir. Ankara Üniversitesi’nin önemli bir yapısal özelliği, kuruluşundan önce temeldeki fakültelerinin kurulmuş olmasıdır. Fakültelerle sağlam bir alt yapı çatıldıktan sonra üniversite oluşturulmuştur.

 

Hukuk Fakültesi’nin temelini oluşturan ve Atatürk’ün öğrenci sırasına oturup ders izlediği Hukuk Mektebi 1925 yılında, Atatürk’ün planlamasına katıldığı ve kuruluşuna büyük özen gösterdiği Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi 1935 yılında eğitime başlamıştı. Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin alt yapısını oluşturan Siyasal Bilgiler Okulu da 1936 yılında yine Atatürk’ün görüşleri doğrultusunda kurulmuştu. Atatürk’ün vefatından beş yıl sonra 1943 yılında da Ankara Fen Fakültesi ve Ankara Tıp Fakültesi kuruldu. Bu yapılar üzerine üniversite çatısı, Cumhuriyet’in 23’üncü yılında çatılıyordu.

 

1946 yılında Cumhuriyetin ilk üniversitesi olarak Ankara Üniversitesi; Hukuk, Dil ve Tarih Coğrafya, Siyasal Bilgiler, Fen ve Tıp fakülteleriyle beş fakülteli bir üniversite olarak kurulmuştu. 1933 yılında Ankara’da kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü de 1948 yılında çıkarılan Üniversiteler Kanunu ile parçalanıyor, Ziraat Fakültesi ve Veteriner Fakültesi Ankara Üniversitesi’ne, Orman Fakültesi İstanbul Üniversitesi’ne bağlanıyor, Enstitünün Tabii İlimler Fakültesi ise Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’ne katılıyordu. Sonraki yıllarda Ankara Üniversitesi diğer fakültelerine kavuştu.

 

Ankara Üniversitesi bugün 18 fakülte, bir yüksekokul, 11 meslek yüksekokulu, 14 enstitü, bir konservatuvar, 49 araştırma ve uygulama merkezi ile 48 ön lisans ve 113 lisans programında eğitim veren, yüksek lisansta 333 master ve 246 doktora programı bulunan dev bir araştırma ve eğitim kurumu. 60 bini aşkın öğrencisi, 4200 kadarı akademik olmak üzere 11500 personeli var. Bini aşkın projesi, 3300’ü aşkın yayını olduğu kaydedilse de proje ve yayınlarının niceliği ve niteliği ile yeterli sayılamaz. Çünkü, potansiyeli çok daha fazlasını üretmeye yeterli.

 

Ankara Üniversitesi fakülteleri farklı zamanlarda kurulduğu için bir kampüs üniversitesi değil, ama Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentine dağılmış fakülteleriyle tüm Ankara kenti üniversitenin kampüs alanı gibi. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Atatürk Türkiyesi’nin simgesi durumundaki bu üniversitenin dünyada 812’nci sıraya gerilemiş olması, son yıllardaki yanlış politikaların ve etken olmayan yetersiz yönetimlerin getirdiği talihsiz sonuçtan başka bir şey değil ve asla kabul edilemez.

 

Nasıl kabul edilebilsin ki? Bazı komşu ülkelerin, hatta Ortadoğu komşularımızın başkentlerinin adını taşıyan üniversiteler, QS 2019 Dünya Üniversiteler Sıralaması’nda Ankara Üniversitesi’nin önünde yer almış bulunuyor. Ankara Üniversitesi ne yazık ki 21’nci yüzyılın ilk iki onar yıllık dilimini olması gereken biçimde karşılayamadı. Bugünkü düzeyin sorumlusu yasal olarak da gerçek olarak da elbette üniversite rektörüdür. Üst üste iki dönem rektör olan Prof. Dr. Erkan İbiş, bu görevi 2012 yılından beri sürdürmekte olup, görev süresi 2020 yılında tamamlanacaktır. Prof. Dr. Günal Akbay’ın görev süresinin dolduğu 2000 yılından sonra rektörlük yapan Prof. Dr. Nusret Aras, Prof. Dr. Cemal Taluğ da yaptıkları ve yapmadıklarıyla bu konuda bir miktar da olsa sorumlu sayılabilirler. Şimdi önemli olan 2000 ile başlayan 21. Yüzyıl’ın birinci çeyreği dolmadan bu yetersiz gidişe dur denilip denilemeyeceğidir!...

 

Ankara Üniversitesi’ne Atılım Yaptıracak Yeni Yönetim Gerekiyor

 

Ankara Üniversitesi’nin yeni bir yönetimle atılım yapması gerekiyor. 2020 yılında yeni rektör ataması yapılacak. Elbette özgür ve özerk üniversitelerin rektörlerini ve yönetim organlarını kendilerinin seçmesi gerekir. Demokrasinin geliştiği ülkelerde akademisyenler kendi yöneticilerini seçme hakkına sahiptirler. Monarşik ve oligarşik yönetimlere özgü seçimsiz atama, elbette Türkiye Cumhuriyeti’nin üniversitelerine yakışmıyor. Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi, Türk akademisyenlere ne yazık ki bu demokratik hakkı vermiyor.

 

Ankara Üniversitesi’nin nasıl bir rektöre ihtiyacı var? Bu sorunun yanıtı sayfalar doldurur. Biz bazı temel özelliklere değinelim. Her şeyden önce öz be öz Ankara üniversiteli olan bir rektör gerekiyor. Devşirme rektörlerle adım atılamayacağı geçmişte görüldü ve bunun en kötü örneği de 12 Eylül döneminde ODTÜ’den devşirilen rektörle yaşandı. Üniversitenin yurtiçi ve yurtdışı itibarını hem akademik çevrelerde ve hem de işveren çevrelerinde artıracak, bilimsel özerkliğe özen göstererek araştırma ve araştırmacı eğitim kalitesini yükseltecek, üniversiteyi tüm birimleriyle uluslararası ilişkilere açmaktan öte bu ilişkileri geliştirecek, yabancı üniversitelerle akademisyen ve öğrenci rotasyonu sağlayacak, gerçek bir bilim adamı ve eğitim psikolojisine hâkim üniversite hocası olabilmeli. Ankara Üniversitesi’nin bozulan akademik piramit yapısı da genç ve dinamik akademisyenlerle düzeltilmeli.

 

Cumhuriyetin ilk üniversitesi olan ve Atatürk Türkiyesi’ni simgeleyen Ankara Üniversitesi sadece başkentin değil, tüm Türkiye’nin gözbebeği olmalı ve Türkiye’de birinci sıraya yerleşmeli, dünyanın önde gelen ilk 100 üniversitesi arasında yer almalıdır.

 

Ankara Üniversitesi’nin Dünya ve Türkiye Hedefi Ne Olmalı?

 

Atanacak yeni Rektör yeni yönetimiyle üniversiteyi bir hedefe taşımalı. Ankara Üniversitesi’nin hedefi, Batı standartlarındaki sıralamalardan hangisi olursa olsun, dünyanın ilk 100 üniversitesi arasında yer alması, Türkiye’nin birinci üniversitesi olmasıdır. Bu sağlanmadıkça, başarıdan söz edilemez. Çünkü, Cumhuriyetin ilk üniversitesine yakışacak konum budur.

 

 

Prof. Dr. Mustafa Özcan ÜLTANIR, 19 Haziran 2019

Kategoriler

DUYURULAR